Haber Detayı

Çağdaş Sanatın Sahtekârlığı -5- Biriciklikten endüstrileşmeye
Cemil gözel aydinlik.com.tr
17/11/2025 09:37 (1 ay önce)

Çağdaş Sanatın Sahtekârlığı -5- Biriciklikten endüstrileşmeye

Çağdaş Sanatın Sahtekârlığı -5- Biriciklikten endüstrileşmeye

“Kendine mal etmeler, seri üretimler ve hazır nesne anlayışı sanatı sulandırmayı, yıkmayı ve küçümsemeyi amaçlar.”A.

Lésper Gerçek bir sanat eseri, Lésper’in dediğince, sanatçının uzun bir yaratı sürecinin getirdiği biricik özellikler taşımasıyla endüstriyel üretimden ayrılır.

Sanatta biriciklik, yalnızca endüstriyel üretim açısından değil ama, içinde yaşadığımız bu dijital çağ açısından da üzerinde özellikle durulması gereken önemli bir kavram olarak karşımızda.

SANATTA BİRİCİKLİK Sanatta biriciklik, eserin tek ve tekrarlanamaz oluşunu anlatır ilkin.

Hem maddi hem de düşünsel bir niteliktir bu.

Ama bu tekillik sadece benzersizlik anlamına gelmez.

Yaratı sürecinin içsel doğası da yansır buna: Yani eser yalnızca o sanatçının, o zamanın ve o içsel doğanın ürünüdür.

Walter Benjamin’in “aura” kavramı akla gelebilir burada, gelmelidir de: Çünkü biricik olan eser, kendi zamanı ve mekânıyla bir bağ içindedir; onun burada ve şimdi’si vardır.

Bir tabloyu doğrudan görmekle, onun fotoğrafını görmek farklıdır bu yüzden: Biri karşılaşmadır, diğeri görüntüleme.

Aura, karşılaşmanın sonucudur.Biriciklik, yalnızca teknik olarak değil düşünsel bir derinlik olarak da savunulmuştur modern dönemde.

Cézanne’ın bir elmayı defalarca resmetmesi, Van Gogh’un aynı tarlayı başka ışıklarda yeniden üretmesi ya da Beethoven’ın defterlerini yıllarca karalayıp aynı motifi dönüştürmesi, eserin bitmemişliğinden ve tek bir tekrarın bile aynı olmayacağından başka neyi gösterir?

Bu sanatçılar için tekrar süreklilikti, kopya değil: Her deneme, aynı şeyin doğuşuydu yeniden.

Çünkü eserin içinde donup kalmaz biriciklik; o, zamana açılan bir varoluş biçimi.

Her karşılaşmada yeniden kurulan, her bakışta başka bir biçim alan yaşayan bir düşüncedir, o: Hem sanatçının hem izleyenin bilincinde yeniden doğan, her seferinde başka bir şimdi’ye tutunan aura’nın yankısıdır.

Öyleyse biricik eser, yalnızca üretildiği anda biricik değildir; her görüldüğünde yeniden üretilerek de korur bu özünü.

Bugünün sanatıysa uzaklaşmıştır biriciklikten.

Dijital çağda üretim araçları, “kopyalamanın biçimleri” ve hız, sanat eserinin kendine özgü varlık kipini aşındırmış, üretim sürecini bir algoritmaya dönüştürmüş ve eserin içsel zamanını gasp ederek onu piyasanın ritmine mahkûm etmiştir.

Aynı biçim, dolaşıma sokulur başka bağlamlarda ve yeniden…Biricikliğin kaybı yalnızca estetik bir mesele değildir öyleyse; üretim mantığının dönüşümüdür: Bu dönüşümde sanat, zamanın içinde olgunlaşan bir eylemden çok piyasanın hızına yetişmek zorunda olan bir çıktıdır âdeta...

KOPYALAMANIN ÇAĞI Biriciklik, sanatın özü sayılırdı bir zamanlar; artık bir yan ürünü üretim modelinin.

Sanatçı ile ürün arasındaki ilişki tersine çevrildi yani: Eskiden biricik eserler üretirken sanatçı, şimdi eser sanatçılar üretmekte.

Çünkü sanatın endüstriyel nesneye eşitlenmesi, sanatçının da endüstriyel ölçekte çoğaltılmasını getirdi.

Ne kadar obje varsa o kadar sanatçı, ne kadar sanatçı varsa o kadar pazar segmenti var.

Yaratı süreci, bu döngüde, düşünsel yoğunluğu değil, pazarlanabilir hızın belirlediği bir algoritmayı işaretlemektedir.Sanat sabrın, kararsızlığın, kimi zaman kendine kapanan iç mücadelenin ürünüydü bir zamanlar; artık sosyal medyanın, NFT piyasalarının, bienallerin ve küratöryal ağların “üretilmesi gereken” içeriğidir.

Duchamp’ın imzaladığı 12 pisuar, Jeff Koons’un atölyesi, Damien Hirst’ün yüzlerce asistanla ve seri üretimle hazırladığı spot tabloları ya da Takashi Murakami’nin markalaşmış figürleri bu dönüşümün endüstriyel boyutlarını gösterir.

Sanatçı, bu örneklerde, üretimin öznesi değildir; nesnesidir endüstriyel dönüşümün.

Yalnızca biçimi değil estetik algıyı da dönüştürür seri üretim mantığı.

Böylece bir istisna değil sistemin normu hâline gelir vasatlık.

Çünkü her şeyin sanat olabileceği teorisi, endüstriyel sanatın en büyük dayanağıdır.

Her şeyin sanat olabildiği yerde, hiçbir şey sanat değildir artık.

Bugün sanat galerileri, birer çağdaş üretim tesisi, birer fabrika.

Orada sergilenen şey üretim kapasitesi, eser değil; eleştirmenlerin, koleksiyonerlerin ve küratörlerin ortaklaşa belirlediği bir vasatlık standardıdır sergilenen. “Yaratıcı endüstriler” kavramı, birdenbire girdi yaşamamıza bir zamanlar, modadır; öyledir hâlâ: Denilebilir ki ironik bir doğruluk kazanmıştır: Yaratıcı endüstrilerin endüstriyel sanatı.

Alıcısı, hayrını görsün.

İlgili Sitenin Haberleri