Haber Detayı

Tarihin tekrarına mecbur muyuz?
Latif bolat aydinlik.com.tr
26/10/2025 00:00 (2 ay önce)

Tarihin tekrarına mecbur muyuz?

Tarihin tekrarına mecbur muyuz?

Tarih tekerrürden ibarettir”, bizim en isabetli ve hayatımızın her alanında kullandığımız, en güzel sözlerimizden birisidir.

Bunu siyasette olduğu kadar, özel hayatlarımızdaki önemli dönemeç noktalarında da sürekli kullanırız.

Bu da tekrar eden kişisel ve toplumsal tarihimizden hiçbir ders almadığımızın ve bundan dolayı da aynı hataları sürekli tekrar ettiğimizin açık ifadesi olmaktadır.

Şimdi bu “tekrar” konusu nereden çıktı diyeceksiniz.

COVİD-19’un kişisel olarak kendi hayatıma yaptığı en büyük katkılardan birisi, salgından hasta olmadan kendimi ve rahmetli annemizi kurtulabilmem olsa da kitap “dinleme” alışkanlığını bana vermesi de, ikinci büyük katkısı olacaktı.

O milletçe terörize edilmiş olduğumuz günlerdeki ev içi yürüyüşlerinde başlayan, “kitap dinleme” macerası, tam tamına 5 sene, hem de her gün devam edecekti ve hala da aynı şiddette devam etmekte.

Abartmadan söyleyebilirim ki, bu alışkanlık sayesinde, binlerce sayfa kitabı okumuş olduk.

Bunların içinde Papaların hayat hikayelerinden tutun da klasik müziğin ortaya çıkış tarihine kadar, birbiri ile ilgisi olmadığı zannedilen, ama yaşadığımız dünyanın gerçeklerinin mutlaka bir tarafını yansıtan kitaplar var olacaktı.

TARİHİN DERİNLERİNDEKİ TÜRK VARLIĞI “Tarihin Tekerrürü” konusundaki düşüncelerim ise, Prof.

Ahmet Taşağıl’ın yazdığı “Gökbörü’nün İzinde” adlı, İslam Öncesi Türklerin tarihini, geleneklerini, hayatlarını, çevrelerini ve savaşlarını anlatan muhteşem kitabından dolayı oldu.

Üsküdar’da bir kitapçıda tanıştığım ve beni hemen evine davet edip, gece boyu konuştuğumuz rahmetli Servet Somuncuoğlu’nun adının da Taşağıl’ın “Orta Asya’daki gezi yoldaşı” olarak sıkça geçtiği bu kitap, beni Türklerin anayurdu olan topraklarda, on günlük bir dinlenceli geziye çıkardı.

Sanki İbni Batuta’nın, ya da İbni Fadlan’ın anlatılarına, Türk tarafından yapılan katkıymış gibi geldi tüm anlatılanlar.

Yollar ve yıllar boyunca, Türklerin Kırgız, Uygur, Karluk, Kazak, Göktürk, Avar, Karahan, Harzemşah, Özbek, Türgiş, Oğuz, Hun gibi adlarla anılan topluluklarının, kendi aralarındaki kavgalardan dolayı bir türlü iki yakalarının bir araya gelememesini dinleyince, günümüz Türkiye’sine ne denli benzediklerini düşündüm.

KENDİNİ TEKRAR EDEN MİLLET!

Bugün de, aynen 1000 sene öncesindeki günler gibi, Türk yurdu, dört bir yandan çevrildiği ve bir türlü rahat nefes alamadığı zamanlar yaşamakta.

Ve yine o günler gibi, aynı vatanın evlatları birbirleri ile ölesiye didişmekte ve ortak zemin bulma konusunda bile çaba göstermemekte.

Tam tersine, ayrılık noktaları bulabilme konusunda, tüm yaratıcılıklarını kullanmayı marifet saymakta.

Hatta aynen geçmiş günlerde olduğu gibi, düşmanla işbirliği yapıp kendi kardeşlerine üstün gelebilme aymazlığını bile gösterebilmekte.

Geçen yüzyıllarda, o zamanın düşman ülkeleri Rusya ve Çin ile beraber olup, aynı topraklardaki kendi insanlarına karşı savaşanlar vardı.

