Haber Detayı
Suriye’de zaman daraldı: Entegrasyon yok! Hazırlık çok
Sahada DEAŞ yeniden hortlatıldı, İsrail’e gün doğdu. Bir yandan ABD Suriye’de yaptırımları kaldırdı, akabinde İngiltere ise yeni yaptırım kararları aldı. Şam ile SDG arasında entegrasyonun hızlandığı yönündeki haberler artarken, 10 Mart mutabakatına ilişkin 9 ayda tek bir madde uygulanmadı
Son günlerde Suriye dosyasında peş peşe gelen haberler, ilk bakışta birbiriyle çelişen bir tablo ortaya koyuyor.
Batı medyası, Suriye hükûmeti ile terör örgütü Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasında entegrasyon sürecinin hızlandığını yazarken, Washington Suriye yaptırımlarını kaldırıyor, Londra ise yeni yaptırım paketleri açıklıyor.
Öte yandan ABD ordusu sahada geniş çaplı operasyonlara girişiyor, İsrail ise Şam’a kadar uzanan bir “silahsız bölge” talebini Birleşmiş Milletler gündemine taşıyor.
Bu tabloya, ABD’nin Suriye’de DEAŞ hedeflerine yönelik başlattığı “Şahin Gözü” operasyonu da eklendi.
ABD Savunma Bakanlığı, Palmira yakınlarında ABD askerlerini hedef alan saldırının ardından, Suriye’nin orta ve doğu kesimlerinde 70’ten fazla DEAŞ hedefinin 100’ü aşkın hassas mühimmatla vurulduğunu açıkladı.
Operasyonlarda savaş uçakları, helikopterler ve HIMARS sistemlerinin kullanıldığı bildirildi.
ABD Başkanı Donald Trump, operasyonun Suriye hükûmetinin desteğiyle yürütüldüğünü vurgulayarak, “ABD’ye saldıran ya da tehdit eden herkes daha önce hiç karşılaşmadığı şekilde vurulacaktır” ifadelerini kullandı.
Suriye Dışişleri Bakanlığı da DEAŞ’la mücadelede ABD ve uluslararası koalisyonla koordinasyonun süreceğini açıkladı.
DEAŞ ‘KALDIRAÇ OLARAK KULLANILIYOR’ Aynı günlerde SDG ve Uluslararası Koalisyon güçlerinin petrol sahalarında gerçek mühimmatlı tatbikatlar yapması, diplomasi ile sahadaki hazırlık arasındaki mesafeyi daha da görünür kılıyor.
Suriye sahasından ulaştığımız kaynaklar ise basında çıkan haberlerin arka planında çok daha karmaşık ve sert bir denkleme işaret ediyor.
Saha kaynakları, bu operasyonların yalnızca güvenlik amaçlı olmadığını, DEAŞ tehdidinin kontrollü biçimde yeniden öne çıkarılarak sahadaki askerî varlığın meşrulaştırıldığını değerlendiriyor.
Kaynaklara göre, “DEAŞ tehdidi, entegrasyon baskısını dengelemek ve sahayı yeniden şekillendirmek için bir kaldıraç olarak kullanılıyor.” SEZAR KALKTI LONDRA DEVREYE GİRDİ Diplomasi cephesinde ise Washington ile Londra arasındaki yaklaşım farkı dikkat çekiyor.
ABD Başkanı Trump, 901 milyar dolarlık 2026 Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasası’nı (NDAA) imzalayarak, Suriye’ye yönelik yaptırımların bel kemiğini oluşturan Sezar Suriye Sivil Koruma Yasası’nı resmen yürürlükten kaldırdı. 2019’da yürürlüğe giren Sezar Yasası, Suriye’nin ekonomik toparlanmasını hedef alan kapsamlı yaptırımlar içeriyordu.
Trump, imza sonrası yaptığı açıklamada, “Suriye halkı tarihi bir fırsatı hak ediyor” ifadelerini kullanarak Cumhurbaşkanı Ahmed Şara’yı övdü ve ABD–Suriye ilişkilerinde yeni bir dönemin başladığını ilan etti.
Ancak bu adımın hemen ardından İngiltere, Suriye’de sivillere yönelik şiddet olaylarına karıştıkları gerekçesiyle yeni bir yaptırım paketi açıkladı.
