Haber Detayı

Tehdidi olduğundan büyük göstermek
Fikret akfırat aydinlik.com.tr
27/12/2025 00:00 (1 saat önce)

Tehdidi olduğundan büyük göstermek

Tehdidi olduğundan büyük göstermek

Gazete köşeleri, televizyon ekranları, sosyal medya sayfaları Türkiye’yi savunuyormuş gibi görünen fakat sonuçta İsrail’in lehine olan yazılardan, konuşmalardan geçilmiyor.

Adının başına profesör, stratejist gibi sıfatlar eklenmiş kerameti kendinden menkul kişiler, “müthiş” tahliller döktürüyor: Vay efendim, İsrail Suriye’yi ele geçirmiş, SDG devletleşmiş, artık iş işten geçmiş, Türkiye uyuyormuş, Trump ile Netanyahu bir olup istediğini elde ediyormuş… Son derece yüzeysel, günümüzdeki değişen güç dengelerini bilinçli olarak görmezden gelen, halihazırdaki gerçekliğin ayırt edici yanlarını incelemek yerine, “muhalefetçilik” hastalığı nedeniyle alıcısı bol olan, şablonlara dayalı görüşlerin bini bir para.

DEAŞ EFSANESİNİN SONU Bu kafa, 15 Temmuz darbe girişiminden 40 gün sonra Türk Ordusu Fırat Kalkanı harekatıyla ABD’nin terör koridoru planını bozmak için harekete geçtiğinde de aynı yaygarayı yapmıştı.

Türkiye’nin ABD’nin engelleme çabalarına rağmen yaptığı Harekât süresince “IŞİD’in nasıl yenilmez olduğu efsanesi” üzerine tonlarca yazı ve konuşma yapıldı.

Bu harekât sırasındaki psikolojik savaşta ortaya atılan iddialardan biri de Dabık ilçesi üzerineydi.

DEAŞ’ın Dabık’ta “kıyamet savaşı”na hazırlandığı, buranın ele geçirilemeyeceğini ileri süren iddialar, yayınların ana fikrini oluşturuyordu.

Bütün bu efsaneler, Türk Ordusu’nun göğüs göğüse mücadelesinin sonunda Fırat Kalkanı Harekât bölgesindeki DEAŞ’ı ve aynı zamanda PKK/YPG’yi temizlemesiyle yerle bir oldu.

Dahası, Türk Ordusu’nun bu harekâtı, ABD’nin Suriye’yi bölme operasyonunda temel araç olarak kullandığı DEAŞ bahanesinin boşa çıkarılmasında belirleyici bir etki oluşturdu.

ZEYTİN DALI HAREKATI’NDAKİ PKK/YPG EFSANELERİ Benzer tezvirat, Zeytin Dalı harekâtı sırasında da dolaşıma sokuldu.

Bu defa ortaya atılan uydurmaya göre, PKK/YPG Afrin’de İkinci Dünya Savaşı sırasında Sovyetler Birliği’nin Hitler’e karşı yaptığı “Stalingrad savunması” gibi bir savaşa hazırlanıyordu.

Rusya ve İran’ın da Harekât’a karşı olduğu ileri sürülüyordu.

Bütün bunların fasaryadan ibaret olduğu çok kısa sürede ortaya çıktı.

Rusya, bölgedeki askerlerini operasyon bölgesinden çekti.

İran’a bağlı güçler de TSK’nın Harekâtı’na paralel olarak sahada Suriye Ordusu ile birlikte DEAŞ ve diğer terör gruplarına karşı atağa geçmişti.

Türk Ordusu sahada hızlı bir şekilde ilerledi ve 2 ay gibi bir sürede bölgeyi PKK/YPG’den temizledi.

Fırat Kalkanı’nda olduğu gibi ABD’nin son ana kadar sürdürdüğü Harekât’ı önleme çabası da başarılı olamamıştı.

Sonuç olarak, ABD’nin 40 yıldır yatırım yaptığı ve 2011’den sonra atağa geçtiği terör koridoru planının tarihe gömülmesi için Türk Ordusu’nun giriştiği harekatlar başarıyla sonuçlandı.

GELDİĞİMİZ YER Bugün geldiğimiz noktada, benzer efsanelerle karşı karşıyayız.

Bu defa da özü şu olan bir propaganda yapılıyor: “İsrail, SDG’yi korumaya devam edecek, Türkiye’nin Şam-SDG entegrasyonunu kendi istediği şekilde sonuçlandırma gücü yok”.

Buna dayanak olarak, İsrail’in Türkiye’ye yönelik tehditlerini artırması gösteriliyor.

Doğu Akdeniz’de İsrail’in Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan ile kurduğu ittifakı güçlendirme girişimlerine atıf yapılıyor.

Burada çok ince ve hassas bir psikolojik savaş sahneleniyor.

Tehdit, olduğundan büyük gösteriliyor ve ve tehdide karşı olan etkenler gizleniyor.

Buna karşılık vurgulanması gereken nokta şudur: Belirleyici olan, sahadaki güç dengesidir.

Uluslararası alandaki ve Suriye’deki güç dengesi, Türkiye’nin menfaatleri lehine sonuçlara ulaşmak için elverişlidir.

Gelişmelerdeki kimi iniş-çıkışlar/dalgalanmalar, bu durumu değiştirmez.

İlgili Sitenin Haberleri