Haber Detayı

Sayıştay’ın İngiliz versiyonu NAO’da işler nasıl? Kraliyet harcamaları denetleniyor mu?
Metin akgerman aydinlik.com.tr
23/11/2025 14:26 (4 hafta önce)

Sayıştay’ın İngiliz versiyonu NAO’da işler nasıl? Kraliyet harcamaları denetleniyor mu?

Sayıştay’ın İngiliz versiyonu NAO’da işler nasıl? Kraliyet harcamaları denetleniyor mu?

Bizim Sayıştay kurumumuz var.

Kamu kurumlarını ve belediyeleri denetleyen ve yargılama gücüne de sahip olan bağımsız bir kurum.

Bağımsızlığı nereden geliyor?

Başkanını ve üyelerini TBMM belirli kurallara göre atıyor.

Sayıştay, TBMM adına, yani millet adına denetim yapıyor; yani ülkemizde denetim işinin zirve kurumu diyebiliriz.

NAO Peki İngiltere’de Sayıştay’ın görevini yapan kurum hangisi? ‘National Audit Office’, kısaca NAO (Ulusal Denetim Ofisi).

NAO da bağımsız bir kurum, NAO da kamu kurumlarını denetliyor.

NAO da Parlementoya raporluyor ve hükümetten bağımsız.

Sayıştay gibi NAO da çeşitli raporlar üretiyor ve web sitesinde yayınlıyor.

NAO’da 1100 civarı personel çalışıyor; bizim Sayıştay’da 1800 civarı personel çalışıyor.Bu sayıları anlamlandırmak için ilave bilgilere ihtiyaç var.

Öncelikle çoğu Avrupa ülkesinde ve Türkiye’de kamunun verdiği bazı hizmetler İngiltere’de özel sektör tarafından verilir: tren taşımacılığı, otobüs taşımacılığı, enerji hizmetleri, su hizmeti vs.

Bu açıdan düşünüldüğünde Türkiye’de Sayistay’in daha çok denetçi istihdam etmesi beklenir.

Diğer taraftan İngiltere, genel sanılanın aksine büyük bir kamu çalışanı kadrosuna sahiptir; hatta %23,5 oran ile kamu çalışanı oranının toplam çalışanlara oranı ile G20 lideridir.

Türkiye’de bu oran %13,4 imiş ve OECD ortalaması %18,6 imiş.

Tabi Türkiye’de kamu çalışanı görünmeyen ama kamunun kontrol ettiği THY, Turkcell, Türk Telekom vs. gibi çok sayıda firmamız var.

Bunlar katıldığında muhtemelen Türkiye OECD ortalamasına yaklaşacaktır.

Kabaca İngiltere’nin NAO’sunda çalışan sayısı ile bizim Sayıştay’da çalışan personel sayısı karşılaştırılabilir seviyededir; aynı büyüklük ölçeğinden bahsediyoruz.Buraya kadar her şey tamam.

Sorun yok.

Açık ve net.

Gelelim üzerine asıl düşünmemiz gereken farklar kısmına.

Sayıştay ve NAO’nun temel farklılıkları neler?

NAO VE SAYIŞTAY FARKLILIKLARI En temel fark, Sayıştay aynı zamanda kamu kurumlarında çalışan memurları yargılama ve kesin kararı verme yetkisine sahiptir.

Tabi bu yargılama denetimi yapılan kamu kaynaklarının kullanımı ile ilgilidir; yoksa her konuda yargılama ve ceza verme yetkisi yok.

NAO’da ise bu güç yok.

Denetimini yapıyor, raporunu yazıyor, yayınlıyor; konu meclise havale oluyor.

Yani Sayıştay’ın denetim yaparken elinde çivili sopa var, NAO’da ise sopa yok.

Bizde Sayıştay başkanı cüppe giyiyor; NAO başkanı normal memur elbiseli.Bu konuda görüş bildirecek hukuki birikime sahip değilim.

Denetim sopalı mı olmalı, sopasız mı?

Sayıştay kurumu tasarlanırken şöyle bir mantık güdülmüş olabilir: Zaten bağımsız kamu kurumu TBMM adına denetimi yapmış, artık belirli alanlarda bulunan yolsuzlukları tekrar mahkemeye götürüp konuyu süründürmeyelim.

Hesabını Sayıştay kesiversin.

