Haber Detayı

Evrenimiz hangi maddelerden oluşuyor?
Uğur güven aydinlik.com.tr
30/12/2025 00:00 (2 saat önce)

Evrenimiz hangi maddelerden oluşuyor?

Evrenimiz hangi maddelerden oluşuyor?

İnsanoğlu Göbeklitepe’den beri sürekli uzaya bakmış ve parlayıp titreşen ışıklara her zaman merak ile yaklaşmıştır.

Bu ışıklar ve uzayın sonsuz ufuğu insanoğluna her zaman daha fazlasının olduğunu göstermiş ve bir nevi bilginin oluşması için bu merak insanoğlunun dinamosu olmuştur.

Sümerliler gibi birçok kadim uygarlık, uzay ve evren ile alakalı birçok keşifte bulunmuş ve şu an evreni açıklamaya yardımcı olan sicim teorisi gibi teorilerin dahi temellerini atan birçok bilimsel buluşta bulunmuştur. 20.

Yüzyılın başında ise özellikle Albert Einstein Görecelik teorisi ile verenin nasıl işlediğine dair önemli çıkarımlarda bulunmuş ve daha sonra Stephen Hawking, Roger Penrose, Kip Thorne gibi astrofizikçiler evrenimiz ile ilgili birçok çıkarımda bulunmuşlardır.

Özellikle 21.

Yüzyılda James Webb teleskobu ile evrenin en uç köşelerine bakıp evrenin en derinler ile ilgili bilgi sahibi olduk.

EVRENİMİZİN OLUŞUMU Bütün bu keşiflere rağmen ne yazık ki Evrenimiz ile ilgili bildiğimiz bilgiler oldukça kısıtlı.

Öncelikle Evrenimiz 13,8 milyar yaşında ve şu anki bilgilerimize göre Big Bang (Büyük Patlama) teorisi ile sonsuzluk içeren bir noktadan patlayarak meydana geldiğini az çok biliyoruz.

Bu patlamanın sayesinde şu an gördüğümüz madde ve göremediğimiz anti maddenin oluştuğunu biliyoruz.

Şu an aslında madde kadar anti maddenin de evrenimizde neredeyse aynı oranda bulunması gerekiyor ama neden bulunmadığını da tam olarak bilmiyoruz.

Ancak bilmediklerimiz hakkında bildiğimiz çok şey var.

Öncelikle evrenimizin sadece yüzde 5’i görünür maddeden oluşuyor.

Evrenin geri kalanının yüzde 27’si karanlık madde dediğimiz bir özel maddeden ve yüzde 68 gibi karanlık enerji diye tanımladığımız ama gerçekte ne tam olarak madde ne de enerji olan bir şeyden oluşuyor.

Daha da enteresan bir bulgu evrende bildiğimiz yüzde 5’lik ve gerçek maddeden oluşan kısmın yüzde 76’sıda enteresan bir şekilde gezegenler ve yıldızlardan oluşmuyor. 2025’de yayınlanan yeni bir araştırmaya göre bu yüzde 76’lık kısım tamamen evrenin galaksiler arasında kalan bölümünde yer alıyor ve böylece evrendeki maddenin beklediğimizden çok daha farklı dağıldığını anlıyoruz ve bu bize evrenin sonsuzluğu ile ilgili düşünecek çok soru veriyor.

KARANLIK MADDE VE KARANLIK ENERJİ GİZEMİ Karanlık madde ve karanlık enerjiye baktığımızda karşımıza oldukça çarpıcı bir tablo çıkıyor.

Karanlık madde, adeta evrenin görünmez iskeleti gibi davranıyor.

Galaksilerin bir arada kalmasını sağlıyor, yıldızların savrulmasını engelliyor ve kozmik yapının çökmesini önlüyor yani bir nevi uhu görevi görüyor.

Eğer karanlık madde olmasaydı, bugün bildiğimiz galaksiler büyük olasılıkla hiç oluşamayacak, evren çok daha erken bir dönemde dağınık bir yapıya dönüşecekti.

Yani biz farkında olmasak da varlığımızı büyük ölçüde göremediğimiz bu gizemli maddeye borçluyuz.

Karanlık enerjinin rolü ise daha da gizemli. 1990’ların sonunda yapılan gözlemler, evrenin genişlemesinin yavaşlamadığını, aksine giderek hızlandığını ortaya koydu.

Bu bulgu, modern fiziğin temel kabullerini adeta sarstı.

