Haber Detayı
Yaşam kalitesi işin önüne geçti
Türkiye’de göçün rotası değişirken, ‘iş için kent’ anlayışının yerini hızla ‘yaşam kalitesi için kent’ arayışı aldı. EKONOMİ Gazetesi’nin 81 ili kapsayan araştırması, İstanbul’un hâlâ ekonomik lider olduğunu ancak nüfus baskısıyla yaşam kalitesinde gerilediğini; Ankara, Antalya, Muğla ve çeper kentlerin ise yeni dönemin kazananları olarak öne çıktığını ortaya koydu.
Türkiye’de kentlerin kaderini belirleyen dinamikler köklü biçimde değişiyor.
EKONOMİ Gazetesi’nin ilk kez gerçekleştirdiği “Yaşamak ve Çalışmak İçin En İyi Kentler” araştırması, göçün artık yalnızca istihdam değil, yaşam kalitesi ekseninde şekillendiğini ortaya koydu.
Sanayi gücü, ticaret hacmi ve yatırım kapasitesi önemini korurken; eğitim, sağlık, çevre, erişilebilirlik ve sosyal refah göstergeleri kentlerin gerçek rekabet alanına dönüştü.
Araştırmaya göre İstanbul, 65,51 puanla hâlâ zirvede.
Ancak megakentin yıllardır taşıdığı “yüksek yaşam kalitesi” iddiası ciddi biçimde aşınıyor.
Kilometrekareye düşen nüfusun 2 bin 964 kişiye ulaşması, artan pahalılık ve çevresel baskılar İstanbul’u yaşanabilirlik sıralamasında 13’üncülüğe kadar geriletti.
İstanbul artık ekonomik gücüyle ayakta; sosyal sürdürülebilirliği ise alarm veriyor.
Ankara ‘ideal kent’ tanımına en çok yaklaşan şehir 61,79 puanla ikinci sıradaki Ankara, eğitim düzeyi, sosyoekonomik göstergeleri ve sağlık hizmetlerine erişimiyle araştırmanın en dengeli kenti olarak öne çıktı.
Başkentin tek kırılgan noktası, hızlanan nüfus artışının tetiklediği pahalılık ve trafik baskısı.
Buna rağmen iş ve yatırım yapma kapasitesi güçlü biçimde yükseliyor.
İzmir (60,03) pandemi sonrası göçün sembolü olsa da, sınırlı nüfus artışına rağmen işsizlik ve kalabalıklaşma gibi sorunlarla yüzleşiyor.
Buna karşın kent, “sadece turizm” algısını yıkarak Türkiye’nin en fazla işyeri bulunan ikinci ili konumuna yükseldi.
Turizm, sanayi ve denge arayışı hızlandı Antalya (55,18), turizmin ötesine geçen ekonomik çeşitlenmesiyle “ideal kent” yolunda ilerlerken, yenilikçilikte geride kalmasıyla dikkat çekiyor.
Kocaeli (53,03) ve Bursa (52,08) ise sanayi gücünü yaşam kalitesine tahvil etme yarışında öne çıkan iki merkez.
Kocaeli sessiz bir dönüşümle refahını artırırken, Bursa sanayinin bedelini yaşam kalitesinde ödüyor.
Muğla (51,38) ve Çanakkale (48,56), yüksek gelir, güçlü sosyal altyapı ve tabana yayılan ticaret yapılarıyla yaşam kalitesinde öne çıkan kentler arasında.
Çanakkale, esnaf yoğunluğu ve mesleki eğitim gücüyle dikkat çekerken, ticaretteki karşılıksız çek oranı tek zayıf halkası olarak öne çıkıyor.
Gaziantep (48,26) ve Konya (48,25) üretim, ticaret ve lojistikte güçlü performans sergiliyor ancak yoğun göç ve ortalama yaşam kalitesi göstergeleri bu iki kentin önündeki temel sınav durumunda.
Araştırmanın en çarpıcı sonuçlarından biri ‘periferi göçü’ oldu.
İstanbul’un çevresindeki Tekirdağ (47,33) ve Yalova (43,0), yüksek göç hızlarıyla altyapı sınırlarını zorluyor.
Buna karşın Doğu ve Güneydoğu’daki birçok kent nüfus kaybı, genç bağımlılık oranı ve hizmet kalitesi sorunlarıyla mücadele ediyor.
Elazığ (40,69), kamu yatırımları ve sağlık altyapısıyla bölgesel bir cazibe merkezine dönüşürken; Tunceli (38,78) yaşam kalitesinde zirveye yakın olmasına rağmen iş ve yatırım açısından sistemin dışında kalıyor.
Şanlıurfa (33,87) genç nüfusuna rağmen eğitim ve sağlıkta geride ancak yenilikçilik verilerindeki yükseliş dikkat çekici.
Araştırma, çevresel ve sosyal göstergelerin ekonomik rekabet kadar belirleyici hale geldiğini de ortaya koyuyor.
Dünya Sağlık Örgütü sınırlarına göre Türkiye’de temiz hava kriterini karşılayan tek bir kent yok.
İstanbul, şimdilik risk eşiğinin altında kalsa da 47 kent “yüksek riskli” kategoride.
Doğumda beklenen yaşam süresinde Tunceli 80,8 yıl ile zirvede, Kilis ise listenin sonunda.
Yeni çağın kazananı ‘dengeyi kuran kent’ olacak Araştırma, Türkiye’nin kentler liginde yeni bir döneme girdiğini gösteriyor.
Artık sadece çok üreten değil; üretimle yaşam kalitesini dengeleyen, göçü yönetebilen, çevresel ve sosyal baskıları absorbe edebilen kentler öne çıkıyor.
Puan farklarının giderek kapanması, rekabetin “mikro detaylara” indiğini ortaya koyuyor. 2050’de nüfusun yüzde 90’ının kentlerde yaşayacağı bir Türkiye’de, ideal kent tanımı yeniden yazılıyor.
Artık sadece kazandıran değil, insanca yaşatan kentler kazanacak.