Haber Detayı
Rus varlıkları, yeni füzeler, zorunlu askerlik... Avrupa’nın kalbinde aslında ne oluyor
Almanya, İsrail yapımı Arrow-3 hava savunma sistemini devreye almasıyla birlikte yalnızca savunma kapasitesini artırmadı; aynı zamanda Avrupa’da askeri liderlik, ABD-İsrail askeri bağımlılığı ve nükleer başlıklarında köklü bir rol değişimine girdi. Işın Ertürk yazdı...
Almanya, İsrail yapımı Arrow 3 hava savunma sistemini resmen devreye aldı ve işte bunu yaparak sadece askeri kapasitesini değil, Avrupa’daki rolünü de köklü biçimde yeniden tanımlamış oldu.
O role birazdan geliyoruz.Uzun menzilli balistik füzeleri atmosfer dışında vurabilen bu sistemin ilk bataryası, Berlin’in güneyindeki Schönewalde Holzdorf Hava Üssü’nde aktive ediliyor.
Böylece Almanya da, İsrail dışında Arrow 3’ü kullanan ilk ülke oluyor.İsrail Savunma Bakanlığı, ABD Füze Savunma Ajansı ve Israel Aerospace Industries iş birliği ile gerçekleştirilen Arrow 3, Tel Aviv tarafından “dünyanın en gelişmiş füze savunma sistemlerinden biri” olarak tanımlanıyor.
Alman basınına konuşan Savunma Bakanı Boris Pistorius, ki bir süredir “Savaş Bakanı” olarak da anılıyor, sistemin Almanya’ya ilk kez erken uyarı ve yüksek irtifa savunma yeteneği kazandırdığını söylüyor.
Alman Basın Ajansı DPA’ya verdiği demeçte, bunun yalnızca Almanya’yı değil, Avrupa’daki ortakları da kapsayan stratejik bir koruma anlamına geldiğini vurguluyor.Pistorius'un açıklaması, Berlin’in kendisini artık sadece Avrupa Birliği’nin ekonomideki lokomotifi olarak değil, “askeri koruyucu” güçlerden biri olarak konumlandırdığını anlatsa da “cehennemin taşlarını döşeyen lider ülke” olarak kayıtlara geçebileceğini de gösteriyor.İSRAİL TARİHİNİN EN BÜYÜK SAVUNMA ANLAŞMASIAlmanya ile İsrail arasında imzalanan Arrow 3 ile ilgili tüm savunma anlaşmalarının toplam hacmi 6,5 milyar avroya ulaşıyor.
İsrail makamları bu paketi, ülke tarihindeki en büyük savunma ihracatı olarak tanımlıyor.Anlaşmanın Almanya topraklarında imzalanması, iki ülke arasındaki askeri ve siyasi yakınlaşmanın sembolik bir göstergesi olarak yorumlanıyor.
Berlin yönetimi, bu işbirliğini Rusya’dan ve diğer küresel aktörlerden gelen tehditlere doğrudan yanıt olarak sunuyor.AVRUPA GÜVENLİĞİNDE YENİ MERKEZ MİArrow 3 yalnızca Almanya’yı değil, NATO’nun Avrupa ayağını da kapsayan bir sistem olarak kurgulanıyor.
Pistorius’un sözleri bu noktada açık: Sosyal demokrat politikacı, Almanya’nın, NATO’nun plan hedeflerini üstlendiğini ve Avrupa’nın merkezinde stratejik bir rol oynadığını söylüyor.Planlara göre Arrow 3, yalnızca Holzdorf ile sınırlı kalmayacak.
Kuzey Almanya’da Schleswig Holstein eyaleti çevresinde ve Güney Almanya’da Bavyera Kaufbeuren hattında yeni konuşlanmalar öngörülüyor.
Hedef, 2030’a kadar üç bataryanın tam kapasiteyle çalışması ve Alman hava sahasının balistik tehditlere karşı katmanlı biçimde korunması.SAVUNMA MI, STRATEJİK KİLİTLENME MİEleştiriler ise sert.