İngiliz hükûmeti, Lazkiye ve Tartus başta olmak üzere kıyı bölgelerinde faaliyet gösteren bazı silahlı gruplar ile Sultan Murad, Sultan Süleyman Şah ve Hamza tümenlerini yaptırım listesine aldı.
Yaptırımlar; mal varlıklarının dondurulması, seyahat yasakları ve şirket yöneticiliği kısıtlamalarını kapsıyor.
Saha kaynakları, “Washington normalleşme kartını açarken, Londra sahadaki sert unsurları dizginlemeye çalışıyor.
Her ne kadar farklı gibi görünse de aslında ABD ile İngiltere süreci koordineli değil ama tamamlayıcı bir baskı modeli şeklinde yürütüyor.” değerlendirmesinde bulunuyor.
Ayrıca edindiğimiz bölgelere göre Londra’nın özellikle sahil bölgesinde suçlu diye Türkiye destekli Sultan Murad, Sultan Süleyman Şah ve Hamza tümenlerini göstermesi tesadüf değil.
ABD iyimser görünürken, Londra SDG’ye olası bir operasyonda Türkiye’nin yanında yer alacak bu grupları şimdiden işaretlemiş oldu.
MUTABAKAT KÂĞIT ÜSTÜNE KALDI Suriye hükûmeti ile SDG arasında 10 Mart 2025’te imzalanan 8 maddelik mutabakatın süresi dolmaya yaklaşırken, aradan geçen yaklaşık dokuz aylık sürede anlaşmanın hiçbir maddesinde fiilî uygulamaya geçilmedi.
Sahadaki kaynaklara göre bu durum tesadüf değil.
Ulaştığımız saha kaynakları, 10 Mart Mutabakatı’nı “uygulanmak için değil, süreci dondurmak için imzalanmış bir metin” olarak nitelendiriyor.
Aynı kaynaklara göre mutabakat, özellikle SDG açısından “geçici ama işlevsel bir zaman kazanma hamlesi.” oldu.
Şam cephesinde de bu süreç, uluslararası meşruiyet arayışı açısından çatışmalardan uzak bir dönem yarattı ve zaman kazandırdı.
Kaynaklar, bu süre zarfında Suriye hükûmetinin ABD ve AB yaptırımlarının kaldırılması, diplomatik temasların artırılması ve uluslararası koalisyona yeniden dâhil olma başlıklarına yoğunlaştığını aktarıyor.
SAHA SDG LEHİNE ŞEKİLLENDİRİLİYOR Sahadaki kazanımların büyük bölümünün SDG lehine şekillendiği belirtiliyor.
Güvenlik kaynaklarına göre SDG, mutabakat sayesinde dağılan unsurlarını toparladı, tünel faaliyetlerini hızlandırdı ve askerî tahkimata yöneldi.
Aynı zamanda hükümet karşıtı dini ve sivil yapılarla temas kurarak “azınlıklar ittifakı” olarak yorumlanan bir zemin oluşturmaya çalıştı.
TANF HATTI: SESSİZ AMA KRİTİK ABD’nin sahadaki tutumuna ilişkin en dikkat çekici başlıklardan biri ise Tanf hattındaki hareketlilik.
Kaynaklar, DAEŞ’le mücadele gerekçesiyle Humus’un doğusundan Ürdün sınırındaki Tanf’a uzanan hatta ABD destekli güçler ciddi bir alan hâkimiyeti kurmuş durumda.
Kaynaklar, bugün düşük profilli görünen bu hattın, ileride Suriye ordusu ile İsrail ya da İsrail destekli vekil unsurlar arasında yaşanabilecek bir çatışmada “derin ve karmaşık sorunlar” doğurabileceği uyarısına dikkat çekiyor.
Bu hat aynı zamanda İsrail’in Davud Koridor’u için stratejik bir noktada bulunuyor. “MUTABAKATIN SAHADA KARŞILIĞI YOK” Ortaya çıkan tablo, Suriye’de aynı anda hem normalleşme hem de sertleşme yaşandığını gösteriyor.
Entegrasyon konuşulurken, sahada askerî hazırlıkların sürmesi krizin çözümünden çok yönetildiğine işaret ediyor.
