Haber Detayı
Lale çılgınlığından yapay zekâ çılgınlığına
Lale çılgınlığından yapay zekâ çılgınlığına
Wall Street'in en büyük kâbusu gerçek oldu.
Amerikan şirketlerinin yapay zekaya (YZ) yaptığı yüz milyarlarca dolarlık yatırım, tarihteki en spekülatif balonlardan birine dönüşme riski taşıyor.
Tıpkı 17. yüzyılda Hollanda'da lale soğanlarının inanılmaz fiyatlara alıcı bulduğu ve ardından kaçınılmaz bir şekilde çöküş yaşadığı gibi, ABD'deki YZ ateşi de gerçek getirilerden uzak, bir "lale çılgınlığına" dönüşmüş durumda.
Ancak bu seferki çılgınlık, sadece saf iyimserlikten değil; Büyük Teknoloji şirketlerinin, hisse değerlerini yükseltmek ve yatırımcıları cezbetmek için yapay zekanın gerçek yeteneklerini kasıtlı olarak abarttığı bir aldatmacayı da içeriyor.
MIT'den gelen çarpıcı bir araştırma, bu yatırımların yüzde95'inin sıfır getiri sağladığını ortaya koyarken, Çinli rakip DeepSeek'in tamamen yerli çiplerle çalışan yeni nesil modeli ve kârlılık açıklaması, ABD'nin yarışı gerçeklerle yüzleşmek yerine bir balonu şişirerek kaybettiğine işaret ediyor.
GETİRİSİ OLMAYAN YATIRIM ÇILGINLIĞI VE ‘SÜREKLİ PİLOT’ TUZAĞI Amerikalı yatırımcıları derinden sarsan iki acı gerçek var.
İlki, MIT araştırmacılarının 30 büyük şirketi inceleyerek ulaştığı sonuç: Devasa YZ yatırımlarına rağmen bu şirketlerin yüzde95'i sıfır yatırım getirisi (ROI) elde ediyor.
Bu bulgu, MIT Media Lab'in Project NANDA ekibinin daha geniş kapsamlı çalışmasıyla da doğrulanıyor. 300'den fazla büyük ölçekli YZ projesinin incelendiği bu araştırma, pilot projelerin yüzde95'inin asla üretime geçemediğini, "sürekli pilot" aşamasında takılıp kaldığını veya rafa kaldırıldığını ortaya koyuyor.
Bunun nedeni, projelerin iş süreçlerine tam entegre olamaması, kullanıcı geri bildiriminden yoksun olması ve net bir süreç sahipliğinin bulunmaması.
Şirketlerin yüzde 80'inden fazlası ChatGPT ve Copilot gibi araçları denemesine rağmen, bunlar çoğunlukla bireysel verimlilik artışıyla sınırlı kalıyor; şirket genelinde kalıcı bir dönüşüm sağlayamıyor.
Yüzlerce demo ve kavram kanıtı (PoC) yapılıyor, ancak bunların çok azı gerçek iş akışında somut fayda sağlıyor.
Bu tablo, YZ'nin işe yaramaz olduğunu değil, ancak ABD'li şirketlerin onu nasıl yanlış konumlandırdığını gösteriyor.
YZ, ana iş süreçlerine gömülmek yerine, hisse değerlerini şişirmek için kullanılan "kullanışlı bir aparat" olarak görülüyor.
KÂRLILIKTA ÇİN’İN STRATEJİ VE ENTEGRASYON ÜSTÜNLÜĞÜ OpenAI ve Google gibi Amerikan devleri kârlılığa giden net bir yol olmadan milyarlarca dolar yakarken, Çinli DeepSeek dikkat çekici bir istisna oluşturuyor.
Şirket, açık kaynaklı modelleri ve imalat, sağlık ve fintech gibi sektörlerdeki stratejik ortaklıkları sayesinde yıllık yaklaşık 200 milyon dolar gelirle kârlılığa ulaşmış durumda.
Tahmini yüzde35'lik Ar-Ge yatırım getirisi, Batılı rakiplerinin spekülatif ölçek yarışına tezat oluşturuyor.
Bu, yalnızca bir şirket başarısı değil; küresel sermaye akışının yön değiştirmesine işaret eden stratejik bir kırılma.