Sol Parti Eşbaşkanı Jan van Aken, Arrow-3’ün uzayda füze imha etmeyi hedeflediğini ve bunun nükleer caydırıcılığın temelini oluşturan “karşılıklı yok oluş dengesi”ni aşındırdığını belirtiyor.
Van Aken’e göre Almanya, bu sistemle daha güvenli değil, daha kırılgan hale geliyor.Alman dış politikasıyla ilgili haber-analizlere yer veren “German Foreign Policy” sitesine göre, Almanya Başbakanı Friedrich Merz bir ateşkes sonrası Alman askerlerinin Ukrayna’ya konuşlandırılmasını dışlamıyor.
Berlin’de bir araya gelen on Avrupa ülkesi liderlerinin, Ukrayna’ya Avrupa öncülüğünde asker gönderilmesi konusunda uzlaştığı belirtiliyor.
Rusya’nın bu tür bir konuşlandırmayı doğrudan saldırı sayacağını defalarca ilan ettiği hatırlatılıyor.Aynı analizde, Almanya’nın Ukrayna ile askeri-sanayi işbirliğini derinleştirdiği, ortak silah üretimi ve savaş deneyiminin sanayiye aktarılması için planlar yaptığı aktarılıyor.
Ukrayna, Alman savunma çevrelerinde “silah sanayiinin Silikon Vadisi” olarak tanımlanıyor.RUS VARLIKLARINA EL KOYMA PLANI: YAPTIRIMLAR KALICILAŞTIRILIYORAlmanya’nın bir başka eleştirel analiz platformu NachDenkSeiten’da yayımlanan ve Jens Berger imzasını taşıyan makalede, Avrupa Birliği’nin Belçika’da tutulan Rusya Merkez Bankası rezervlerine fiilen el koymaya dönük planının hukuki değil, siyasi bir strateji olduğu vurgulanıyor.
Berger’e göre Brüksel, “el koyma” ya da “kamulaştırma” kavramlarını özellikle kullanmaktan kaçınarak, Ukrayna’ya sağlanacak finansmanı “reparasyon kredisi” olarak adlandırıyor.
Ancak içerik değişmiyor: Mülkiyet hakkı fiilen ortadan kaldırılıyor.Berger’in analizinde dikkat çekilen kilit nokta, bu modelin geri ödeme koşulunun fiilen imkânsız olması.
Ukrayna’nın borcu, ancak Rusya’nın gelecekte savaş tazminatı ödemesi halinde silinebilecek.
NachDenkSeiten’a göre, bu, yaptırımların kaldırılmasını bilinçli olarak ulaşılamaz bir hedefe bağlamak anlamına geliyor.
Böylece yaptırımlar süresiz hale geliyor ve Avrupa Birliği, kendi gelecekteki hükümetlerinin dahi Rusya ile normalleşme ihtimalini yapısal olarak ortadan kaldırıyor.Bu süreçte AB’nin, normal koşullarda oybirliği gerektiren yaptırım uzatmalarını aşmak için AB Antlaşması’nın 122’nci maddesini devreye soktuğu belirtiliyor.
Doğal afetler için tasarlanan bu madde, NachDenkSeiten’a göre ilk kez AB üyesi olmayan bir ülkenin askeri finansmanı için kullanılıyor.
Böylece Macaristan, Slovakya veya Belçika gibi ülkelerin itirazları etkisizleştiriliyor.YENİ ABD FÜZELERİ: NÜKLEER EŞİĞİN AŞINMASIYine NachDenkSeiten yazarlarından Bernhard Trautvetter, Almanya’ya yeni ABD orta menzilli füzelerinin konuşlandırılması planını ele alıyor ve bunun nükleer savaş riskini ciddi biçimde artırdığına dikkat çekiyor.
Trautvetter’e göre kararlar Berlin, Washington ve NATO merkezlerinde büyük ölçüde kapalı kapılar ardında alınıyor, kamuoyuna kaç füzenin, nereye ve hangi amaçla konuşlandırılacağı açıklanmıyor.Trautvetter’in aktardığı teknik bilgilere göre Almanya’da konuşlandırılması planlanan sistemler arasında SM-6, Tomahawk ve hipersonik Dark Eagle füzeleri bulunuyor.
