Haber Detayı
Aile Yılı karnemiz
Aile Yılı karnemiz
Kasım ayına girdik.
Birkaç haftaya aralık, arkasından 2025 bitiyor.
Senenin başında Cumhurbaşkanı tarafından ilan edilen “Aile Yılı” da 2025’le birlikte bitiyor.
Aile konusundaki çalışmaların zirveye taşınacağı, evlilik oranlarının artacağı, doğurganlık hızının yükseleceği, ailelerin destekleneceği, anne ve babaların huzurla çalışacağı, gençlerin önünün açılacağı, üretim ekonomisine geçileceği, aile ile ilgili değerlerin yüceleceği, kültür seferberliğinin başlatılacağı gibi beklentilerle geçirdiğimiz “Aile Yılı”nın sonuna gelirken karnemizi değerlendirmek istiyoruz.
ENFLASYONLA ERİYEN DESTEKLER Aile yılı destekleriyle başlıyoruz.
Yapısal sorunları çözmeyen, devletten değil, zengin akrabadan düğün hediyesi gibi duran parasal desteklerin, daha senesi dolmadan yarıya yakın eridiğini görüyoruz. 3. çocuğunu dünyaya getiren annelere örneğin, ödenecek 5 bin lira aylıkla; sağlık, eğitim, barınma ihtiyaçları bir tarafa, sadece market harcamaları, belki sene başında karşılanabilirdi.
Güncel fiyatlarla mümkün değil karşılanamaz.
Evlilik yolundaki genç çiftlere faizsiz verilecek kredilerde de aynı durum söz konusu.
Gençlerin önü açılmaktan çok uzak, yaralarına merhem bile olunamıyor.
İş bulamama, değer görememe sorunları çözülemiyor.
Üretim ve istihdam öncelikleri, yanlış para politikalarına feda ediliyor.
Kadın için esnek çalışma modeli düşünülüyordu.
Gerçi model, çalışma hayatının disiplinine aykırıydı, zaten lafta da kaldı.
Çalışan annelerin kreş sorunu da lafta kaldı.
Ne kreş sayıları arttı ne fiyatlar makule yaklaştı.
YENİ YARGI PAKETLERİNDE AİLE Aile Hukukuna geliyoruz.
Yasalaşmak üzere Meclis’e gönderileceği söylenen düzenlemelerin aile kurumunu desteklemekten çok boşanma kurumunu kolaylaştırdığını görüyoruz.
Mevzuata yeni girmesi planlanan “aile arabuluculuğu”, boşanmalarda haklının veya mağdurun değil, güçlünün işine daha çok yarayacağa benziyor.
Velayet, nafaka, tazminat, mal paylaşımı konularının ayrı tutulmasıyla “pratikleşen” boşanmalarda zararı en çok mağdurların, yani kadınların göreceği anlaşılıyor.
Süresiz nafakanın kaldırılmasıyla o zarar katmerleniyor.
Başka bir düzenleme LGBT ile ilgili karşımıza çıkıyor.
İnsanı ve toplumu tehdit eden LGBT propaganda ve örgütlenmesine karşı yasa düzenleme çalışmaları esasen olumlu olsa da bazı eksikler barındırıyor.
LGBT dayatmasına karşı bütüncül ve yeni bir kanun düzenlenmiyor.
TCK’nın bazı maddelerinde yapılacak birkaç değişikliğin yeterli görülmesi, tehdidi ve arkasındaki emperyalist yıkıcı emelleri tam olarak karşılamıyor. “Övme, özendirme, teşvik” şeklinde ifade edilen propaganda suçunun “hayâsızca hareketler” başlığı altında sınırlı kalması, örgütlenme suçunun ele alınmaması, yabancı devletlerden fonlanan derneklerin görülmemesi LGBT yıkıcılığına karşı kararlı siyasi duruş ortaya konmadığını gösteriyor.
KÜLTÜREL YOZLAŞMA VE MEDYA Aile kurmakla ilgili medya içerikleriyle sosyal medya paylaşımlarının karnesi de pek iç açmıyor.
Gündüz kuşağı programlarıyla dizilerden yayılan kültürel yozlaşma arsızca ve hayâsızca devam ediyor.
Yozlaşma sosyal medyadan da yayılıyor.
Düğün ve kız isteme töreni videolarındaki şımarıklıklar, damada ayar veren kayınvalideler, azarlamalar, aşağılamalar… Videoların altında, “Kayınvalide haklı, kızına sahip çıkıyor,” diyenlerle “Damat zengin olsaydı kayınvalide böyle yapabilir miydi?” diye ikiye bölünen yorumlar… Ne oluyor da “Kızımın her zaman arkasındayım” demenin yolu sosyal medyada herkesin gözüne arsızca sokulan bir şovda aranıyor?
Kızına sahip çıkmak, aile kurmak, korumak, desteklemek, aile politikaları geliştirmek şovlarla, reklamlarla, projelerle mi yoksa birbirini anlayan, seven, sayan, birbirine inanan, güvenen insanlarla mı yapılıyor?
Uzatmayalım, bu konular ne burada ne 2025 yılında bitiyor.
Bu karneyle maalesef sınıf geçilmiyor. 2025’i geçelim, 2026’da da mücadele devam ediyor.