Haber Detayı
Jasmine çıkmazı
Jasmine çıkmazı
HBO (Home Box Office), HBO Max, Warner Bros, BluTV, TV+… Nerden çıktı, eski adı ne, neyin devamı, nasıl oluştu, sahibi kim, menşei ne, içerikler neler, nasıl seyredilir, oralara girmiyorum.
Abonelik temelli dijital yayın hizmeti, yeni marka adıyla “HBO Max”ın temmuz ayından beri Türkiye pazarında faaliyette olduğunu müjdeliyorum.
Müjde derken, Netflix, Disney+ benzeri, nur topu gibi bir platformumuz daha oldu, onu söylüyorum!
Amerikan tarzı dünyayı, eğlenceyi, en yeni yapımları, dizileri, filmleri, trendleri takip edeceğimiz yeni dijital platformumuz hayırlar getirsin. Âlemlerdeki jargonla konuşursak, “Netflix out, HBO Max in”… PLATFORM YENİ BAYAĞILIK ESKİ HBO’nun, Türkiye’deki yayınına başlarken ilk orijinal yapımının “Jasmine” adlı bir yerli dizi olduğunu görüyoruz.
Ağır kalp rahatsızlığıyla mücadele eden Jasmine isimli genç kızın “eskortluk” yapmasını konu alan dizi, kadın bedenini metalaştıran, Türk aile yapısını hedef alan sahneleriyle piyasaya sansasyonel, bayağı ve tipik bir giriş yaptı.
Dizi, belli ki yayınlandığı platformun da piyasaya girişinde sansasyonel etki yaratsın diye planlanmış.
Türkiye’de yayıncılık ilkeleri, medya ağları, RTÜK, teknik altyapı, hukuk altyapısı, sosyal refleksler ajite edilerek bir tanıtım kampanyası hazırlanmış.
Dizideki anlaşmalar buna göre yapılmış, çekim planları buna göre şekillenmiş.
Afişteki kırmızı rengin göz alıcılığı bile buna uygun tasarlanmış.
Mesele dizinin konusu hatta kendisinden önce yayınlandığı dijital platformun pazarlanma stratejisiymiş.
GÜNDEM YARATAN ‘GIYBET’ Dizinin yayınından aylar önce başrol oyuncusu farklı bir polemikle sosyal medyaya çıkartılıyor.
Oyuncuya, küçük bir çocukken rol aldığı bir yapımda maruz bırakıldığı kötülükler anlattırılıyor.
Kötülükleri ona yaşatanlar, sözde hedef alınıyor.
Oyuncu, kendi ifadesiyle “gıybet” üzerinden medyada gündem tutuyor.
Oyuncunun özel hayatından ve on yıllar öncesinden hatıralarla yürüyen polemik, dizinin ilk tanıtımı oluyor.
Ardından o meşhur kırmızı afiş ortaya çıkıyor; bu sefer diziden “çarpıcı” sahneler ve replikler sosyal medyaya servis ediliyor.
Herkes aynı soruyu soruyor.
Bütün bunlar tesadüfen mi, yoksa planlı bir reklam kampanyasının parçaları olarak mı karşımıza çıkıyor?
Cevap iyi biliniyor, çünkü bu yöntem kimseye yabancı gelmiyor.
Hatırlayın, Disney+, Türkiye pazarına girerken de bu sefer Atatürk üzerinden bir filmle büyük tartışmalar yapılmıştı.
Konu kısa sürede uluslararası boyuta taşınmış, Ermeni diasporasının müdahil olmasıyla polemik iyice büyümüştü.
Günlerce bu filmi ve yayınlanacağı platformu konuşmuştuk.
İçeriği değil, tartışmayı tüketmiştik.
SANSASYON SİSTEMATİK Şu gerçeği net biçimde görüyoruz: Dijital platformlar için sansasyon artık bir istisna değil, bilinçli ve sistematik bir pazarlama yöntemidir.
Türkiye gibi toplumsal ve tarihsel hassasiyetleri yüksek bir ülkede, gündem yaratmanın en kestirme, en ucuz yoludur.
Mesele dizi değildir, mesele içerik değildir.
Mesele algı yönetimidir.
Ve maalesef bu yöntem her defasında işe yaramaktadır.
Dedikodu, cinsellik ve kaos üzerinden yürütülen tanıtımlar hâlâ “en etkili reklamlar” olarak görülmektedir.
Bu görüş ve anlayış, sadece izleme alışkanlıklarımızı değil toplumsal değerlerimizi de aşındırmaktadır.
Şiddet, çıkarcılık, yozlaşma, fuhuş sıradanlaşmaktadır.
Senaryolarda karşımıza çıkan yalan, entrika, seks metası kadınlar bizim gerçeğimiz değildir.
Türk kadını işinde, gücünde; ailesiyle, emeğiyle, onuruyla ayakta durma mücadelesi vermektedir.
Kadınlarla ilgili yazılan hikâyelerin de o hikâyelerin pazarlanma biçimlerinin de artık bu gerçeğe uygun üretilmesi gerekmektedir.
Sansasyon kolaydır, ucuzdur, yıkıcıdır.
Sorumluluksa emek ve yaratıcılık gerektirir.
Sanatın, özgürlüğün, üretimin ve bereketin kaynağı da amacı da bu sorumluluktur.