Haber Detayı

Tekke ve zaviyeler: Bir anayasa meselesi
Erdem cömert aydinlik.com.tr
30/12/2025 00:00 (2 saat önce)

Tekke ve zaviyeler: Bir anayasa meselesi

Tekke ve zaviyeler: Bir anayasa meselesi

TBMM’de zaman zaman gündeme gelen ve son dönemde yeniden ısıtılan bir tartışma var: Tekke ve Zaviyelerin Kapatılmasına Dair 677 sayılı Kanun değiştirilebilir mi?

Bu soru, yüzeyde basit bir yasa değişikliği tartışması gibi görünse de işin özü itibarıyla doğrudan anayasal rejime, laikliğe ve Cumhuriyetin kurucu felsefesine ilişkindir.

Konuyu bu nedenle günübirlik siyasi polemiklerden ayırarak, anayasa hukuku penceresinden ele almak zorundayız.

Bu yönde geçmişte ve bugün çeşitli çevreler tarafından, özellikle de Alevilik adına konuştuğunu iddia eden bazı odaklarca benzer talepler dile getirilmiştir.

Bu çevreler, 677 sayılı Kanun’un cemevleri ve Alevi inancı bakımından bir engel oluşturduğunu ileri sürmekte, hatta yasanın artık “anlamsızlaştığını” iddia etmektedir.

Oysa bu iddialar, hem tarihsel gerçeklikten hem de anayasal çerçeveden kopuktur.

Geçen haftaki yazımızda açıkça ortaya koymuştuk: 677 sayılı Kanun ile kapatılan tek bir Alevi dergâhı yoktur.

Tekke ve zaviyelerin kapatılması, Aleviliğe değil; Osmanlı’nın son döneminde siyasal ve toplumsal düzeninde gerici bir konumda bulunan tarikat yapısına yönelmiş bir devrimci müdahaledir.

O yazıda meselenin tarihsel boyutuna odaklanmıştık.

Bu hafta ise, bir anayasa hukukçusu olarak işin anayasal çerçevesini ele almak istiyoruz. 677 SAYILI KANUN NEYİ AMAÇLADI?

Tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması; 30 Kasım 1925 tarihinde kabul edilen ve 13 Aralık 1925 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 677 sayılı Kanun ile hayata geçirilmiştir.

Bu kanunla yalnızca mekânlar kapatılmamış; aynı zamanda tarikat düzenini ayakta tutan sosyal ve siyasal unvanlar da yasaklanmıştır.

Şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyyitlik ve çelebilik gibi sıfatların kullanılması, bu sıfatlara bağlı hizmetlerin yürütülmesi ve bu unvanlara özgü kıyafetlerin giyilmesi açıkça yasaklanmıştır.

Tarikatlara gelir sağlayan türbeler kapatılmış, türbedarlık müessesesi kaldırılmış, yasaya aykırı davrananlar için hapis ve para cezaları öngörülmüştür.

Bu düzenlemenin arkasındaki irade nettir.

Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, 30 Ağustos 1925 tarihli Kastamonu Söylevi’nde şu tarihsel cümleyi kurmuştur:  “Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar ve meczuplar memleketi olamaz.” Bu söz, 2 Eylül 1925 tarihli kararnameyle tekke ve zaviyelerin fiilen kapatılmasının ve ardından Refik Bey ve arkadaşlarının hazırladığı yasa teklifinin 30 Kasım 1925’te Meclis’te kabul edilmesinin siyasal ve ideolojik çerçevesini oluşturmuştur. 1982 ANAYASASI VE İNKILAP KANUNLARI Bu tartışmada belirleyici olan hukuksal çerçeve, 1982 Anayasası ile kesin biçimde ortaya konulmuştur. 677 sayılı Kanun, Anayasa’nın 174. maddesinde sayılan “İnkılap Kanunları” arasında yer almıştır.

Madde 174 açık ve tartışmasızdır:  “Anayasanın hiçbir hükmü, Türk toplumunu çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarma ve Türkiye Cumhuriyetinin lâiklik niteliğini koruma amacını güden inkılâp kanunlarının, Anayasaya aykırı olduğu şeklinde anlaşılamaz ve yorumlanamaz.” Bu maddeyle, 677 sayılı Kanun sıradan bir yasa olmaktan çıkmış; anayasal koruma altına alınmıştır.

