Haber Detayı

Türkiye Doğu Akdeniz'de hangi adımları atmalı? Cihat Yaycı değerlendirdi
Gündem aydinlik.com.tr
01/01/2026 00:00 (2 saat önce)

Türkiye Doğu Akdeniz'de hangi adımları atmalı? Cihat Yaycı değerlendirdi

Cihat Yaycı, 2026 yılında Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de atması gereken adımları Aydınlık'a iletti. Yaycı ayrıca 2026 mesajını iletti.

Müstafi Tümamiral Cihat Yaycı, 2026 yılında Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de atması gereken adımları Aydınlık için değerlendirdi.

Yaycı, buna ek olarak 2026 mesajını da iletti.

İşte Yaycı'nın değerlendirmesi:  1- Doğu Akdeniz’de son dönemde Türkiye’yi dışlayarak inşa edilmeye çalışılan her askerî ve siyasi girişim, aslında adını koymak gerekirse, bir kuşatma teşebbüsüdür.

Yunanistan–GKRY–İsrail eksenine, ABD, Fransa ve bazı AB ülkeleri de eklemlenerek Türkiye’yi Antalya Körfezi’ne sıkıştırmayı amaçlayan bir jeopolitik düzen kurulmak isteniyor.

Ortak tatbikatlar, üs anlaşmaları, deniz–hava müşterek faaliyetleri, enerji projeleri… Bunların tamamı aynı zincirin farklı halkalarıdır.

Türkiye ise Doğu Akdeniz’de en uzun ana karaya sahip ülke olarak bu coğrafyanın asli aktörüdür.

Türkiye’yi denklem dışı bırakmaya çalışan hiçbir plan sürdürülebilir değildir.

Ancak sürdürülemez olması, ciddiye alınmaması anlamına gelmez.

Bu nedenle bu tabloyu fiilî bir kuşatma girişimi olarak değerlendiriyorum.

Türkiye bu kuşatmayı, deniz gücüyle, Mavi Vatan Doktriniyle, hukuki argümanlarıyla ve kararlı diplomasiyle eş zamanlı biçimde kırmalıdır. 2- Hiç kuşkusuz Mavi Vatan doktrini bugün hâlâ Türkiye’nin Doğu Akdeniz ve Adalar Denizi’ndeki en güçlü caydırıcılık aracı.

Mavi Vatan bir slogan değil; Türkiye’nin deniz yetki alanlarını bilimsel, hukuki ve jeopolitik temelde tanımlayan bir devlet doktrinidir.

Bu doktrin: Devletin tüm kurumlarına ortak bir stratejik bakış sunar, Donanma harekâtından enerji politikalarına kadar her alanda aynı hedeflere odaklanmayı sağlar, Sahadaki her deniz unsurunun arkasında güçlü bir irade olduğunu gösterir.

Mavi Vatan doktrini uygulandığında Türkiye caydırıcıdır; tartışmaya açıldığında ise caydırıcılığı zayıflar.

Bugün Türkiye’nin Adalar Denizi ve Doğu Akdeniz’deki en büyük gücü, bu doktrinin devlet politikası olarak kararlılıkla sürdürülmesidir. 3- ABD’nin Adalar Denizi ve Doğu Akdeniz’de adım adım kurduğu askeri varlık, Türkiye’nin Adalar Denizi ve Doğu Akdeniz’deki Mavi Vatan’ımızın tamamını baskılamaya ve buradaki varlığımıza yönelik bir saldırı girişimidir.

Öncelikle şunu açıkça söylemek gerekir: ABD’nin Yunanistan’a verdiği silahların Gayri Askerî Statüdeki Adalara taşınması tamamen gayrimeşrudur.

Bunun ötesinde Gayri 23 tane ada Yunanistan’a 1923 Lozan Antlaşması ve 1947 Paris Barış Antlaşması ile gayri askeri statüde olmak kaydıyla verilmiştir.

