Haber Detayı
Enerjisi Olmayanın Yapay Zekâsı da Olmaz
Enerjisi Olmayanın Yapay Zekâsı da Olmaz
Bugün dünya “çip savaşı”na kilitlenmiş durumda.
Kim daha gelişmiş GPU üretiyor, hangi model daha fazla parametreye ulaştı, hangi şirket yapay zekâ yarışında öne geçti… Ama asıl belirleyici olan, ısrarla gözden kaçırılıyor: enerji.
Yapay zekâ bir yazılım meselesi değildir.
Yapay zekâ, yüksek yoğunluklu elektrik tüketen yeni bir üretim rejimidir.
Veri merkezleri, GPU kümeleri, soğutma sistemleri ve kesintisiz çalışan altyapılar; hepsi elektriğe bağımlıdır.
Elektrik yoksa algoritma da yoktur, yapay zekâ da yoktur, kalkınma da yoktur.
Bu nedenle mesele şudur: Yapay zekâ çağında hangi ülkeler üretim devrimini gerçekleştirecek, hangileri vitrinde kalacaktır?
TEMEL ÇEKİŞME NEREDE?
Bugün Çin, Amerika Birleşik Devletleri’nin yaklaşık üç katı elektrik üretim kapasitesine sahiptir. 2010–2024 arasında Çin’in eklediği yeni kapasite, neredeyse dünyanın geri kalanına denktir.
Bu fark bir “verimlilik” farkı değildir.
Bu fark, planlama farkıdır.
Çin, yapay zekâyı ve dijitalleşmeyi bir start-up alanı olarak değil, üretim devriminin altyapısı olarak ele aldı.
Enerji şebekesini, sanayiyi ve dijital teknolojileri tek bir kalkınma mimarisi içinde kurdu.
ABD ise yapay zekâyı büyük ölçüde özel teknoloji tekellerinin ve piyasa dinamiklerinin insafına bıraktı.
Sonuç ortada: Veri merkezleri pahalı elektrikle boğuşuyor, yeni yatırımlar “enerji kısıtı” nedeniyle ülke dışına kayma sinyalleri veriyor.
NÜKLEER GERÇEKLİK Bugün Çin’de 30’dan fazla nükleer reaktör aynı anda inşa ediliyor.
ABD’de ise sıfır.
Bu tablo, çevre tartışmalarından bağımsız olarak tek bir şeyi gösteriyor: baz yük gerçeği.
YAPAY ZEKÂ: Güneş çıkınca çalışıp batınca duramaz, Rüzgâr esince hızlanıp durunca yavaşlayamaz.
Veri merkezleri 7/24 çalışır.
Üretim devrimi kesintisiz enerji ister.
Bu nedenle nükleer enerji, yapay zekâ çağında bir “tercih” değil; altyapı meselesidir.
Türkiye açısından Akkuyu Nükleer Güç Santrali, doğru mülkiyet ve kamusal denetimle ele alındığında yalnızca bir santral değil; dijital üretim çağının omurgası olabilir.
Mesele “nükleer mi, yenilenebilir mi?” değildir.
Mesele şudur: Devlet üretimi merkeze alan bir enerji planlaması yapacak mı, yapmayacak mı?
Üretim Devriminin Sessiz Anahtarı, Küçük Modüler Reaktörler (SMR) Bugün nükleer enerji denildiğinde hâlâ yalnızca devasa santraller akla geliyor.
Oysa yapay zekâ çağının enerji ihtiyacı, tek başına “büyük santral” mantığıyla açıklanamaz.
Yeni üretim rejimi, dağıtık ama güvenilir, yerinde ama kamusal enerji çözümleri gerektiriyor.
İşte bu noktada, uzman fizikçi Serdar Aliçavuşoğlu’nun önerdiği küçük modüler reaktörler (SMR) kritik bir rol üstleniyor.
Linglong One, bu dönüşümün en somut örneklerinden biridir.
Çin’in güneyindeki Changjiang’da inşa edilen Linglong One, dünyanın ilk kara tabanlı ticari SMR’ı olma yolunda ilerliyor ve buhar jeneratörü için nükleer olmayan testleri başarıyla tamamladı.
Bu aşama, santralin şebekeye bağlanması ve elektrik üretimine geçmesi için kritik bir eşiktir.
Çin Ne Yapıyor, Biz Ne Anlamalıyız?
Çin, SMR’ları yalnızca “yeşil enerji” etiketiyle değil; sanayi, veri merkezleri ve yüksek teknoloji üretimi için güvenilir baz yük kaynağı olarak konumlandırıyor.
Linglong One gibi SMR’lar: Büyük şehir merkezlerine yakın kurulabiliyor, Organize sanayi bölgeleriyle entegre çalışabiliyor, Veri merkezleri için kesintisiz ve öngörülebilir enerji sağlıyor.
Bu, yapay zekâ çağında kritik bir avantajdır.
