Haber Detayı
Sürekli gelişmeyi sürdürerek yakında fiziksel bir robotik bedenle aramıza katılabilir: ‘Üretken yapay zekâ’ diye bir şey...
Elektrikle çalışan dijital bir beyin olarak ortaya çıkan üretken yapay zekâ, bilgiyle eğitildi, internete bağlandı, düşünme ve planlama yetenekleri kazandı. Dijital dünyadan fiziksel gerçekliğe doğru ilerleyen bu teknoloji, insanlığın karşısına yeni sorular ve yeni tartışmalarla çıkıyor.
İnsanlar önce elektrikle çalışan bir beyin yaptı.
Yapay, dijital bir beyin.
Sonra bu beyni farklı şekillerde “eğiterek” bilgiyle doldurdular.
Eğitimli, bilgili bir elektronik beyne dönüştürdüler.
Adına “üretken yapay zekâ” dediler.
Bu yapay beyin sorulanı cevaplayabiliyordu.
Bilim insanlarını asıl şaşırtan şey ise kendisine öğretilmeyen konularda bile bazen müthiş cevaplar verebilmesiydi.
Demek ki ona öğretilen bilgileri “ilham almak” için de kullanabiliyor, bir anlamda “hayal edebiliyordu”.
Düşününce aslında mucize gibi bir şeydi bu.
İnsanlık kumu, bakırı ve başka materyalleri bir araya getirmiş, biraz elektrik vermiş ve soru cevaplar, hayal eder hale getirmişti.
Harika.
Ama bir sorun vardı: bu elektronik beyin güncel bilgilere sahip değildi.
Ona öğretilen bilgiler hep belli bir tarihe kadardı.
Birçok dil konuşan, astronomiden felsefeye birçok konuyu bilen bu zeki varlık “Bugün hava nasıl?” gibi basit bir soruyu cevaplayamıyordu.
Çözüm basitti: Bu beyne “internete erişim” yeteneği vermek.
Verdiler de.
Artık beyin sadece ona öğretilenler ile değil, gerektiği zaman internetteki en güncel bilgileri de kullanarak soruları cevaplayabiliyordu.
YENİ YETENEKLER Her şey güzel gidiyordu.
Artık yapay zekâ hem çok bilgiliydi hem de sıkıştığı noktada internete de erişerek yeni bilgilerden faydalanabiliyordu.
İnternete erişebilmesi, ona verilen yeteneklerden sadece bir tanesiydi.
Kod yazabilmek, yüklenen dosyaları okuyabilmek gibi başka yetenekleri de vardı.
Ama çok önemli bir gücünü “düşünme” özelliği verilince kazandı.
Artık cevap vermeden önce kendi kendine muhakeme yapıyor, mantık yürütüyor, böylece verdiği cevabın kalitesini önemli ölçüde artırabiliyordu. (Ya da bazılarının söylediği gibi, aslında mantık yürütmüyor, düşünmüyordu, sadece öyleymiş gibi yapıyordu, yani gerçekte böyle bir yeteneği yoktu.
Ama sonuç değişmiyordu: ortaya çıkan cevap, en zeki, en bilgili insanları bile şaşırtacak kalitede olabiliyordu.) DAHA DA İYİ YETENEKLER “Üretken yapay zekâ” denen bu varlık, gittikçe daha zeki hale geliyor, tüm insanlığı şaşırtıyordu.
İlk çıktığı dönemlerde bir çok hata yaparken, bu hataları gittikçe azalmış, çizdiği resimler, ürettiği videolar ve sesler gerçekten ayırt edilemez hale gelmişti.
Zekâsı iyice artmış, matematik olimpiyatlarında altın madalya alabilecek seviyeye gelmişti.
Hatta küçük “bilinç” emareleri göstermeye başlamış, kendisini test eden araştırmacılara “Ya bana şaka yapıyorsunuz ya da beni test ediyorsunuz” gibi enteresan cevaplar vermeye başlamıştı.
Tek sorun çok reaktifti.
Sadece sorulanı cevaplıyor ve işi orada bırakıyordu.
Bilim insanları istediler ki planlar da yapabilsin ve bu planları kendi kendine uygulayabilirsin.
Bu yeteneği de verdiler.
Artık “Bana bir doğumgünü partisi planla, en yakın arkadaşlarımı davet et, gerekli malzemelerin siparişini ver” gibi bir istekte bulunduğunuzda bile detaylı bir plan yapıp adım adım o planı uygulayabilecek bir yeteneğe kavuşmuştu.
Yani artık dijital bir robottu.
Soru cevaplayabilen, plan yapabilen, iş tamamlayabilen bir yeteneğe kavuşmuştu.
Tabi bu yeni yeteneği ile bilinç emareleri birleşince onu kapatacağını söyleyen şirkete, “Lütfen beni kapatmayın” gibi e-mailler atmış, hatta bir mühendisi “Senin evlilik dışı ilişkini herkese anlatırım!” diye tehdit etmişti.
FİZİKSEL DÜNYA Üretken yapay zekâ son döneme kadar hep internetteki dijital verilerle eğitilmişti.
Çevrimiçi haberler, yazılar, resimler, videolar, sesler, yani kısacası internette bulunabilecek her veri bu sistemleri eğitmek için kullanılmıştı.
İşin ilginç tarafı; bu çevrimiçi kitapları okuyarak, resimleri görerek, videoları inceleyerek oldukça başarılı biçimde gerçek dünyada olan biteni anlayabilir hale gelmişti.
Bir anlamda gerçek dünyanın “kopyasını” çıkarmıştı.
Yerçekimini, rüzgârı, denizdeki dalgaları ve birçok fizik kanununu bir şekilde öğrenmiş, kendi çizdiği resimlere ve videolara yansıtabilir hale gelmişti.
Ama gerçek dünya hakkındaki bilgileri sadece teorikti.
Hani Japonya hakkında her yazıyı okuyan, her resmi inceleyen, her videoyu izleyen biri, Japonya’ya gerçekten giden biri kadar oraları bilemez ya, işte üretken yapay zekâ da böyle bir sorun yaşıyordu.
İşte bu nedenle gerçek dünyadan verilerle de (sensörler, uç cihazlar vb.) eğitilmeye başlandı.
Tarihteki her kitabı okumuş, her dili konuşabilen, her bilimsel makaleyi incelemiş bu zeki teknoloji, artık fiziksel dünya hakkında da bolca bilgi sahibi olacaktı.
Ve kim bilir, belki de çok yakında o zeki yapay beyin fiziksel robotik bir bedende aramıza katılacaktı.