Çin'in başarısının ardındaki sır, MIT raporundaki başarılı yüzde5'lik dilimin ortak özellikleriyle örtüşüyor: Net bir iş hedefi, belirli bir süreç sahipliği, düzenli geri bildirim ve ana iş akışına tam entegrasyon.
Batı'da YZ çoğunlukla pazarlama ve spekülasyon aracıyken, Çin'de operasyonel verimliliği artıran somut bir araç olarak konumlandırılıyor.
DÖNÜŞTÜRÜCÜ ETKİ EKSİKLİĞİ VE SEKTÖREL UÇURUM İkinci ve daha karanlık gerçek ise, YZ'yi aktif olarak kullanan büyük Amerikan şirketleri arasında bile dönüştürücü bir etkiye dair kanıt olmaması.
MIT'nin geniş çalışması, yapısal dönüşümün net olarak gözlemlenebildiği sektör sayısının sadece iki olduğunu gösteriyor: Teknoloji ile Medya ve Telekomünikasyon.
Bu sektörlerde, YZ doğrudan yazılım ve dijital içerik gibi ana çıktıların üretim sürecine entegre olabildiği için gerçek bir verimlilik artışı sağlanabiliyor.
Ancak enerji, finans, üretim ve sağlık gibi geleneksel sektörlerde, sayısız pilot projeye rağmen iş yapış şeklini kökten değiştiren bir etki görülmüyor.
Büyük şirketlerde bir YZ projesini canlıya alma süresinin 9 ayı aşması, bürokrasi ve entegrasyon eksikliğinin bir yansıması.
Bu durum, YZ'nin potansiyelini değil, Amerika'nın yaklaşımındaki ölümcül kusuru gözler önüne seriyor: Başarı, en çok para harcayan veya en fazla demoyu yapan değil, doğru strateji, disiplinli uygulama ve gerçek dünya entegrasyonuyla mümkün.
Amerikan şirketleri yapay zekâyı sistemlerine entegre etmeye çalışsa da ortada dönüştürücü bir verimlilik artışı yok.
Projeler ölçeklenemiyor, verimlilik artışları çoğunlukla teoride kalıyor.
Yani sorun “teknolojide” değil, stratejide.
ABD’nin yaklaşımı, kimin daha çok para harcadığına odaklanıyor; oysa başarı, stratejik uygulamalarla geliyor.
Çin’in üstünlüğü de burada belirginleşiyor.
ÇİN’İN DÖRT YAPISAL AVANTAJI 1.
Yetenek Gücü Çin, küresel yapay zekâ araştırmacılarının neredeyse yarısını yetiştiriyor. 2019’da yüzde 29 olan oran, 2022’de yüzde 47’ye çıkmış durumda.
Üstelik ABD’nin Çinli akademisyenleri uzaklaştıran politikaları, beyin göçünü hızlandırıyor.
ABD fonları azalırken Çin, yeteneklerini geri kazanıyor.
Patent verileri de bu tabloyu doğruluyor: İlk 10 patent başvurusundan 6’sı Çin’den. 2.
Açık Kaynak Ekosistemi DeepSeek, Minimax ve Qwen gibi Çin menşeli modeller, açık kaynaklı yapılarıyla öne çıkıyor.
Açık kaynak, araştırma ile endüstriyel uygulama arasında güçlü bir geri bildirim döngüsü oluşturarak maliyeti düşürüyor, güvenliği artırıyor ve akademiyle sanayi arasında güçlü bir bağ kuruyor.
ABD’li devlerin “kara kutu” modelleri ve zararını kullanıcıya kilitleyerek telafi etme stratejisi, bu ortamda giderek işlevsizleşiyor. 3.
Veri Zenginliği Çin’in farkı, yalnızca veri hacmi değil; endüstriyel, gerçek zamanlı, yüksek kaliteli verilere sahip olması.
Devasa üretim üssü, yapay zekâ için eşsiz bir eğitim zemini sunuyor. 5G altyapısı sayesinde sensörlerden, makinelerden ve akıllı şehirlerden gelen bu veri, ABD’nin ulaşamayacağı bir derinlik yaratıyor.
Batılı şirketlerin ideolojik kısıtlamaları (Çin verilerinden uzak durma) bu eşsiz veri havuzlarına erişimlerini engelliyor. 4.