Çünkü veri merkezleri: Elektrik kesintisine tolerans göstermez, Fiyat oynaklığını kaldıramaz, Uzun vadeli kapasite garantisi ister.
Çin’in yaptığı tam olarak şudur: Yapay zekâ, sanayi ve enerji altyapısını aynı planın içine yerleştirmek.
YAPAY ZEKÂ ÇAĞINDA ÜRETİM DEVRİMİNİN ZORUNLULUKLARI Tarihte hiçbir üretim devrimi kendiliğinden gerçekleşmemiştir.
Plansız, enerjisiz ve devlet iradesinden yoksun hiçbir dönüşüm kalıcı olmamıştır.
Buhar gücünden elektriğe, elektrifikasyondan ağır sanayiye kadar bütün büyük sıçramalar; kamusal aklın, enerji altyapısının ve uzun vadeli hedeflerin ürünü olmuştur.
Yapay zekâ da bu tarihsel çizginin dışında değildir.
Bugün yapay zekâ, doğru bir kalkınma perspektifiyle ele alındığında üretimin çehresini değiştirme potansiyeline sahiptir.
Sanayide maliyetleri aşağı çekebilir, plansız duruşları azaltabilir, aynı makine parkıyla daha fazla ve daha nitelikli üretim yapılmasını sağlayabilir.
Tarımda toprağın, suyun ve iklimin verisini bir araya getirerek verimi artırabilir; savunmada lojistikten siber güvenliğe kadar caydırıcılığı güçlendirebilir.
Eğitimde, fırsat eşitsizliklerini derinleştiren değil, tersine telafi eden bir araç haline gelebilir.
Su ve enerji yönetiminde ise artık geri dönüşü olmayan krizleri öngörülebilir ve yönetilebilir kılabilir.
Ancak aynı yapay zekâ, yanlış bir zeminde kurgulandığında bambaşka sonuçlar üretir.
Enerji planlamasından kopuk, piyasanın insafına bırakılmış bir yapay zekâ düzeni; ithal yazılımlara ve yabancı altyapılara bağımlılığı derinleştirir.
Pahalı ve istikrarsız elektrik maliyetleri altında ezilen veri merkezleri, üretimi değil tüketimi büyütür.
Sanayiyi güçlendirmek yerine, dijital vitrinler yaratır.
Kalkınma yerine yeni bir bağımlılık ilişkisi üretir.
İşte tam bu noktada mesele teknik olmaktan çıkar, siyasal bir nitelik kazanır.
Yapay zekânın üretim devrimine mi, yoksa tüketim düzenine mi hizmet edeceğini belirleyen şey algoritmalar değil; kalkınma siyasetidir.
YÖN VE EYLEM Son dönemde atılan önemli bir adım, Türkiye Cumhuriyeti devletinin yapay zekâyı artık bir “sektörel başlık” değil, stratejik bir kalkınma alanı olarak ele almaya başladığını gösteriyor.
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bünyesinde, Milli Teknoloji Genel Müdürlüğü’nün adının “Milli Teknoloji ve Yapay Zekâ Genel Müdürlüğü” olarak değiştirilmesi, teknik bir isim değişikliğinden ibaret değildir.
Bu adım, yapay zekâ alanında merkezi koordinasyon ihtiyacının devlet katında kabul edildiğini gösterir.
Ancak..
Türkiye için yön nettir: Yapay zekâ, piyasanın değil; üretim devriminin aracı olacaktır.
Eylem de nettir: Enerji, yapay zekâ ve sanayi politikaları tek bir kalkınma planında birleşmelidir.
Nükleer + yenilenebilir dengesiyle ucuz ve sürekli enerji güvence altına alınmalıdır.
Veri merkezleri, dijital AVM değil; dijital organize sanayi bölgeleri olarak planlanmalıdır.
Yapay zekâ, üretimi, istihdamı ve milli geliri artıracak şekilde kamucu bir akılla yönlendirilmelidir.
Küçük Modüler Reaktörler, veri merkezleri ve stratejik sanayi bölgeleriyle birlikte planlanmalıdır.
Enerji altyapısı, yapay zekâ yatırımlarının önünde engel değil, kaldıraç haline getirilmelidir.
Yazının temel vurgusu olan enerji ile ilişkili noktalara değinen öneriler bunlar.
Bilişim teknolojilerinin fiziki altyapılarının geliştirilmesi, bulut platformlarının millileştirilmesi ve BRICS+ öncülüğünde yapay zekâ ve bağlantılı altyapı sistemlerinin oluşturulması konusunu ayrıca işleyeceğiz.
Bugün mesele algoritma meselesi değildir.
Bugün mesele irade meselesidir.
Yapay zekâ çağında bağımsızlık; veri merkezlerinde, elektrik santrallerinde, üretim planlarında kazanılır.
Türkiye, üretim devrimini başlatacak potansiyele sahiptir.
Gerekli olan şey, bu potansiyeli kamucu bir kalkınma iradesiyle harekete geçirmektir.