Normlar hiyerarşisi bakımından, bu kanunun anayasa ile çatışması değil, anayasanın bu kanunu koruması söz konusudur.

Bu noktada şu tespiti yapmak gerekir: 677 sayılı Kanun artık teknik anlamda “kanun” değil, anayasal bir normdur.

TBMM YASA DEĞİŞİKLİĞİ YAPABİLİR Mİ?

Sorunun yanıtı nettir: Hayır.

TBMM, 677 sayılı Kanun’u basit bir yasa değişikliğiyle ortadan kaldıramaz.

Böyle bir girişim, doğrudan Anayasa’nın 174. maddesini ihlal eder.

Bu nedenle “yasa değişikliği” tartışmaları hukuken karşılıksızdır.

DEĞİŞTİRİLEMEYEN ALAN: ANAYASA’NIN 4.

MADDESİ Peki, bir adım daha ileri gidelim.

TBMM, Anayasa değişikliği yaparak 174. maddeyi değiştirebilir mi?

Bu soruya da “evet” demek mümkün değildir.

Çünkü Anayasa’nın 4. maddesi, ilk üç maddenin değiştirilmesini ve hatta değiştirilmesinin teklif edilmesini dahi yasaklamaktadır.

Anayasa’nın 2. maddesi, Türkiye Cumhuriyeti’ni “laik” bir devlet olarak tanımlar.

Aynı maddede, devletin “Başlangıç’ta belirtilen temel ilkelere dayandığı” açıkça ifade edilir.

Anayasa’nın Başlangıç kısmı ise yalnızca bir temenni metni değildir. 176. madde uyarınca, Başlangıç Anayasa metninin ayrılmaz bir parçasıdır.

Başlangıç’ta şu ifadeler yer alır:  “Bu Anayasa, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, ölümsüz önder ve eşsiz kahraman Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve O’nun inkılâp ve ilkeleri doğrultusunda…” Ve devamında:  “Hiçbir faaliyetin Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılâpları ve lâiklik ilkesi karşısında korunma göremeyeceği…” Bu ifadeler, Atatürk inkılaplarının anayasal sistemin kurucu unsuru olduğunu tartışmasız biçimde ortaya koymaktadır.

DOKTRİN VE AYM İÇTİHADI NE DİYOR?

Şeref Gözübüyük, Başlangıç’ta belirtilen temel ilkeleri; Atatürk milliyetçiliği, Atatürk inkılap ve ilkeleri, laiklik, milli egemenlik, kuvvetler ayrılığı ve çağdaş uygarlık düzeyine ulaşma hedefi olarak sıralamaktadır (Anayasa Hukuku, Turhan Kitabevi, 2003, s.148).

Anayasa Mahkemesi de 7.3.1989 tarihli kararında (E.1989/1, K.1989/12) Başlangıç hükümlerinin anayasal norm niteliğinde olduğunu açıkça vurgulamıştır.

Ergun Özbudun da benzer şekilde, Atatürk inkılap ve ilkelerine bağlılığın anayasal düzenin değiştirilemez çekirdeğini oluşturduğunu belirtmektedir (Türk Anayasa Hukuku, Yetkin Yayınları, 2002, s.71).

Bu çerçevede, Başlangıç’ta yer alan temel ilkelerin dolaylı ya da doğrudan değiştirilmesi de Anayasa’nın 4. maddesi kapsamında yasaktır.

Sonuç Yerine: Tekke ve zaviyelerin kapatılması bir inanç meselesi değil; Cumhuriyetin laiklik temelinde inşa edilmiş siyasal ve hukuksal mimarisinin ayrılmaz bir parçasıdır.

Bu nedenle 677 sayılı Kanun, TBMM’de çoğunluk bulunarak değiştirilebilecek bir yasa değil; Anayasa’nın değiştirilemez hükümleriyle korunan bir devrim normudur.

Cumhuriyetin temelini oluşturan inkılaplar pazarlık konusu yapılamaz.

Kaldı ki burada anılan anayasal ve yasal güvenceler hiç olmasaydı bile, Cumhuriyet oy çokluğuyla vazgeçilebilecek bir rejim değil; vazgeçilemeyen, kurucu bir anayasal tercihtir.

Aşk ile...

İlgili Sitenin Haberleri