Haber Detayı

2007’den beri askıda bekliyordu! ABD Mavi Vatan’a bu kez Lübnan’dan saldırdı
Gündem aydinlik.com.tr
26/10/2025 00:00 (2 ay önce)

2007’den beri askıda bekliyordu! ABD Mavi Vatan’a bu kez Lübnan’dan saldırdı

Doğu Akdeniz’de Türkiye karşıtı planlar ilerletiliyor. En son Lübnan, GKRY ile 2007’de imzaladığı ama yıllardır onaylamadığı MEB sınırlandırma anlaşması için adım attı. Müstafi Tümamiral Cihat Yaycı, gelişmenin Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki etkisini zayıflatacağını vurguladı.

Lübnan Hükûmeti, 18 yıl sonra Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) sınırlandırmasına onay verdi. 2007’de imzalanan ancak yıllardır askıda bekletilen anlaşma, Beyrut’taki yeni yönetimin Bakanlar Kurulu’ndan geçti.

Anlaşmanın yürürlüğe girmesi için Lübnan Parlamentosu’nun da onayı gerekiyor.

Lübnan Hükûmeti bununla da kalmayıp Suriye’yi de işaret etti.

Enerji Bakanı Joe Sadegh, “Kıbrıs’la sınır belirleme raporunu aldık, sırada Suriye ile deniz sınırı var.” dedi.

Sadegh’in 10 Kasım’da Güney Kıbrıs’a resmî ziyarette bulunacağı açıklandı.

Yunan basınına göre, Beyrut yönetimi “Türkiye’nin tehditlerinden çekinmeden” bu adımı attı.

Anlaşma, Güney Kıbrıs-Lübnan-İsrail hattındaki 23. nokta ile Suriye’nin onayına bağlı 7. noktayı esas alıyor.

Böylece ortaya çıkan hat, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki kıta sahanlığı tezlerini zorlaştırma potansiyeli taşıyor.

Suriye’nin, Türkiye ile normalleşme sürecine rağmen ABD, İsrail ve AB baskısı altında bu plana karşı çıkamayabileceği öne sürülüyor.

GKRY daha önce İsrail ve Mısır’la MEB sınırlarını belirlemişti.

Lübnan’ın da bu zincire eklenmesi, Doğu Akdeniz’de enerji diplomasisinin yeniden hareketlendiğini gösteriyor. ‘MAVİ VATAN’ DOKTRİNİ İÇİN ÖNEMLİ BİR KAYIP Gelişmeleri Müstafi Tümamiral Cihat Yaycı’ya sorduk.

Yaycı, Lübnan ile GKRY’nin attığı adımın Türkiye için çok ciddi bir tehlike olduğuna dikkat çekti.

Bu durumun, Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin “Mavi Vatan” doktrini açısından da önemli bir kayıp olduğunu vurguladı: “Bu gelişme, Türk dış politikasının Lübnan üzerinde etkili olamadığını göstermektedir.

Lübnan üzerinde etkili olamayan bir dış politikanın Suriye üzerinde de etkili olamama ihtimali yüksektir.

Kamuoyunda sıkça dile getirilen ‘Yunanistan üzerinde etkiliyiz, Suriye üzerinde etkiliyiz’ sözlerinin aslında çok da karşılığı olmadığı görülmüştür.

Lübnan’da hükûmet bile tam anlamıyla kurulmamışken, Bakanlar Kurulu’nun bu kararı kabul etmesi; Yunan–Rum ikilisinin Lübnan üzerindeki etkisinin Türkiye’den çok daha güçlü olduğunu göstermektedir. “Lübnan, Türkiye’nin yanı başındadır; ancak Yunanistan ve Güney Kıbrıs ikilisi, Lübnan üzerinde bizden daha etkili görünmektedir.

Oysa deniz yetki alanlarının sınırlandırılması konusunda Türkiye ile Lübnan ve Türkiye ile Suriye arasında karşılıklı kıyılar bulunmaktadır. 462 bin kilometrekarelik ‘Mavi Vatan’ haritası da zaten bu gerçek üzerinden oluşturulmuştur. “Lübnan’la yapılan deniz yetki anlaşmasının onaylanması, Türkiye açısından vatan toprağından feragat anlamına gelir.

Suriye’yle de benzer bir durum yaşanmıştır.

Her ne kadar ‘Suriye üzerinde etkiliyiz’ dense de bugüne kadar bir adım atılmamıştır.

Suriye ile, hatta Filistin’le dahi deniz yetki alanı anlaşması imzalanmamıştır.” Yaycı, “Korkarım ki yakında Suriye ile de bir ‘yan sınır anlaşması’ imzalanır ve bu, kamuoyuna ‘deniz yetki alanlarının sınırlandırılması anlaşması’ olarak sunulmaya çalışılır.” dedi.

Yaycı, geçmişte Yunanistan ve Güney Kıbrıs basınında yer alan haberleri hatırlatarak, Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı Kaja Kallas’ın, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın kendisine “Türkiye’nin Suriye ile deniz yetki alanı (MEB) anlaşması imzalamayacağına dair söz verdiğini” ileri sürdüğünü hatırlattı.

Haberlere göre Kallas, bu konuda Fidan’a doğrudan soru yönelttiğini, Fidan’ın da “Böyle bir niyetlerinin olmadığını ve söz konusu söylentilerin temelsiz olduğunu” söylediğini bildirdi.