Bugün de toplumdaki renkliliği bir zayıflık sayıp, karşı tarafa üstün gelmek adına, ABD veya Avrupa Birliğini kendi insanlarına tercih edebilen bir siyasi taraftarlık mevcuttur.

Ve bu, maalesef nüfusumuzun yarısını etkilemektedir.

Diğer yarısı ise, aynı tarz bir tarafgirlik ile başka köşelere savrulup, bölünmüşlüğe aynı şiddette katkıda bulunmaktadırlar.

SADECE EMPERYALİZM Mİ?

Bu tür parçalanmışlıklarda, işin kolayına gidip “emperyalizmin oyunu” nitelendirmesi yapmak, aslında bir kaçış felsefesi olmakta.

Bin yılı aşkın süredir, aynı bölünmüşlüğün ve uzlaşmazlığın bir salgın hastalık haline geldiği Türk toplumunun, sosyolojik ve psikolojik yapısındaki arızaları tespit edip, tahlillerimizi daha sağlam bir zemine oturtmak zorundayız.

Çünkü o zamanların bölünmüşlüklerini, “emperyalizm” ile açıklayamayız.

Alpaslan zamanındaki Selçuklulardan, Konya Selçuklularına, oradan Osmanlıya ve nihayet Cumhuriyet Türkiye’sine kadar geçen bin seneye bir göz attığımızda, kardeş kavgasının ve bölünmenin boyutlarını çok iyi anlarız.

Hatta buna Kurtuluş Savaşı gibi, tarihimizin en dramatik dönemini de eklersek, o felaket günlerinde bile, Türk insanını kurtuluşu için birleştirmenin ne kadar zor olduğunu hatırlatmak gereklidir.

Mustafa Kemal’in üstün liderliğinin ve düşmanların aşırı zalimliklerinin, nihayet Anadolu insanında cevap bulması sonucu, bölünmüşlükler yerine beraberlikler üzerinde birleşip, Cumhuriyeti kurabilmiştik.

Aslında hilafetçisi, cumhuriyetçisi, İngilizcisi, Amerikancısı, Çerkez Ethem’cisi, Kürt Teali Cemiyetçisi ve daha bin türlü parçalanmışlıkla, Kurtuluş Savaşını vermemiz bile mucize sayılmalıdır bizce.

HEDER EDİLEN SÜPER-TÜRK İMPARATORLUĞU FIRSATI!

Bu Türk’ün Türk’e düşmanlığı konusunda en dramatik örnek, 1500’lerin başındandır.

Türkiye’deki Osmanlı Türkleri, Mısır’daki Memluk Türkleri, İran’daki Safavi Türkleri ve Hindistan’daki Babürlü Türklerinin, birbirleri ile savaşacaklarına, birleştiklerini bir hayal edin!

Dünyanın gelmiş geçmiş en muhteşem imparatorluğu, bir Türk imparatorluğu olarak tarihe geçebilirdi.

Ama maalesef, birleşmek yerine birbirleriyle savaşınca, tarih tersine bir yönde gelişti ve bu dört muazzam devlet de tarihe karışıp gitti.

Bizler de ardından sadece Anadolu ve Trakya’nın küçük bir kısmını elde tutup, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurtarabildiğimize şükretmek zorunda kaldık.

Konuyu günümüze getirirsek, aradan geçen yüzlerce hatta binlerce yıla rağmen, durumun hiç te değişmediğini görürüz.  2025 yılında bile, Türkiye’mizde hala benzer bir bölünmüşlük, istikrarsızlık, kıskançlık, hoşgörüsüzlük, hazımsızlık, bencillik ve aşiretçilik, en büyük sorunumuz olarak hem bugünümüzü hem de yarınımızı tehdit etmektedir.

Siyaseti bir “boş zamanı doldurma hobisi” ya da “boş cepleri doldurma metodu” olarak yapmıyorsanız, mutlaka anavatan ve anayurt kelimelerinin anlamına uygun olarak, memlekete sahip çıkmak zorundasınız, zorundayız.

Yoksa, Hunların, Uygurların, Kazakların, Osmanlının ve Safevilerin sonunu, bizler de paylaşabiliriz. “Tarih tekerrürden ibarettir” sözü, binlerce yıldaki, yüzbinlerce olayın tecrübesi ile söylenmiştir, unutmamak gerek!

İlgili Sitenin Haberleri