Sonuçta mahkeme de bağımsız kamu kurumu; Sayıştay’da öyle.

Sayıştay’ın savcıları da var.Diğer taraftan insan düşünüyor: Elinde sopa olan denetçi rahat, yapıcı ve üretken bir çalışma ortamında denetim yapabilir mi?

İstediği bilgilere kolayca ulaşabilir mi?

Problem kokusu gelen konuların derinine kadar inebilir mi?

Para veya hapis cezası alma riski olan devlet kurumu memurunun denetim dönemlerinde tavrı ne olur?

Bu konuyu park edelim.

BELEDİYE HESAPLARINI HER SENE DENETLEMEK NAO ve Sayıştay arasındaki diğer önemli fark ise belediyeler konusu.

NAO belediyeleri denetlemiyor; NAO, belediyeler haricindeki kamu kurumlarını denetliyor.

Sayıştay ise belediyeleri de denetliyor.

Gelin bu konu üzerine biraz düşünelim.NAO neden belediyeleri denetlemiyor?

Sayıştay neden belediyeleri de denetliyor?

NAO belediyeleri denetlemiyor, çünkü bunun için muazzam kaynak gerekli.

İngiltere’de 10.000’den fazla muhasebe kayıtları tutan belediye var.

NAO, 1.100 personel ile hangi birini denetlesin?

Üstelik İngiliz yasalarına göre tüm belediyelerin her sene dış denetimden geçmeleri ve dönem finansal tablolarını onaylatmaları gerekli.

Bu denetim finansal denetim ve VFM denetimi (VFM: ‘Value for money’, yani “Gerçekten bu kadar para harcaması yeterli kamu faydasını doğruluyor mu?” denetimi).Peki İngilizler nasıl çözmüşler belediyelerin yıllık dış denetimi konusunu?

Elbette özel sektörle.

Bu işi denetim firmalarına yaptırıyorlar.

Dış denetim firmaları ‘Code of Audit Practice’ dokümanına göre denetimleri yapıyor.

Bu dokümanı oluşturan ise NAO’nun başkanı olan kişi.

Yani NAO’nun çizdiği çerçeve ve kurallar dahilinde, denetim şirketleri belediye hesaplarını her sene denetliyor ve sertifikalandırıyorlar.Şimdi dönelim kendi Sayıştay konumuza.

Sayıştay belediyelerimizi denetlemekle sorumlu, bunu biliyoruz.

Ama belediyelerin her sene Sayıştay denetiminden geçme zorunluluğu yok.

Sayıştay anlaşılan, belirli öncelik ve risk değerlendirmelerine göre program yapıyor.İşte, bence bizim aksadığımız konu burası.

Sayıştay denetçilerimiz işlerini 10 numara yapıyorlardır, buna kuşku yok; ama kanımca bütün belediyeler her sene finansal (ve performans) dış denetiminden geçmeliler.

DENETİM FİRMALARINDAN HİZMET SATIN ALMAK Peki bunu nasıl yapacağız?

Ya Sayıştay’a binlerce yeni denetim personeli alacağız, bunları yetiştireceğiz; veya İngilizler gibi bu işi hizmet olarak danışmanlık firmalarından alacağız. ‘Hangi yöntem seçilmeli?’ konusunu gelin uzmanlara bırakalım.

Şahsi görüşüm, iki dünyanın da nimetlerinden faydalanmak: Yani belediyelerin finansal denetimi işini kısmen İngilizler gibi, Sayıştay’ın çizdiği çerçevede piyasadaki bağımsız denetim firmalarına vermek; diğer taraftan Sayıştay için yeni personel yetiştirmek.

Gelin bu sistemi kuralım.

Tüm belediyeler mutlaka her finansal dönem sonunda finansal raporlarını yayınlasınlar ve bunlar dış denetimden geçip onaylanmak zorunda olsun.

İlk seneler küçük belediyelerin denetim işini özel sektöre verelim, bakalım işler sağlıklı yürüyor mu?

Büyük belediyelerin denetimi yine Sayıştay’da kalsın.

Denetim firmaları işi mükemmel yapmaya başladıklarında pazar paylarını artırırız, Sayıştay’ı rahatlatırız.

Sayıştay daha büyük ve kritik denetimlere odaklanır.

Dönemsel olarak çok personel gerektiren ve hızlı çözülmesi gereken derin denetim dosyaları olduğunda, Sayıştay personelini buraya kaydırabilmeli.

