Haber Detayı

DEAŞ bahanesi niye sahnede?
Nadir temeloğlu aydinlik.com.tr
17/12/2025 00:00 (1 hafta önce)

DEAŞ bahanesi niye sahnede?

DEAŞ bahanesi niye sahnede?

ABD’nin geçen günlerde açıkladığı Ulusal Güvenlik Stratejisi çarpıcı ifadelerle doluydu.

Belge, ABD’nin çöken hegemonyasının itirafı ve çok kutuplu dünyanın kabulü niteliğinde.

Çin ile Rusya’ya karşı mücadelede söylem değişikliği, Avrupa’nın hedef gösterilmesi, Orta Doğu’nun öncelik olmaktan çıkarılması, Batı Yarımküre’ye odaklanma siyasetleri dikkat çekiyordu.

Trump Yönetimi’nin Biden Yönetimi’nden köklü kopuşunu ifade eden bu belge, kendi kıtasındaki hakimiyeti önceleyen Monreo Doktirini’ne benzetildi.

Fakat sahada, belge ile çelişen bilgiler ve zorluklar var.

En önemlisi ABD Derin Devleti’nin tutumu.

Küreselleşmeci siyasetlerde ısrarcılar.

Trump Yönetimi Ukrayna’da barışı hâlâ başarabilmiş değil.

Asya-Pasifik’te yeni sınamalarla karşı karşıya.

Doğu Akdeniz’de yığınağını kesmedi.

ABD Büyükelçisi’nin ağzından “yeni bir düzenleme” ve “Türkiye-Yunanistan arasına köprü olma” siyasetlerini dile getirdi.

Hamas ve Hizbullah’ın silahsızlandırılmasında ısrarcı.

Yine ABD’nin 2026 Savunma Bütçesi, Strateji Belgesi’nin tam tersi.

Yeni Savunma Bütçesi Ukrayna, Tayvan ve Filipinler’e 3 milyar dolara yakın yardım öngörüyor.

Bütçede Suriye’ye ayrılan pay ise 357 milyon dolar.

Terör örgütü SDG’nin maaşlarına zam yapılırken, bu kalem 65 milyon dolar olarak bütçeye yansıyor.

RUBIO’NUN AÇIKLAMALARININ ARDINDAN YAŞANAN SALDIRI ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, bu süreçte dikkat çeken bir açıklama yaptı.

Rubio, “Dünyadaki tüm radikal İslamcı hareketler, Batı’yı genel olarak ama özellikle de Amerika Birleşik Devletleri’ni yeryüzündeki en büyük şer olarak görüyor.” dedi.

Rubio “radikal İslam”ın tehdit ettiği iki gücü, ABD ve İsrail olarak nitelendirdi. 5 Aralık’taki yazımızda şöyle demiştik: “Bu Biden çizgisinin devamı ve PKK/PYD ile müttefiklik itirafı.

Ayrıca bu açıklama Şara’ya da mesaj: ‘Ademimerkeziyeti kabul etmezsen İslamcı teröristler listesine girersin!’” (Nadir Temeloğlu, ABD bölgeden gidiyor mu bölgede kalıyor mu?, 5 Aralık 2025) Rubio’nun bu açıklamasının ardından Suriye’de DEAŞ, Suriye-ABD ortak devriyesine saldırdı. 2 ABD askeri ve 1 ABD vatandaşı hayatını kaybetti.

ABD Başkanı Donald Trump, “Suriye’deki saldırı, Suriye’nin son derece tehlikeli ve tamamen kontrol altında olmayan bir bölgesinde, ABD’ye ve Suriye’ye yönelik bir DEAŞ saldırısıdır.

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara bu saldırıdan son derece öfkeli ve derinden rahatsızdır.

Çok ciddi bir misilleme olacaktır.” açıklaması yaptı.

ABD Ankara Büyükelçisi ve Trump’ın Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, “Terörizmin biz onu ortadan kaldırmaya çalışırken bile saldırabilen, vahşi ve kalıcı bir tehdit olmaya devam ettiğini acı ve kabul edilemez biçimde bir kez daha hatırlatmıştır.” dedi.

Barrack şöyle devam etti: “ABD’nin Suriye’de konuşlu kalan sınırlı sayıdaki kuvveti, yalnızca DEAŞ’ı bir kez ve tamamen yenilgiye uğratmak, yeniden canlanmasını önlemek ve Amerikan anavatanını terör saldırılarından korumak amacıyla oradadır.

