Haber Detayı
Emek örgütlerinden 2026 mesajı: ‘Kemer sıkma değil kamusal güçlenme’
Emek örgütleri, 2026’nın düşük ücret ve kemer sıkma politikalarının dayatıldığı değil; özelleştirmelerin durdurulduğu, iş güvencesinin ve kamusal hizmetlerin güçlendirildiği, kamucu ve millî bir hattın esas alındığı bir yıl olması gerektiğini vurguladı.
2026 yılına girerken emek örgütlerinden hükûmetin ekonomi ve özelleştirme politikalarına yönelik uyarılar geldi.
Birleşik Metal-İş Genel Başkanı Özkan Atar ile Genel Maden İşçileri Sendikası (GMİS) Genel Başkanı Hakan Yeşil, özelleştirmelerin istihdamı, iş güvencesini ve kamusal hizmetleri zayıflattığını belirterek, kamu varlıklarının “gelir yaratma” gerekçesiyle elden çıkarılmasına karşı çıktı.
Sendika başkanları, 2026’nın sermaye değil işçi lehine politikalarla şekillenmesi gerektiğini vurguladı. 2026-2028 dönemini kapsayan Orta Vadeli Program’da enflasyonun yüzde 8’e düşürülmesi, ekonominin 1,9 trilyon dolara çıkarılması ve işsizliğin azaltılması hedeflenirken; özelleştirme gelirlerinde bu yıl yaklaşık dokuz kat artış öngörülüyor. ‘ÖZELLEŞTİRME PROGRAMLARI İPTAL EDİLMELİ’ “2026’nın işçiler açısından ‘kemer sıkma’ politikalarının sürdürüldüğü değil; özelleştirmelerin durdurulduğu, kamu varlıkları ve kamusal hizmetlerin korunduğu, reel ücret kayıplarının telafi edildiği bir yıl olması gerekiyor.” diyen Özkan Atar, şunları söyledi: “Orta Vadeli Program’da 2026 yılı için yüksek bir ‘özelleştirme geliri’ hedefi konulması, iktidarın bütçe açığı ve finansman baskısını, asgari ücret sürecinde ve vergi politikalarında olduğu gibi işçilere düşük ücret dayatarak; topluma ise kamu varlıklarının satışı yoluyla ödetme niyetini açıkça ortaya koymaktadır. “Bu kapsamda hükümetin gündeminde, özelleştirmelerin yanı sıra köprü ve otoyol gibi kamusal altyapılarda ‘işletme hakkı devri’ ve ‘kiralama’ uygulamaları bulunmaktadır.
Kamu-Özel İşbirliği sözleşmeleri kamu yararı açısından şeffaf biçimde denetlenmeli, garantili ödemelere dayalı düzen tersine çevrilmelidir.
Özelleştirme programları derhal iptal edilmeli; toplumun kaynaklarının sermaye transferi uğruna elden çıkarılmasına izin verilmemelidir. ‘ASLAN PAYINI SERMAYE SINIFI ALIYOR’ “2026 bütçesinden aslan payını yine sermaye sınıfı almaktadır.
Faiz ödemeleri, özel sektör teşvikleri ile vergi istisna ve muafiyetleri yoluyla kamu kaynakları bu kesimlere aktarılırken, işçiler ağır vergi yükü altında ezilmektedir.
Bütçe, yoksuldan alıp zengine veren açık bir servet transfer mekanizmasına dönüşmüş; bununla da yetinilmeyerek toplumun ortak birikimi olan kamu varlıkları yağmalanmaktadır. “Sermaye temsilcileri, ücretleri enflasyonun altında tutan ve ‘OVP hedeflerine uyum’ adı altında sunulan tekliflerle değil; alım gücü kaybını telafi eden, insanca çalışma ve yaşam koşullarını güvence altına alan bir ücret politikasıyla masaya gelmelidir.
Antidemokratik sendikal ve grev yasaklarının arkasına saklanılmamalı, toplu sözleşme süreçlerinde üç yıllık dayatmalarla işçinin hassas dengeleri zorlanmamalıdır.
Bu tutum, kazanç sağlamayacak; aksine işyerlerinde huzursuzluğu artırarak çalışma barışını bozacak ve grevlerin önünü açacaktır.” ‘MADENCİLERİN GÜVENCESİZ OLMASI KABUL EDİLEMEZ’ GMİS Genel Başkanı Hakan Yeşil, 2026’ya ilişkin olarak, “Her şeyden önce örgütlenmenin önündeki engellerin kaldırılmasını istiyoruz.” diyerek şu ifadeleri kullandı: “Emekçiyi önceleyen ve örgütlenmeyi temel alan politikaların hayata geçirilmesi gerektiğini ilgililere anlatıyoruz.
Dünyanın en ağır ve riskli iş kollarında çalışan madencilerin örgütsüz ve iş güvencesiz bırakılması kabul edilemez.
Sendikal örgütlenme; işçi sağlığı ve iş güvenliği ile özellikle özel sektörde emek-sermaye dengesinin sağlanması açısından hayati önemdedir.
Madenler ülkemizin öz, yani yerli ve millî kaynaklarıdır.
