Haber Detayı

Topkurulu, İran Merkez Bankası Dergisi’ne konuştu: Atlantik hegemonyasına karşı Batı Asya ittifakı
Ekonomi aydinlik.com.tr
25/10/2025 00:00 (2 ay önce)

Topkurulu, İran Merkez Bankası Dergisi’ne konuştu: Atlantik hegemonyasına karşı Batı Asya ittifakı

Yazarımız Hakan Topkurulu’nun İran Merkez Bankası Dergisi’ne verdiği röportajı yayınlıyoruz. Topkurulu, bu röportajda Atlantik sisteminin yaşadığı krizleri, Batı Asya’daki güç mücadelesini ve Türkiye ile İran ekonomilerinin bu tablo içindeki konumunu değerlendiriyor. İşte o yazı:

Soruları yanıtlamadan önce dünya ve bölgemiz Batı Asya ile ilgili durum tespiti yapmakta fayda var. 1944 yılında yapılan Bretton Woods Konferansı sonrasında alınan kararlarla, II.

Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan ABD dolar imparatorluğunda büyük bir stres oluşmuştur. 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılması ile başlayan tek kutuplu dünya artık duraklama ve gerileme dönemine girmiştir.

Hatta içinde bulunduğumuz günlerde, Atlantik sisteminin lideri konumundaki ABD’de “hükümetin kapanması” adıyla isimlendirilen, aslında Atlantik sisteminin iflasa gittiğini gösteren olaylar yaşanmaktadır.

Milyonlarca ABD vatandaşı, hükümetin kapanmasıyla ödenmeyen maaşları ve mevcut durumu protesto etmek için sokaklara dökülmektedir.

Bu duruma, dünya ülkelerinin emperyalizm ve siyonizme karşı yükselen mücadelesini de eklemek gerekir.

Bu durum, iki kardeş ve dost ülke olan İran ve Türkiye’nin yer aldığı Batı Asya’da ve dünyada, tehdit oluşturan güçlerin zayıfladığını ve zaaf içine girdiklerini göstermektedir.

Ancak yukarıdaki tespitle birlikte gözden kaçmaması gereken bir durum söz konusudur.

Atlantik cephesi, üç farklı bölgeden Asya güçlerini tehdit etmektedir.

Atlantik sisteminin ana hedefi; ABD’nin ekonomik üstünlüğünü yerle bir eden, başta Çin Halk Cumhuriyeti olmak üzere Asya güçlerini bölmek ya da bu ülkelerde iktidar değişikliği yaratarak ekonomilerini Atlantik ekonomisine entegre etmektir.

Atlantik cephesi bu ana hedefe ulaşmak için: 1.Rusya üzerinden Asya güçlerini sıkıştırma, 2.Tayvan Adası gerekçesiyle Çin Halk Cumhuriyeti’ne müdahale etme, 3.Batı Asya’nın güçlü devletleri olan başta İran, Türkiye ve diğer bölge ülkelerini bölerek oluşturulacak bir kukla Kürdistan (2.

İsrail) devleti aracılığıyla Hazar ve Basra Körfezi üzerindeki enerji havzalarını kontrol altına alıp dünya enerji koridorlarında hâkimiyet kurma amacını gütmektedir.

Bu üç cephe içerisinde, bugün Atlantik güçlerinin en rahat şekilde güç kazanabileceği alan; dağınıklık ve Asya cephesindeki çatlaklar nedeniyle üçüncü cephedir.

Dolayısıyla bugün dünyanın gözleri Doğu Akdeniz’e çevrilmiştir.

Hepimizin yaşadığı gibi, bir taraftan kahraman Filistin halkı Gazze’de direnmektedir; Suriye ise bölünmeye karşı mücadele etmektedir.

Ayrıca bugünlerde Doğu Akdeniz’in sabit uçak gemisi konumundaki Kıbrıs Adası üzerinde de büyük oyunlar oynanmaktadır.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bağımsızlığı, yalnızca orada yaşayan Türk halkı ve Türkiye için değil, Basra Körfezi’nden başlayarak Doğu Akdeniz’e kadar tüm bölgenin kaderini etkileyecek boyuttadır.

Tüm Kıbrıs Adası’nın Atlantik güçlerinin eline geçmesi, Batı Asya’nın direnen güçlerinde çok büyük bir zaaf yaratmaya adaydır.

Bu nedenle, bölgemiz ülkelerinin birbirleriyle dayanışması yaşamsal önemdedir.

Yukarıdaki tespitlerden de yola çıkarak, bugün ABD ve İsrail başta olmak üzere Atlantik sisteminin hedefinde, her iki ülkemizin de yer aldığı Doğu Akdeniz bulunmaktadır.

Bu tespitler ışığında, sayın derginizin sorularını yanıtlayacağım. 1.

İran ve Türkiye ekonomileri, aynı coğrafi bölgede yer almalarından dolayı sıklıkla siyasi ve askeri gelişmelerden etkilenmektedir.

Siyasi olayların ekonomi üzerindeki etkilerini azaltmak için ne gibi önlemler alınmalıdır?

Bu etkilerin hangi düzeye kadar kabul edilebilir olduğu düşünülmektedir?

Yukarıdaki analizde de belirttiğim gibi, İran ve Türkiye bugün ABD ve İsrail başta olmak üzere Atlantik sisteminin Asya güçlerinin zayıf karnı olarak gördüğü Doğu Akdeniz üzerine yoğunlaşmaktadır.

Dolayısıyla ülkelerimizin ekonomileri bu durumdan önemli ölçüde etkilenmektedir.