Çünkü kütle çekimi olan bir evrende genişlemenin zamanla yavaşlaması beklenirdi.

Oysa karanlık enerji, uzayın dokusuna işlemiş bir özellik gibi davranıyor.

Uzay genişledikçe, bu gizemli enerji de artıyor ve evreni daha da hızlı büyümeye zorluyor.

Bu noktada insan ister istemez durup düşünüyor: Evrenin büyük çoğunluğu gözle göremediğimiz yapılardan oluşuyorsa, biz aslında ne kadarını gerçekten anlıyoruz?

Yukarıda yazdığım gibi bugün evrenin yalnızca yüzde 5’ini oluşturan normal maddeye hâkim olduğumuzu düşünüyoruz.

Ancak bu yüzde 5’lik kısmın bile büyük bir bölümü yukarıda belirttiğim gibi yıldızlar ve gezegenlerden oluşmuyor.

Son yıllarda yapılan araştırmalar, görünür maddenin çok büyük bir kısmının galaksiler arasındaki boşluklarda, son derece seyrek ve sıcak gaz bulutları hâlinde bulunduğunu gösteriyor.

Yani yıldızlar, gezegenler ve hatta galaksiler bile evrensel ölçekte bakıldığında istisna sayılabilecek yapılar.

EVREN BEKLEDİĞİMİZDEN DAHA KARANLIK Bu tablo, evrene bakış açımızı kökten değiştiriyor.

Evren artık ışık saçan maddenin toplamı olmaktan çıkıp, büyük ölçüde karanlık, sessiz ve görünmez süreçlerin yönettiği bir yapı olarak karşımıza çıkıyor.

James Webb Uzay Teleskobu gibi yeni nesil gözlem araçları sayesinde evrenin en erken dönemlerine, ilk galaksilerin oluştuğu zamanlara bakabiliyoruz.

Ancak her yeni cevap, beraberinde daha büyük sorular getiriyor.

Evren neden böyle bir dengeye sahip?

Karanlık madde ve karanlık enerji neden bu oranlarda bulunuyor?

Bu değerler biraz farklı olsaydı, evren yine de yaşama izin verir miydi?

Şu anki bulgular bu dengeler farklı olsaydı evrende yaşam olmayabilirdi diyor.

UZAY VATAN VE EVREN Bu sorular, binlerce yıl önce Göbeklitepe’de gökyüzüne bakan insanın sorduğu sorularla özünde aynıdır.

Değişen yalnızca araçlarımızdır.

O gün taşlara bakarak anlamaya çalıştığımız gökyüzünü, bugün dev teleskoplar ve karmaşık denklemlerle çözmeye çalışıyoruz.

Ancak merak duygusu hâlâ aynı güce sahip.

İnsan, evrenin küçücük bir parçası olduğunu fark ettikçe, anlam arayışı daha da derinleşiyor.

Buradan bakıldığında, uzay çalışmaları yalnızca teknolojik bir yarış değil, aynı zamanda bir medeniyet meselesidir.

Evrenin yapısını anlamaya çalışan toplumlar, geleceği şekillendirme gücünü de ellerinde tutar.

Uzay, enerji, parçacık fiziği ve astrofizik alanlarında yapılan her atılım, aslında insanlığın kozmik geleceğine yapılan bir yatırımdır.

Türkiye için de bu tablo son derece açıktır.

Uzay Vatan kavramı, sadece yörüngeye uydu göndermekle sınırlı bir hedef olmamalıdır.

Uzay Vatan; evrenin yapısını anlamayı, kozmik enerji kaynaklarını araştırmayı, karanlık madde ve karanlık enerji gibi temel bilim sorularına katkı sunmayı da kapsayan geniş bir vizyondur.

Çünkü geleceğin dünyasında söz sahibi olmak, yalnızca yeryüzünde değil, gökyüzünde ve ötesinde de varlık göstermekle mümkün olacaktır.

Sonuç olarak evren bize çok net bir mesaj veriyor: Bildiklerimiz, bilmediklerimizin yanında son derece sınırlı.

Ancak bu sınırlılık bir zayıflık değil, aksine insanlığın en büyük dinamosudur.

Merak eden, sorgulayan ve öğrenmeye devam eden toplumlar, kozmik geleceğin de mimarları olacaktır.

Uzay Vatan anlayışı tam olarak bu noktada anlam kazanır ve bizde toplum olarak bu konuları araştırmaya devam ederek 21.

Yüzyılda küresel bilimin öncülerinden olabiliriz.

İlgili Sitenin Haberleri