Kallas’ın ayrıca “Fidan’ın bana söylediklerinden şüphe etmem için hiçbir neden yok.” dediği iddia edildi.

Yaycı, bu iddialar karşısında Dışişleri Bakanlığından açıklama beklediğini belirterek, “Eğer iddialar doğru değilse yalanlama yapılmalı, doğruysa da Türkiye’nin deniz hukuku ve ulusal çıkarları açısından gerekçeler kamuoyuna açıklanmalıdır.” ifadelerini kullandı.

Yaycı, “Suriye ile deniz yetki anlaşması imzalanmasının çok önemli olduğunu” belirterek Dışişleri’ne çağrıda bulundu.

Washington’un hedefi; enerji, yatırım, silah!

Trump’tan GKRY’ye yeni büyükelçi adayı Beyaz Saray, Arizona kökenli iş insanı ve eski Nebraska Eyalet Denetçisi John Breslow’un, Amerika Birleşik Devletleri’nin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) Büyükelçisi olarak Senato’ya aday gösterildiğini açıkladı.

Onaylanması hâlinde Breslow, Ukrayna’da görevlendirilen Julie D.

Fisher’ın yerini alacak.

Cumhuriyetçi Parti’ye yakınlığı ve Trump kampanyalarına yaptığı bağışlarla tanınan Breslow’un iş dünyası kökenli olması, Washington’un Lefkoşa dosyasını klasik diplomasi yerine enerji yatırımları ve proje finansmanı ekseninde yürüteceği yorumlarını güçlendiriyor.

ABD basını, bu tercihi “Kıbrıs dosyasında iş insanı tarzı diplomasiye geçiş” olarak nitelendirdi.

Batı kaynaklarına göre Breslow’un atanması, Washington’un Doğu Akdeniz’de enerji, güvenlik ve yatırım hatlarını yeniden canlandırma hedefinin son adımı.

Bölgeye “yatırımcı–devlet işbirliği” ekseninde yaklaşan yeni dönemin, Türkiye’nin manevra alanını da daraltabileceği değerlendiriliyor.

Breslow’un öncelikli gündeminde, Afrodit–Mısır doğalgaz hattının hızlandırılması, Kıbrıs–Yunanistan elektrik bağlantısı (Great Sea Interconnector) ve uzun vadede silah muafiyeti–enerji güvenliği paketinin devreye alınması bulunuyor.

Washington’daki kaynaklar, bu dosyaların tamamının “ABD’nin Doğu Akdeniz’de kalıcı varlık tesis etme stratejisinin parçası” olduğunu belirtiyor.

BÖLGEYE ‘İŞ İNSANI’ TİPİ DİPLOMATLAR Trump yönetimi döneminde de benzer bir çizgi izlenmişti.

Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, Irak Özel Temsilcisi Mark Savaya ve Senato onayı bekleyen Lübnan Büyükelçisi adayı Michel Issa gibi isimlerin tamamı iş dünyası kökenliydi.

Breslow’un atanması, Washington’un “iş odaklı diplomasi” anlayışını yeniden devreye soktuğunun işareti olarak görülüyor.

ZAMANLAMA TESADÜF DEĞİL Breslow’un adaylığı, ABD Kongresi’nin Ekim ayında kabul ettiği “Devlet Yeniden Yetkilendirme Yasası” ile aynı döneme denk geldi.

Yasa, Yunanistan–İsrail–GKRY + ABD (3+1) formatını resmen devlet politikasına dönüştürüyor.

Yeni düzenlemeyle “Doğu Akdeniz Yürütmelerarası Güvenlik İşbirliği Grubu” kurulacak ve Dışişleri, Savunma ve İç Güvenlik bakanlıklarının temsilcileri yılda iki kez toplanacak.

Böylece Washington, diplomatik platformların ötesine geçen kurumsal bir güvenlik mekanizması oluşturuyor.

Aynı yasa, GKRY’ye yönelik silah ambargosunun gevşetilmesini de içeriyor.

Ambargonun yenileme süresi bir yıldan beş yıla çıkarılırken, Rum yönetiminin uzun vadeli savunma planlaması yapabilmesinin önü açıldı.

ABD basını, bu adımların “Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki hareket alanını sınırlayan bir stratejinin parçası” olduğu değerlendirmesini yapıyor.

GÜNEY SİLAH DEPOSU OLDU Breslow’un adaylığı, Yunanistan ile GKRY arasında süren elektrik bağlantısı geriliminin hemen ardından geldi.

Atina, projenin gecikmesinden Lefkoşa’yı sorumlu tutarken; Rum Maliye Bakanı’nın “ekonomik olarak sürdürülemez” açıklaması iki başkent arasında krize yol açmıştı.

Aynı dönemde GKRY’nin silahlanma programı da hız kazandı.

Rum yönetimi 2020’den bu yana 3,5 milyar dolardan fazla savunma harcaması yaptı.

Mari’deki Florakis Deniz Üssü ile Baf’taki Andreas Papandreu Hava Üssü, Amerikan, Fransız ve İsrail güçlerine açıldı.

İsrail’den tedarik edilen Barak MX hava savunma sistemlerinin ikinci partisinin de geçen ay Ada’ya ulaştığı bildirildi.

Washington’daki güvenlik çevreleri, bu gelişmeleri “Doğu Akdeniz’de caydırıcılık dengesi değişiyor.” sözleriyle yorumluyor.

İlgili Sitenin Haberleri