Bu zenginliklerin tespit edilerek üretilmesi ve ekonomiye kazandırılması, halkın refahı ve ülkenin gelişimi açısından stratejik bir öneme sahiptir. ‘MİLLİ MADENCİLİK POLİTİKASI GÜÇLENMELİ’ “Bölgemizde ve dünyada maden ve enerji ekseninde yaşanan çatışmalar, ülkemiz açısından millî bir madencilik politikasının daha da güçlendirilmesini zorunlu kılmaktadır.
Elektrik üretimi için santrallere verilen yerli kömür teşviğine benzer biçimde; demir-çelik sanayi başta olmak üzere sanayinin temel girdileri arasında yer alan koklaşabilir ve yüksek kalorili taşkömürü için de teşvik düzenlemesi yapılmasını istiyoruz. “Türkiye’de kömür sektöründe tarihsel birikime sahip Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK), Türkiye Kömür İşletmeleri (TKİ), Maden Tetkik ve Arama Kurumu (MTA) ile öz kaynakları ekonomiye kazandıran tüm madencilik sektörüne sahip çıkılmalıdır.” ‘Özelleştirmeler toplum yararına değil’ “Türkiye’de özelleştirme pratiği, ortak varlıklarımıza el koyma biçiminde yürütülmektedir.” diyen Özkan Atar, Orta Vadeli Program (OVP)’a ilişkin şöyle konuştu: “OVP’de özelleştirme gelir hedefinin 2026 yılında sıçratılması ve bunun köprü ve otoyol işletme haklarına bağlanması, kamusal altyapının toplum yararı yerine gelir yaratma aracı olarak görüldüğünü göstermektedir.
Aynı yaklaşım, TEİAŞ gibi stratejik bir altyapı kurumunun özelleştirme kapsamına alınmasında da açıkça görülmektedir.
Bu kurumlarda dile getirilen ‘piyasa verimliliği’ söylemi, pratikte kamusal planlamayı zayıflatmakta ve topluma daha yüksek maliyetler yüklemektedir.
Özelleştirmelerin hızlanması, yalnızca iş güvencesini değil; kamusal hizmetlerin niteliğini ve erişilebilirliğini de geriletmekte, sosyal devlet kapasitesini daraltmaktadır.
Türkiye’de özelleştirme politikaları, istihdam rejiminin dönüşümü ve sendikal hakların baskı altına alınmasıyla eş zamanlı ilerlemiştir.
Bu koşullarda çalışma yaşamında iyileşme beklemek mümkün değildir.
Esnek çalışma biçimlerinin yaygınlaştığı, tarihsel kazanımların aşındırıldığı bir dönemde; ormanlardan Hazine arazilerine, kamu teşekküllerinden eğitim, sağlık ve emeklilik haklarına kadar pek çok alan piyasa dinamiklerine teslim edilmektedir.
Bunu kabul etmek mümkün değildir.” ‘Kamu kuruluşları piyasa şartlarına terk edilemez’ Hakan Yeşil, OVP’de yer alan özelleştirme politikalarına ilişkin şunları kaydetti: “Biz, Emeğin Başkenti olarak uzun yıllardır yerli ve millî üretimden yana olduğumuzu; stratejik öneme sahip kamu kurum ve kuruluşlarının korunması gerektiğini ve ithalata dayalı tüketime karşı durduğumuzu ifade ediyor, bu doğrultuda mücadele veriyoruz.
OVP’de, stratejik kamu kuruluşlarının özelleştirilmesinin önünü açacak KİT Reformu adı altındaki çalışma 2024 yılında gündeme getirilmişti.
Bu taslak, millî sanayi ve ekonomimizin temel taşları olan 19 kamu kurumunu tasfiye, satış ya da kapatılma yoluyla yok olma ve uluslararası şirketlerin kontrolüne girme riskiyle karşı karşıya bırakıyordu. “Bu girişime karşı birlik ve dayanışma içinde tepkimizi ortaya koyduk, mücadele ettik ve sonuç aldık.
KİT Reformu’nun yeniden gündeme gelmesi hâlinde, eylem planlarımızı kararlılıkla yeniden hayata geçireceğimizi kamuoyuna duyurduk. “Kamu kurumlarının özelleştirilmesinin istihdam, iş güvencesi ile iş sağlığı ve güvenliği açısından yarattığı olumsuz sonuçlar ortadadır.
Çalışanın hakkını gözeten özel işletmelerle sorunumuz yoktur; ancak kömür madenciliği gibi riskli alanlarda işletmeciliğe salt kâr mantığıyla yaklaşılamaz.
Maliyet gerekçesiyle işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerinin kısılması ağır sonuçlar doğurur. “Bugüne kadarki özelleştirmeler, çalışanların hak kayıplarına ve iş güvencesinin ortadan kalkmasına yol açmış; verimlilik iddialarının da gerçeği yansıtmadığı görülmüştür.
Kamu kuruluşları halkındır, aynı zamanda sektörlerin okuludur.
Bu nedenle piyasa koşullarına terk edilemeyecek kadar değerli ve stratejiktir; ülkenin ve halkın geleceği için mutlaka korunmalıdır.”