Saha kaynaklarının ortak değerlendirmesi net: “Devlet çatısı altına girmeyi reddeden yapılar var oldukça, mutabakatların sahada karşılık bulması zor.” ENKS OFİSİNE ‘ÖCALAN’LI SALDIRI Suriye’de terör örgütü PYD/SDG’nin kontrolü altındaki Haseke’de, Barzani’ye yakınlığıyla bilinen Suriye Kürt Ulusal Konseyi’ne (ENKS) ve Kürdistan Demokrat Partisi–Suriye’ye (PDK-S) ait ofislere saldırı düzenlendi.
Saldırıda ofislerin tabelaları tahrip edilirken, binalar üzerindeki Kürdistan Bölgesel Yönetimi bayrakları indirildi.
Yerlerine, feshedilen terör örgütü PKK’nın lideri Abdullah Öcalan’ın fotoğrafının bulunduğu posterlerin ofis kapılarına asıldığı bildirildi. ‘KİMSE TOPRAKLARIMIZI HEDİYE EDEMEZ’ Suriye’de Şam hükûmeti İsrail’in işgal girişimlerine yalnızca diplomatik tepkilerle karşılık verirken, Suriye halkı işgale “dur” demek için sokağa çıktı.
Yaklaşık bir yıldır İsrail’in ağır, haksız ve hukuksuz ihlallerine doğrudan tanıklık eden Kuneytra halkı, İsrail karşıtı bir gösteri düzenledi.
Ellerinde “Siyonist oluşumla normalleşmeye hayır”, “Kuneytra’dan Gazze’ye, tek kan”, “Golan bizimdir”, “Kuneytra Suriye toprağıdır, onu bırakmayacağız” yazılı dövizler taşıyan kalabalık, Kuneytra ahalisinin sesini duyurmak için bir araya geldiklerini vurguladı.
Göstericiler, “Siyonistlerin ihlallerine maruz kalan Kuneytra’da İsrail ordusu köylere giriyor, aramalar yapıyor” diyerek sahadaki duruma dikkat çekti.
İsrail ordusu tarafından tutuklanan Suriyelilerin serbest bırakılmasını talep eden kitle, “Siyonistler topraklarımızdan acil şekilde çıkmalı” çağrısında bulundu.
Şam hükûmetinden konuya ilişkin resmî bir açıklama gelmezken, Kuneytra halkı ABD Başkanı Donald Trump’ın son açıklamalarına da tepki gösterdi.
Göstericiler, “Golan Suriye toprağıdır.
İnşallah topraklarımızı geri alacağız.
Kimse bizim topraklarımızı kimseye hediye edemez” ifadelerini kullandı.
TRUMP: GOLAN’I İSRAİL’E VERDİM ABD Başkanı Donald Trump, Beyaz Saray’da düzenlenen Yahudi bayramı Hanuka etkinliğinde yaptığı konuşmada, Suriye’ye ait Golan Tepeleri’ni İsrail’e devrettiğini söyledi.
Trump, bu değerlendirmesini eski ABD’nin İsrail Büyükelçisi David Friedman’la yaptığı görüşmelere dayandırarak, bölgenin İsrail açısından “savunma” gerekçesiyle gerekli olduğu yönünde kanaat oluşturduğunu anlattı.
Trump, “Yeterince bilgi edindim ve Golan Tepeleri’ni İsrail’e verdim.
Kimse bunun mümkün olacağını düşünmüyordu. 70 yıldır bunu yapmaya çalışıyorlardı” ifadelerini kullandı.
Golan Tepeleri’nin değerine daha sonra dikkat ettiğini söyleyen Trump, bölgenin “trilyonlarca dolar” değerinde olabileceğini ileri sürerek, buna karşılık “bir şey istemesi gerektiğini” de espri konusu yaptı.
ABD, Trump’ın birinci döneminde 2019 yılında aldığı kararla Golan Tepeleri üzerindeki İsrail egemenliğini tanımıştı.
Bu karar, uluslararası hukuk açısından ciddi tartışmalara yol açmış, BM kararlarına aykırı olduğu gerekçesiyle geniş tepki toplamıştı.