Tabi bu durumda diğer işler için esnek kapasite gerekiyor; bu da dış firmalardan hizmet alımı ile mümkün.Ekonomimize geniş pencereden baktığımızda, denetim işindeki personel sayımızı artırmak faydalı olur.

Zaten üniversitelerimizin işletme, ekonomi bölümlerinden mezun çok sayıda işsizimiz var.

Bunlar muhasebe okumuş ve hızlı bir tazeleme eğitimi ile denetim yapabilir hâle getirilebilirler.

Belediye hesaplarına yıllık denetim zorunlu demek, ekonomiye binlerce ilave denetim personeli katmak demektir.

Gayet faydalı olur.

SAYIŞTAY’IN İBB DENETİMİ Gelin İstanbul Belediyesi’nin denetim konusuna da değinelim.

Sayıştay’ın web sitesine baktım; denetim raporu var mı diye.

Çorba gibiydi, web sayfası bulamadım.

ChatGPT’ye sordum; bana Sayıştay web sitesindeki en son İBB denetim raporunu buldu, sağ olsun.

Raporun hepsi okunacak gibi değil, çok uzun; ama şöyle bir taradım: 100’den fazla bulgu var.

Hayretler içinde kaldım.

Yani ‘hiç mi usule uygun düzgün bir muhasebe işi yapılmamış, koca belediyede?’ diye insan düşünmeden edemiyor.Benim takıldığım asıl konu, İBB’deki yolsuzluğun çok geç ortaya çıkartılmış olması ve fazlaca büyük hâle gelmiş olması.

Sayıştay raporuna buyrun göz atın.

Bunlar tek bir finansal yılda olabilecek işler midir?

Yoksa birden çok finansal döneme yayılmış bir usulsüzlükler silsilesi ve kronik sorun ile mi karşı karşıyayız?

Peki Sayıştay’ın önceki senelerdeki denetimleri ne oldu?

Yapılmadı mı, yoksa bulgular karşısında bir aksiyon alınmadı mı?

Peki bu vaziyet sadece İBB’de mi böyle, yoksa bütün belediyeler az çok bu hâlde mi?

Tüm belediyeleri kapsayan sistemik bir ‘hesapsızlık’ riski ile mi karşı karşıyayız?

Sayıştay’ın ürettiği faydanın artması için politika yapıcılarımıza hangi önerileri sunabiliriz? 1) Sayıştay kurumumuz muhtemelen bir dönemki FETÖ enfeksiyonu sebebiyle hayli etkisiz hâle getirildi.

Artık enfeksiyonun temizlenmiş olduğunu varsayıyorum.

İBB için yapılmış olan denetime bakınız; gayet başarılı tespitler yapmışlar, belli ki işini bilen profesyonel bir denetim kadrosu mevcut.

Bu durumda Sayıştay’a daha çok kaynak aktarmalıyız ve güvenmeliyiz.

Önünü açmalıyız.

Daha güçlü Sayıştay, Türkiye’de daha iyi ve verimli çalışan kamu kurumlarını getirecektir.2) Sayıştay’ın rehberlik fonksiyonunu güçlendirmeliyiz.

Her denetimde tekrar tekrar benzer tespitler yapılıyor ve benzer öneriler sunuluyor.

Bunların sistematik olarak tüm kamu kurumlarında düzelmesi için TBMM ve benzeri mecralarda ilgili tartışmaları tetiklemesi, önleyici tedbirlerin önerilmesi, tartışılması ve uygulamaya alınması gerekir.3) Sayıştay raporlarına, kamu yönetimini daha iyi hâle getirmek için kritik önemde bir kaynak ve zenginlik olarak bakmalıyız.

Hangi alanlarda iyileştirme yapılabileceğini söyleyen değerli ipuçlarını politika yapıcılarımıza sunmaktalar.

Sayıştay bir yükümlülük değil, değerli bir varlıktır.

Kamu kurumlarımızın Sayıştay ile beraber çalışmayı ve Sayıştay’dan en iyi uygulamaları öğrenmeyi talep eder hâle gelmeleri uygun olabilir.4) Muhasebesel denetim konusu basit bir konu değildir, durağan bir konu hiç değildir ve Türkiye gibi oynak para birimli ülkelerde ilave karmaşıklıklar içerir.

