Haber Detayı
Bilim dünyasında "nekrorobotik" dönemi: Doğanın ölü dokuları makineleşiyor
Klasik robotik malzemelerini bir kenara bırakan araştırmacılar, küçük ıstakozların doğal dış iskeletlerini kullanarak su altında yüzebilen ve yük taşıyabilen sistemler geliştirdi. Bu yöntem, sıfırdan tasarım yapmak yerine doğanın hazır formlarını kullanmanın çok daha verimli olduğunu kanıtlıyor.
Bilim dünyası bazen hayal gücünü zorlayan, hatta biraz ürpertici keşiflere sahne oluyor.
İsviçre’deki EPFL araştırmacıları, akşam yemeğinden kalan deniz ürünü atıklarını alıp onları teknolojiyle birleştirerek “nekrorobotik” alanında sıra dışı bir işe imza attı.Bu alanın ismi kulağa biraz korkutucu gelse de, aslında temelinde doğanın milyonlarca yıllık mühendisliğini kullanmak yatıyor.
Mühendisler, bu kez metal ve plastik yerine, restoran çöplerinden topladıkları langust, yani küçük ıstakoz kabuklarını gelişmiş robot parçaları haline getirdi.Bu organik yapıların tercih edilmesinin çok mantıklı sebepleri var. “Kitin” adı verilen mineralleşmiş ve karmaşık yapılı bir maddeden oluşan dış iskeletler, hem inanılmaz derecede dayanıklı hem de biyolojik olarak çok yavaş parçalanıyor.
Doğanın sunduğu bu tasarım, karmaşık hareketleri yapabilmek için zaten mükemmel bir forma sahip.
Araştırma ekibinin lideri Josie Hughes, bu iskeletlerin sert kabuklarla esnek eklem zarlarını birleştirdiğini, bu sayede hem sağlamlık hem de bağımsız hareket kabiliyeti sunduğunu belirtiyor.
Bu özellikler ıstakozların su altında hızlı ve güçlü manevralar yapmasını sağlıyor ve bu avantajı, artık robotik sistemlere aktarılıyor.Atıktan yüksek teknolojiye dönüşümAraştırmacıların kullandığı bu yöntem, aynı zamanda sürdürülebilirlik açısından devrim niteliği taşıyor.
Pahalı ve bulunması zor mineraller yerine, normalde çöpe gidecek bir malzeme kullanılıyor.
Tabi bu iskeletlerin kullanılmadan önce çok iyi bir temizlik sürecinden geçirilmeleri gerekiyor.
Mühendisler, temizlenen kabuklara tendon görevi gören özel elastik parçalar takıyor ve sistemi hareket ettiren motorlu bir taban ekliyor.
Ortaya çıkan mekanizma tıpkı gerçek bir kas gibi kasılıp gevşiyor.
Bu da robotik pençenin, her ne kadar ölü bir canlı parçası olsa da, şaşırtıcı derecede canlı ve doğal bir şekilde hareket etmesini sağlıyor.Bu sıra dışı teknolojinin neler yapabildiğini göstermek için ekip, langust kuyruklarını yaklaşık 500 gram ağırlığındaki nesneleri kaldırabilen bir robotik tutucuya dönüştürdü.
Sistem o kadar hassas bir şekilde çalışıyor ki, ince bir kalemden yumuşak bir domatese kadar her şeyi zarar vermeden kavrayabiliyor.
Bir başka deneyde ise iskeletlerden yüzücü bir robot yapıldı.
Su içinde saniyede 11 santimetre hızla ilerleyebilen bu robot, doğanın tasarımının metal ve plastikten çok daha etkili ve çok daha basit olabileceğini kanıtladı.Aslında bu, “nekrorobotik” alanındaki ilk çalışma değil.
Daha önce de örümcek cesetlerinin robotik tutuculara dönüştürüldüğünü görmüştük.
Ancak gıda atıklarını bu kadar karmaşık bir geri dönüşüm süreciyle robotik sistemlere entegre etmek, sürdürülebilir tasarım açısından yepyeni bir yol açıyor.
Bilim insanları, doğal seçilimin milyonlarca yıldır kusursuzlaştırdığı bu “hazır tasarımları” kullanmanın, sıfırdan yapay bir makine üretmekten bazen çok daha mantıklı ve verimli olduğunu savunuyor.
Bu çalışma, gelecekte fabrikalardan çıkan metal yığınları yerine doğanın atıklarından doğan makineler görebileceğimizi gösteriyor.