Bu silahların nükleer başlık taşımadığı söylense de, kısa uyarı süreleri, düşük radar görünürlüğü ve yüksek hassasiyetleri nedeniyle Rusya’nın stratejik nükleer altyapısını hedef alabilecek kapasitede oldukları belirtiliyor.
Bu durum, Trautvetter’e göre “önleyici saldırı” senaryolarını somutlaştırıyor ve nükleer eşiği fiilen düşürüyor.Uluslararası Atom Savaşını Önleme Hekimleri Birliği (IPPNW), Alman hükümetinin ileri sürdüğü “yetenek açığı” söylemini ikna edici bulmuyor.
NachDenkSeiten’da aktarıldığı üzere, NATO’nun hava ve deniz kuvvetleri zaten Rusya’dan üstün.
Bu nedenle yeni konuşlandırmaların savunmadan ziyade tırmanma dinamiğini beslediği vurgulanıyor.ZORUNLU ASKERLİK: MİLİTARİST “DÖNÜM NOKTASI” MI?NachDenkSeiten yazarı Tobias Riegel, bugün yani 19 Aralık 2025’te Federal Konseyde (Bundesrat) görüşülecek olan yeni askerlik düzenlemesini ele alıyor.
Riegel’e göre 1 Ocak 2026’da yürürlüğe girmesi planlanan yasa, gönüllü askerlik yetersiz kalırsa Federal Meclis’in (Bundestag) tek başına karar alarak “ihtiyaç temelli askerliği” devreye sokmasına imkân tanıyor.
Bu aşamada Federal Konsey’in onayı gerekmiyor.Riegel’in analizine göre bu düzenleme, gençlerin fiilen Rusya’ya karşı konumlanmış bir askeri doktrinin parçası olmaya zorlanması anlamına geliyor.
Aynı zamanda zorunlu askerlik, hükümetin “yeni tehdit durumu” söylemini somutlaştıran en güçlü propaganda araçlarından biri olarak işlev görüyor.NÜKLEER GÖLGE VE ABD SİSTEMLERİTam bu noktada nükleer eşik tartışmaları yeniden gündeme geliyor.
Almanya, NATO’nun nükleer paylaşım politikası kapsamında Rheinland-Pfalz eyaletindeki Büchel Hava Üssü’nde ABD’ye ait B61 tipi nükleer bombalara ev sahipliği yapıyor.
Resmi rakamlar gizli tutulsa da uzmanlar burada 10 ila 20 bomba bulunduğunu tahmin ediyor.Bu bombalar, Alman Hava Kuvvetleri pilotlarının kullanacağı Tornado uçakları için hazır tutuluyor.
Yakın gelecekte Tornado uçaklarının yerini alacak yeni savaş uçakları ve altyapı modernizasyonu için milyarlarca avro harcanması planlanıyor.
Ramstein, Kalkar, Uedem ve Ulm gibi merkezler NATO’nun hava saldırısı planlamasında kilit rol oynuyor.
Miesau’da ise ABD’nin ülke dışındaki en büyük özel silah depolarından biri bulunuyor.Arrow 3 savunma amaçlı bir sistem olarak sunulsa da, bu nükleer altyapıyla birlikte düşünüldüğünde Almanya’nın askeri profilinin keskin biçimde değiştiği görülüyor.GREENPEACE VE SİVİL ELEŞTİRİLERGreenpeace ve barış örgütlerinden de bu tabloya sert eleştiriler yöneltiliyor.
Kuruma göre Almanya’daki nükleer silahlar potansiyel bir saldırı durumunda kitlesel sivil ölümlere yol açabilecek kapasitede.
Bir nükleer saldırının sonuçları, Hiroşima bombasının katbekat üzerinde olurken, bunun bedelini yalnızca hedef ülkelerin değil tüm Avrupa’nın ödeyeceğine kesin gözüyle bakılıyor.Greenpeace, Almanya’nın milyarlarca avroyu silahlanmaya ayırmak yerine sağlık, eğitim, konut ve iklim kriziyle mücadeleye yöneltmesi gerektiğini savunuyor.