Gayri askeri statüde Yunanistan ancak polis ve jandarma bulundurabilir, asayişi temin için.

Onlar da bir tabanca, bir kılıç ve bir tüfek bulundurabilirler ellerinde, 100 kişiyi aşarsa da bir makineli tüfek olabilir.

Yunanistan buralara hava alanları, tanklar, tüfekler her şeyi koydu.

Dolayısıyla egemenlik devir şartı ortadan kalkmıştır.

Bu adaların egemenlikleri tartışmalı hale gelmiştir.

Lozan ve Paris Antlaşmaları bu adaların silahsız statüsünü açık hükümlerle belirlemiştir.

Bu adalara yapılan her askerî yığınak, hem Yunanistan’ı hem de buna zemin hazırlayan ABD’yi antlaşma ihlalcisi durumuna sokmaktadır.

Bu, Türkiye’ye yönelmiş doğrudan bir tehdittir.

Dedeağaç’tan Girit’e, oradan GASA hattına kadar yayılan ABD yığınağı Yunanistan’ın kendi kapasitesini aşmaktadır.

Bu durum, “Bu yapılanma Yunanistan için değil; Yunanistan üzerinden Türkiye’ye karşı kuruluyor” gerçeğini ortaya koymaktadır.

ABD’nin GKRY’ye yönelik silah yardımları ve bölgede artan deniz–hava varlığı ise hem 1960 Garanti Sistemi’nin ruhuna aykırıdır hem de adadaki iki halk arasındaki dengeyi tek taraflı şekilde bozmaktadır.

Doğu Akdeniz’de ABD’nin bu yoğun varlığı, Türkiye’nin Mavi Vatan kapsamındaki meşru deniz yetki alanlarını baskılamak ve Yunan–GKRY maksimalist haritalarını fiilen desteklemek amacı taşımaktadır.

Türkiye’nin duruşu nettir: Gayri Askerî Statüdeki Adalar silahsızlandırılmalıdır, Doğu Akdeniz’de Türkiye’siz bir denge sürdürülebilir değildir, Mavi Vatan’dan taviz verilmeyecektir.  4- Türk Donanması bugün bölgesel ölçekte çok güçlü, yüksek harekât kabiliyetine sahip ve caydırıcı bir kuvvettir.

Yerli savaş gemilerimiz, modern denizaltılarımız, insansız deniz-hava sistemlerimiz ve tecrübeli personelimiz Türkiye’nin elini güçlendiren unsurlardır.

Ancak deniz gücü yalnızca platform sayısı değildir.

Doktrin + hukuk + siyasi kararlılık üçlüsü bu gücü gerçek caydırıcılığa dönüştürür. 2026 için caydırıcılığın devamı şu üç temel unsura bağlıdır: 1.

Mavi Vatan’a tam bağlılık, 2.

Deniz devleti zihniyeti, 3.

Sürekli ve görünür deniz varlığı.

Bu üç unsur beraber yürütüldüğü sürece Türkiye’nin caydırıcılığı hem Adalar Denizi’nde hem Doğu Akdeniz’de güçlü şekilde devam eder. 5- Türkiye üç ana deniz hattını aynı anda yönetmek zorundadır: Adalar Denizi, Doğu Akdeniz, Karadeniz.

Ancak her hattın gerektirdiği ton farklıdır.

ADALAR DENİZİ – KARARLI VE TAVİZSİZ BİR HAT Yunanistan’ın Egemenliği Antlaşmalarla Yunanistan’a Devredilmemiş 176 grup ada, adacık ve kayalığı sahiplenmesi, Gayri Askerî Statüdeki Adaları silahlandırması, kara sularını 6 milin üzerine çıkarma girişimi ve hava sahasını 6 millik karasuları ötesinde 10 mil olarak uygulama talepleri Türkiye’nin egemenlik haklarına yönelmiş en açık meydan okumalardır. "Adalar Denizi’nde statü Lozan Anlaşması ile belirlenmiş ve 3 mil karasuları esas alınmıştır.