Enerji Üstünlüğü Yapay zekâ devrimi aynı zamanda enerjiye aç bir süreçtir.
Çin, küresel elektrik üretiminin üçte birini tek başına sağlıyor.
Ultra yüksek voltajlı şebekesi sayesinde binlerce kilometre öteye bile ucuz, yenilenebilir enerji aktarabiliyor.
ABD ise veri merkezlerinde enerji darboğazıyla boğuşuyor.
Tüm bu avantajlar birleştiğinde ortaya net bir tablo çıkıyor: Yapay zekâ yalnızca algoritma yarışı değil, aynı zamanda yetenek, veri ve enerjiyle örülü çok boyutlu bir mücadele.
Ve bu mücadelede Çin, ABD’yi geride bırakıyor.
ABD, üretim altyapısını dışarıya ihraç ederek, kendi veri zenginliğini kaybetti.
Bugün yapay zekâyı gerçek dünyada eğitecek malzeme, Çin’in elinde.
Robotların, algoritmaların ve yeni nesil otomasyonun “Amerika’ya üretimi geri getireceği” beklentisi bu nedenle temelsiz.
Çin, üretim ve veri “kara deliği” haline gelirken, ABD imalat çölünde çırpınıyor.
GERÇEKLERLE YÜZLEŞME ZAMANI ABD ile Çin arasındaki rekabet çok cepheli bir hibrit savaşa dönüşmüş durumda.
Ancak YZ, bu savaşın en stratejik ve belirleyici cephesi.
Mevcut gidişat, ABD için sadece bir teknoloji yarışını kaybetmekten daha fazlasını ifade ediyor; sistemik bir strateji eksikliğini ve kısa vadeli hisse senedi kazançları uğruna geleceği riske atan bir yaklaşımı gözler önüne seriyor.
MIT raporunun da altını çizdiği gibi, asıl başarı teknolojinin kendisinde değil, onu ana iş süreçlerine gömmek, sürekli öğrenen bir yapı kurmak ve somut iş hedeflerine odaklanmakta yatıyor.
Bir zamanlar Çin'i "dünyanın fabrikası" yapan aynı güçler – veri, yetenek ve disiplinli entegrasyon – şimdi onu YZ çağının ön saflarına taşıyor.
Amerika'nın yapması gereken, balonu şişirmeye devam etmek değil, Çin'in oyununu kopyalamak değil, ama kendi sistemik zafiyetlerini gözden geçirerek gerçek bir dönüşüm stratejisi oluşturmaktır.
Aksi takdirde, bu yarışı kaybetmek sadece bir ticaret savaşını değil, bir sonraki çağın temelini kaybetmek anlamına gelecek.
YÖN VE EYLEM ABD ile Çin arasındaki rekabet, Türkiye için sadece izlenmesi gereken bir küresel olay değil, aynı zamanda kritik bir yol ayrımının da haritasıdır.
ABD'nin hataları açıktır: Kısa vadeli finansal kazanç ve spekülatif balonlar uğruna uzun vadeli, disiplinli ve stratejik bir sanayi politikasından vazgeçmek.
Çin ise bunun tam tersini kanıtlamıştır: Gerçek ekonomik değer yaratmanın, ancak üretimle bütünleşmiş, somut iş hedeflerine odaklanmış, sürekli öğrenen ve açık kaynaklı işbirliğine dayalı bir sistemle mümkün olduğunu göstermiştir.
İki sistem mücadelesinde, ABD sistemi işlevsel bir teknolojiyi “balon” gibi değersizleştirirken Çin modelinde üretimi şahlandırmak için araçsallaştırıyor.
Türkiye'nin önünde iki model var.
Biri, parlak demolara ve kısa süreli hisse senedi patlamalarına dayanan, ancak nihayetinde yüzde95 başarısızlıkla sonuçlanan bir "lale çılgınlığı" modeli.
Diğeri ise, yeteneğe, üretime, veriye ve enerji altyapısına yapılan stratejik, sabırlı ve disiplinli yatırımla inşa edilen, somut getirileri olan bir "üretim devrimi" modeli.
Türkiye kesinlikle “Üretim Devrimi” modelini tercih edecektir.
Kaynaklar: The GenAI DivideSTATE OF AI INBUSINESS 2025