Ayrıca hükümetin nükleer konularda aşırı gizlilik politikası izlediğini, milletvekillerinin dahi detaylı bilgiye ulaşamadığını hatırlatıyor.Kuruluş, ABD nükleer silahlarının Almanya’dan çekilmesini, nükleer paylaşım politikasının sonlandırılmasını ve Birleşmiş Milletler Atom Silahları Yasağı Anlaşması’nın imzalanmasını talep ediyor.SANATÇILAR VE “ENTELEKTÜEL İKLİM”Bu askeri ve siyasi iklim, toplumun başka kesimlerinde de derin bir huzursuzluk yaratıyor.
Örneğin, Alman sinemasının yaşayan efsanelerinden Armin Mueller Stahl, Superillu dergisine verdiği röportajda Almanya’yı artık dostça yaşanabilecek bir ülke olarak görmediğini söylüyor. 94 yaşındaki sanatçı, artan antisemitizmden ve sağ popülist Almanya için Alternatif (AfD) partisinin yükselişinden duyduğu kaygıyı açıkça dile getiriyor.
Nazilerin iktidarını ve İkinci Dünya Savaşı’nı yaşamış biri olarak, benzer işaretleri yeniden gördüğünü söylüyor.
Oğluyla birlikte Almanya’yı terk etmeyi düşündüğünü, gerekirse başka bir ülkede sakin bir hayat kurmayı planladığını ifade ediyor.Bu açıklama, yalnızca bireysel bir karar değil, Almanya’daki entelektüel iklimin geldiği noktaya dair güçlü bir sembol olarak okunuyor.ALMANYA’DAKİ VE AVRUPA’DAKİ TÜRKLER AÇISINDAN TABLOBugün Almanya’da, resmi tablolar 3 milyon rakamını verse de, bazı kaynaklara göre, yaklaşık 4,5 milyon insanın kökleri Türkiye’de.
Avrupa genelinde bu sayı 6,5 milyona yaklaşıyor.
Almanya’nın askeri rolünün sertleşmesi, nükleer eşik tartışmaları ve iç siyasette artan gerilim, bu büyük topluluk açısından da ciddi soru işaretleri yaratıyor.Almanya artık yalnızca bir ekonomik istikrar ülkesi değil, savunma politikalarıyla da öne çıkan bir merkez olma yolunda.
Bu dönüşüm, güvenlik söyleminin sertleştiği, ifade alanlarının daraldığı ve toplumsal kutuplaşmanın arttığı bir döneme denk geliyor.Sanatçıların, aydınların ve farklı toplumsal kesimlerin huzursuzluğu, bu değişimin yalnızca askeri bir başlık olmadığını gösteriyor.YENİ ROL: KORUYUCU MU, NÜKLEER EŞİĞE Mİ TAŞIYOR?Arrow 3’ün devreye girmesiyle Almanya, Avrupa’nın kalbinde yeni bir rol üstleniyor.
Ekonomik lokomotifliğin yanına “askeri koruyuculuk” unvanı da mı ekleniyor?
Eğer öyleyse, bu rol, beraberinde yalnızca güç değil, büyük bir siyasi ve ahlaki sorumluluk da gerektiriyor.
Uzun vadeli bir askeri-teknolojik bağımlılığın derinleşmesine tanık olduğumuz günlerdeyiz...
İşte bugünlerde gençler zorunlu askerliğe karşı 90 şehirde sokağa çıktı ve “Adam öldürmeyi öğrenmek zorunda kalmak berbat bir şey” diye haykırdı.
Savaşın gölgesinde bugün (19 Aralık) Federal Konsey’de Almanya’daki gençlerin kaderi de belirlenecek.Şu, sorulabilir: Tüm bu adımlar Avrupa’yı gerçekten daha mı güvende kılıyor yoksa kıtayı nükleer ve askeri bir eşikte mi tutuyor?III.
Dünya Savaşı’na “yaldızlı davetiye” çıkaran bu durum yalnızca Berlin’de değil, Almanya’da ve Avrupa’da yaşayan milyonlarca insanın geleceğini doğrudan ilgilendiriyor.