İran, yıllardan bu yana ABD tarafından uygulanan ambargo ile teslim alınmaya çalışılmaktadır.

Türkiye ise görünürde ambargo uygulanmayan bir ülke gibi görünmekle birlikte, fiilen gizli ambargo uygulanan ülke statüsündedir.

Aslında İran ve Türkiye birbirini tamamlayan iki ülke konumundadır.

Türkiye’nin temel ihtiyacı olan enerji –hem akaryakıt hem de doğalgaz– fazlasıyla İran’da bulunmaktadır.

İran’ın ise ihtiyaç duyduğu tüketim ve diğer mal grupları Türkiye’de üretilmektedir.

Ancak İran’a uygulanan ambargo ve Türkiye üzerindeki siyasi ve askeri baskılar, iki ülkenin bir türlü birlikte hareket edememesine neden olmaktadır.

Türkiye ve İran, aralarındaki sorunları birbirlerinin iç işlerine karışmama ilkesi çerçevesinde çözmeli; ticari ilişkilerini, ileride bölge ülkelerinin de yer alacağı ortak bir gümrük birliği gibi çözümleri de kapsayacak şekilde geliştirmelidir. 2.

Uluslararası ve bölgesel meselelerden en çok olumsuz etkilenen alanlardan biri döviz piyasalarıdır ve Türkiye de son dönemlerde bu durumdan muaf kalmamıştır.

Siyasi gerilimlerin ekonomik kararlara, özellikle de Merkez Bankası’nın para ve döviz politikalarına yansımaması için önerdiğiniz çözüm yolları nelerdir?

Atlantik sisteminin hegemonya kurmak için kullandığı iki temel araç bulunmaktadır: Bunlardan biri silah gücü, diğeri ise rezerv para olarak dünyaya dayatılan ABD dolarıdır.

Konumuz olan ABD doları bugün tüm dünyada ekonomik istikrarsızlığın kaynağı durumundadır.

Dünya, doların uluslararası ticarette kullanılmasının yarattığı olumsuzluklara karşı çeşitli alternatifler üretmeye çalışmaktadır.

Bu seçeneklerden biri, BRICS ülkelerinin ortak bir yeni para birimi oluşturma girişimidir.

Diğer seçenek ise milli para birimleriyle ticaret yapmak ve ülkeler arasında SWAP ve takas mekanizmaları kurarak karşılıklı ticarette dolar, euro vb. para birimlerinin kullanımından kurtulmaktır.

Uluslararası ticaret için alınacak tedbirlerin yanı sıra, yurt içinde de milli paralar dışında –yani İran’da Riyal, Türkiye’de Türk lirası haricinde– paraların iç dolaşımını durdurmak; tasarruf hesaplarının sadece milli paralarla yapılmasını sağlamak gerekmektedir.

Bu yöntemle ekonomilerimiz dolarizasyondan kurtulacak ve doların hem istikrarsızlık kaynağı hem de ABD tarafından bir yaptırım aracı olarak kullanılmasına karşı önlem alınmış olacaktır. 3.

Batılı hükümetlerin İran ve Türkiye gibi ekonomilere baskı uygulamak için son dönemlerde kullandığı yeni yöntemlerden biri, dolar kuru üzerinden ekonomik zorluklar yaratmaktır.

Bu durum, Türk lirası ve İran riyalinin değer kaybına yol açmaktadır.

Bu bağlamda, merkez bankaları nasıl bir strateji izlemelidir?

Atlantik sistemi, rezerv para olarak tüm dünyaya dayattığı kendi para birimlerini zorunlu ticaret aracı olarak kullandırmakla birlikte, bu paraları bizim gibi ülke ekonomilerinde istikrarsızlık yaratma aracı olarak da kullanabilmektedir.

Burada her iki ülke için farklı bir durum söz konusudur.

İran için uygulanan ambargo nedeniyle doların serbest dolaşımı büyük ölçüde kısıtlanmıştır.

Ancak içeride karaborsada alışverişi yapılan bir ABD doları piyasası bulunmaktadır.

ABD, İran üzerindeki siyasi baskıyı artırma niyetiyle harekete geçtiğinde, bu piyasalarda dolar kuru ile resmi kur arasında fark oluşmakta ve bu da ekonomide istikrarsızlık ve enflasyon gibi sonuçlara yol açmaktadır.

Türkiye’de ise 2023 yılında yeni kurulan hükümet sonrasında, “döviz-para ihtiyacı” gerekçesiyle New York ve Londra bankerlerinin paralarını Türkiye’ye çekmek için faizler yükseltilmiş ve kurlar kontrol altına alınmıştır.

Bu uygulama sonucunda Türkiye’ye ciddi miktarda, “sıcak para” olarak adlandırılan büyük sermaye girişi olmuştur.

Ancak bu sermaye sabit yatırımlara değil, borsa ve devlet borçlanma senetleri gibi para piyasası araçlarına yönelmektedir.

Bu tür sermayenin en tehlikeli yönü, ülkeye çok hızlı girip çıkabilmesidir.

Bu hızlı giriş-çıkışlar, kurlar üzerinde baskı oluşturmakta ve ekonomiye ciddi olumsuz etkiler yapmaktadır.

Bu konuda önerimiz; varsa para ihtiyacının farklı kaynaklarla karşılanması, “sıcak para” olarak adlandırılan sermayenin ülkeye girip çıkmasını cazip hale getiren faiz gibi uygulamaların Türkiye’nin ihtiyaçlarına göre yeniden düzenlenmesi ve sermaye hareketlerinin kontrollü hale getirilmesidir.

Yarın devam edecek…

İlgili Sitenin Haberleri