Sayıştay, finansal denetimin zirve kurumu olduğu için aynı zamanda bir mükemmeliyet merkezi olmalıdır.

Sadece muhasebesel konularda değil, aynı zamanda iyi yönetişim, kaynak kullanımı ve teknoloji konularında da yüksek yetkinliğe ve rehberlik verme imkânına sahip olmalıdır.

Elon Musk, ABD’de DOGE denen devlet verimlilik ofisini kurmuştur ve bu ofis büyük miktarda kamusal tasarrufun önünü açmıştır.

Bizim DOGE’miz, yetkinlikleri ve bütçesi artırılmış Sayıştay olabilir.5) İngilizcede ‘Whistleblower’, yani ‘düdük çalan’ ifadesi var.

Bizde bunu ‘ihbarcı’ olarak çeviriyorlar; bence doğru değil. ‘İhbarcı’ kelimesi olumsuz bir anlam ihtiva ediyor; ‘ispiyoncu’ gibi. ‘Whistleblower’ terimi ise olumlu bir kavramı ifade ediyor; yani sorumluluk duygusu ile yapılmış, belki ödüllendirilmesi ve cesaretlendirilmesi gereken doğru bir davranışı içeriyor.

Yangın öncesi bir yerden duman çıkıyor, içeriden biri dumanı görüp düdük çalıyor ve herkesi uyarıyor.

Bunun gibi olumlu bir kavram.

Bizim de buna uygun bir kavramı kullanmamız uygun olur çünkü daha iyi kamu yönetimi için usulsüzlüklerin, kasıtlı hataların ilgili mercilere çalışanlar tarafından gizli, güvenli olarak aktarılabilmesi gerekir.

Bizim sistemde sanıyorum Sayıştay’a doğrudan memurlar, belediye personelleri ihbar yapamıyor.

CİMER gibi başka kurumlar var bu işi yapan.

Belki bu konuyu tekrar düşünmekte fayda var; sonuçta işi millet adına kamu kurumu denetimi olan, her sene düzenli olarak ilgili kurumu zaten denetleyen kuruma kamu personeli neden doğrudan ihbar yapamasın?

Bizim yakın tarihimizde ihbar sisteminin özellikle FETÖ tarafından kumpas hazırlıklarında kullanıldığını görüyoruz; bu yüzden bu konuda ağzımız yanmış durumda, ama artık bu sistemin asıl amacı doğrultusunda kullanılmasının zamanı gelmiş olabilir.6) NAO’nun web sitesinin (www.nao.org.uk) Sayıştay’daki ilgili uzmanlar tarafından incelenmesini tavsiye ederim.

Daha iyi olduğu için değil, daha farklı olduğu için.

Sayıştay web sitesinde olmayan ilginç uygulamalar var.

NAO’nun kendi faaliyet raporu yayınlanıyor.

Sonraki 5 sene içindeki hedeflerini içeren program yayınlanıyor.

Bunun dışında hali hazırda hangi raporlar üzerinde çalışıldığı ve yaklaşık ne zaman yayınlanacağı belirtilmiş.

İngilizler için hayli önemli bazı konularda raporların üzerinde çalışıldığını görüyoruz.

Biri İngiltere’de Fransızların yapmakta olduğu nükleer santral konusu.

Diğeri İngiltere Merkez Bankası’nın bazı ödemelerinin gerçek zamanlı yapılması hakkında.

Bir diğeri ise İngiltere’de kriz hâline gelmiş ehliyet sınavı randevu sistemi ve eğitmenleri konusunda.

Yani bunlar doğrudan kamu kurumu denetimi değil; daha çok ülkedeki önemli bazı konular, yatırımlar veya aksaklıklar üzerine denetim ve raporlar.

NAO KRALİYETİ DENETLEYEBİLİR Mİ?

YA ASKERİYEYİ?

Sayıştay’ın politik tavrı konusunda muhalefet partileri çoğunlukla haklı olarak bazı eleştiriler yaparlar.

NAO faaliyetleri de sıklıkla İngiltere’de çeşitli kişi ve kurumlar tarafından eleştirilir.

Politik taraf tutma sorunu, denetmenlerin bazı durumlarda ilgili kurum çalışanları ile fazla arkadaş hâline gelerek önemli bulguları atlamaları, birçok durumda bulguların kağıt üzerinde kalması ve gerekli aksiyonların alınmaması vs.