Türkiye acilen Yunanistan'a Lozan Statüsüne dönülmesi çağrısında bulunmalıdır.

Bu hatta Türkiye’nin duruşu nettir: Sert, kararlı ve tavizsiz.

Türkiye hem hukuki mekanizmaları hem askerî caydırıcılığı aynı anda işletmeli ve hiçbir oldu-bittiye izin vermemelidir.

DOĞU AKDENİZ – TAVİZSİZ, STRATEJİK VE ÇOK BOYUTLU BİR HAT Doğu Akdeniz, Türkiye’nin enerji güvenliği, Kıbrıs politikası ve deniz yetki alanları açısından belirleyici bölgedir.

Bu hatta üç temel adım öne çıkmaktadır: 1) Kıbrıs Politikamızın Güçlendirilmesi – KKTC’nin Denizde Görünür Hale Getirilmesi Türkiye’nin Kıbrıs politikasında yeni bir aşamaya geçmesi gerekmektedir: KKTC’nin kendi kıta sahanlığı ve MEB alanlarında görünürlüğünün artırılması, Türkiye’nin bir sismik araştırma veya sondaj gemisini KKTC’ye devrederek, KKTC’nin kendi bayrağıyla Kıbrıs adası çevresinde faaliyet yürütmesinin sağlanması.

Bu adım, Rum tarafının “Ada’nın tek sahibi benim” iddiasını sahada geçersiz kılacak en güçlü hamledir. 2) Sevilla Haritası’nın Sahada Hükümsüz Bırakılması Sevilla Haritası’nın uluslararası hukukta hiçbir karşılığı yoktur.

Bunun sahada karşılığı şudur: Sismik araştırma faaliyetlerinin artırılması, Sondaj gemilerinin kesintisiz olarak işletilmesi, Mavi Vatan’ın tamamında sürekli ve görünür bir faaliyet temposu.

Türkiye sahada oldukça Sevilla Haritası yok hükmündedir. 3) Suriye ve Filistin ile Deniz Yetki Alanı Sınırlandırma Anlaşmaları Doğu Akdeniz’de stratejik dengeyi Türkiye lehine değiştirecek diğer kritik adım ise, Suriye ve Filistin ile kıta sahanlığı/MEB sınırlandırma anlaşmaları imzalamaktır.

Bu adım: GKRY’nin maksimalist iddialarını hukuken bozar, Türkiye’nin meşru deniz yetki alanlarını uluslararası zemine taşır, Türkiye’yi Doğu Akdeniz denkleminin kurucu aktörü hâline getirir.

Karadeniz – Dikkatli, Dengeli ve Montrö Merkezli Bir Hat Karadeniz’de Türkiye’nin temel yaklaşımı sertlik değil; denge, hukuk ve Montrö hassasiyetidir.

Türkiye Montrö’nün ruhunu korumalı, NATO–Rusya geriliminin Karadeniz’e taşınmasına izin vermemeli, kıta sahanlığı ve enerji projelerini güvence altına almalıdır.

SON SÖZ Türkiye bir deniz devletidir.

Üç denizin kavşağında bulunan Türkiye’nin gücü; donanmasından, diplomasi kapasitesinden ve deniz yetki alanlarını koruma iradesinden gelir.

Mavi Vatan doktrini kararlılıkla uygulandığı sürece, hiçbir kuşatma Türkiye’yi durduramaz; hiçbir harita Türkiye’yi sınırlayamaz; hiçbir oldu-bitti Türkiye’nin egemenlik haklarını aşındıramaz.

Türkiye’nin denizlerdeki stratejik kararlılığı sürdükçe, Adalar Denizi’nde de, Doğu Akdeniz’de de, Karadeniz’de de dengeyi belirleyen ülke yine Türkiye olacaktır.

İlgili Sitenin Haberleri