Varlığımız, sahada bu teröristlerle mücadele eden yetkin yerel Suriyeli ortaklarımızı güçlendirmekte; Amerikan kuvvetlerinin Orta Doğu’da bir başka maliyetli ve büyük ölçekli savaşa girmek zorunda kalmamasını sağlamaktadır.

DEAŞ tamamen yok edilene kadar bu görevden geri adım atmayacağız ve Amerikalılara yönelik her saldırı hızlı ve amansız bir adaletle karşılık bulacaktır.” ABD’den DEAŞ bahanesiyle bölgede kalmaya yönelik açıklamalar gelirken, SDG de görev almaya hazır olduğunu açıkladı: “Daha önce DEAŞ’ı ortadan kaldırma kapasitemizi kanıtladık.

Suriye’nin her yerinde terörle mücadeleye hazırız.” Bu olayın ardından bir DEAŞ saldırısı da Avustralya’da yaşandı.

Zaten yıllar boyunca Avrupa ve dünya kentlerine yaptırılan saldırılar DEAŞ’a karşı mücadelenin ikna edilmesi için bir araç olmadı mı?

Aynı çizgi şimdi de izleniyor.

ABD BÖLGEDEN NASIL GİDER Hürriyet’ten Nedim Şener, saldırıyı şöyle değerlendirdi: “İki ABD’li askerin, bir sivil tercümanın öldürüldüğü Suriye’nin Palmira kentindeki saldırı, soykırımcı İsrail’in maşa olarak kullandığı PKK/SDG’nin elini güçlendirmek için girişilen dört dörtlük bir DEAŞ provokasyonudur.” Görüldüğü gibi, ABD’nin hiç suçu yok ve masum.

Bu girişim ABD Derin Devleti’nin eliyle değil, ABD’ye rağmen yapılıyor!

Ama Sayın Şener, ABD’nin neden Palmira’da devriyeye başladığı sorusuna yanıt vermiyor… Bölgeden gidecek ABD’nin devriye alanını genişletmesi değil, azaltması beklenmez mi?

DEAŞ, ABD’nin bölgeye müdahalesinin ve kalıcılığının en önemli aracıydı.

ABD eliyle Suriye’nin bölünmesi ve SDG’nin güçlendirilmesi için sahaya sürüldü.

En önemli görevi PKK’yı meşrulaştırmaktı.

Eski ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, “Obama DEAŞ’ın büyüyüp güçlenmesini istedi.” demişti.

Bugün DEAŞ bahanesine sarılmak, SDG’yi müttefik olarak desteklemenin devam edeceğini açıklamaktır.

Bu Biden çizgisinin devamı ve PKK/PYD ile müttefiklik itirafıdır.

Bu saldırı, ABD içinde bölgede kalmayı isteyen kesimlerin hareketlendiğini gösteriyor.

ABD içinde gitmeyi savunanların elini de zayıflatıyor.

ABD içindeki kavgayı ve eğilimleri görmeden yalnızca ABD’ye karşı demek ve süreci Trump’a emanet etmek Türkiye için akıllıca değil.

ABD’de iç savaş bitmiş değil, “çekilelim” diyenlerin kazanmış gibi bir durumu da yok.

Kaldı ki, Esad’ın yıkıldığı, Rusya’nın ve İran’ın gerilediği, Türkiye’nin ekonomik krizde olduğu, İsrail’in işgalini genişlettiği şartlar, ABD için elverişli bir konum olduğunu gösteriyor.

Ayrıca ABD’de Senato seçimleri yaklaşıyor ve Trump için işler pek parlak gitmiyor.

Ulusal Güvenlik Stratejisi’ne bakarak, ABD’nin çekileceği yönünde kesin tavırlar takınmak hatalıdır.

ABD, bölgeden güç ile gider.

Türkiye-Rusya-Çin-İran birleşip karşı güç yaratmadan gitmez.

Bu yüzden ABD’nin gidişini hızlandıracak olan bekleyip görmek ve denge siyasetini sürdürmek değil; TRÇİ ittifakından ve Türkiye’nin Avrasya’daki yerini almasından geçer.

İlgili Sitenin Haberleri