Yani bu denetim dünyasında mükemmel diye bir olay yok.

Kağıt üzerinde ne kadar tarafsız ve politik bağımsız yöneticiler kurumların başına getirilse dahi, bir noktadan sonra konu iş etiğine, kişisel ahlak anlayışına kalıyor.Gelelim hassas konulara.

Kamu kurumlarını, belediyeleri teftiş etmek, bulguları raporlamak nispeten kolay.

Peki ya askeriye?

Ya Kraliyet kurumu?

Elbette her güzel şeyin bir sonu olduğu gibi, bu NAO denetimi olayının da sınırları var.

Kraliyete kamu bütçesinden aktarılan para, NAO denetimine kısmen tabi.

Misal, VFM denetimi yapılamıyor.

Yani Kraliyetin ilgili bütçeden harcamasına “Bunu harcamasan olmaz mıydı?

Çok mu gerekliydi?” denetimi yapılamıyor.Askeri harcamalar konusunda NAO yetkili ve ilgili denetimleri yapıyor; mesela Savunma Bakanlığı bütçesi ve harcamaları denetime tabi.

Gizli projelerde elbette muafiyetler var.

F-35 PROGRAMI RAPORU Askeriye demişken, NAO’nun geçtiğimiz Temmuz ayında F-35 konusunda yazdığı rapor hayli ses getirdi.

Bu rapora göre İngiltere’nin F-35 programı konusundaki harcamalar ve F-35’in göreve uygunluğu ve yeterlilikleri konusunda dünya kadar problem var.

Programın hayat döngü maliyeti (İng.: life time cost) aşırı yüksek, filonun göreve hazırlık durumu son derece düşük, uzman personel, uzman bakımcı eksiklikleri, yedek parça eksiklikleri, lojistik sorunlar, Meteor gibi kritik füzelerin entegrasyonu konusundaki gecikmeler, gerekli uçakların teslim edilmesindeki gecikmeler, İngiliz sanayisinin projeden alması gereken payın planlanandan düşük kalması, uçakların kabiliyetlerinin Savunma Bakanlığı beklentilerinin altında kalması vs. vs… say say bitmez.

NAO bu sorunlar için çözüm önerileri de belirtmiş.https://www.nao.org.uk/wp-content/uploads/2025/07/the-uks-f-35-capability-summary.pdf   UKRAYNA RAPORU NAO’nun hayli tartışma ve gündem yaratan raporlarından biri ise Ukrayna savaşı hakkında yapılan harcamalar konusundaki raporu oldu. 11 Eylül 2024’te yayınlanan raporun bağlantısını aşağıya bıraktım.

Yazı çok uzadığından detaylarına girmeyeceğim.https://www.nao.org.uk/reports/investigation-into-military-support-for-ukraine/ TÜRKİYE’DE ÖNEMLİ KONULARDAKİ HARCAMALARI SAYIŞTAY ARAŞTIRABİLSE Eğer NAO’nun çalışma anlayışında bir denetim kurumu Türkiye’de olsaydı, düzenli kamu kurumu denetimleri haricinde muhtemelen şu konularda da raporlar hazırlardı ve bu konular hakkındaki bulgular Meclis’te ilgili komisyonlarda tartışılarak ilgili aksiyonlar alınır, ilgili politika düzeltmeleri yapılırdı. (Fena da olmazdı doğrusu):1.

F-35 programı için harcanan kamu kaynağı2.

Esad’ın devrilmesi sürecine kadar ve sonrasında Suriye için yapılan harcamalar3.

Akkuyu nükleer santralinin ömrü boyunca yapılacak kamu kaynağı ödeme öngörüsü4.

Merkez Bankası’nın ve Hazine’nin yabancı finans kurumları (veya yerli acentaları) ile yaptığı finansal ilişkiler (hangi kuruma ne kadar tahvil satmış, döviz, TL satmış vs.)5.

YÖK ve üniversitelerimizin yeterli ulusal akademik fayda üretme durumunun ve kadro yetkinlik/atama durumunun incelenmesi raporu6.

TPAO’nun gemilerinin verimli işletilmesi raporu7.

Türkiye’de fiber internetin mevcut durumu ve gelişme planları8.

TCDD’nin durumu9.

PTT’nin durumu

İlgili Sitenin Haberleri