Haber Detayı

Nâzım’ın dizelerini sahneye taşıyor ‘Tiyatronun can bulduğu yer Anadolu’
Kültür sanat aydinlik.com.tr
30/09/2025 00:00 (2 ay önce)

Nâzım’ın dizelerini sahneye taşıyor ‘Tiyatronun can bulduğu yer Anadolu’

Usta oyuncu Yurdaer Okur, büyük ilgi toplayan ‘Cennetin Çocukları’ dizisinde ‘Baytar Ahmet’ rolüyle karşımıza çıktı. Usta oyuncu ilk defa salon adamı dışında halktan birini canlandırdığını belirtti. Yurdaer Okur, aynı zamanda ‘Ran Severmişim Meğer’ oyunuyla usta şairin dizelerini Anadolu’ya taşıyor.

Köprü, Sakarya Fırat, Karadayı, 7.

Koğuştaki Mucize gibi dizi ve filmlerden tanıdığımız tiyatro sanatçısı ve oyuncu Yurdaer Okur, TRT ekranlarında yayınlanan ve büyük ilgi toplayan ‘Cennetin Çocukları’ dizisinde ilk defa halktan biri olan ‘Baytar Ahmet’i canlandırıyor.

Okur, TRT’nin bir diğer yapımı ‘İmam Gazali’de de rol alıyor.

Aynı zamanda sahnede de oyunlarına devam eden usta sanatçı, Nâzım Hikmet’in dizelerini ‘Ran Severmişim Meğer’ oyunuyla Anadolu’nun çeşitli yerlerinde sahneye taşıyor.

Okur’la İstanbul’da düzenlenen ‘Cennetin Çocukları’ dizisinin gala gecesinde bir araya geldik ve sorularımızı sorduk.

Usta sanatçının tiyatroyla ilgili söyledikleri ise dikkat çekici.

Sahnenin Anadolu’da can bulduğunu belirten Okur, yerli metinlerin sayısının artması gerektiğini dile getirdi. ‘İLK DEFA BİZDEN BİRİNİ CANLANDIRIYORUM’ - Yeni projelerinizle başlamak isterim. ‘Cennetin Çocukları’ ve ‘İmam Gazali’ yapımlarında yer alıyorsunuz.

Aslında iki başka dünyada yer alacaksınız.

Uyum sağlamak zor oldu mu?

Diğer senaryo da çok iyi bir senaryo.

Çok şiirsel bir dili var.

Ve eski bir dili var yani. 1000’li yıllara ait bir hikâye.

İkisinin arasında uçurum var, dediğiniz gibi.

Sahne mekânları çok olmadığı için ikisine de eşit oranda zaman ayırabiliyorum.

O anlamda şanslıyım.

Zaten diğer türlüsünü yapmam mümkün değildi.

Yani programsal olarak iki rolün de avantajı var.

O yüzden böyle bir durum oluştu.

İkisine de yeterli zamanı ayırıyorum ama dediğiniz gibi dönemler değişiyor, ruh değişiyor. ‘Cennetin Çocukları’ daha yakın, daha sıcak, daha günümüzdeyken, ‘İmam Gazali’de de bundan bin yıl önce geçen önemli bir karaktere hayat veriyorum.

Orada da başka bir ruh var.

O ruhu yakalamaya çalıştım.

Umarım başarılı olmuşumdur. - Çok fazla karakteri oynadınız.

Bu nasıl bir hazırlık süreci gerektiriyor?

Yani biraz da aslında bu oyunculuğun sırları diyebileceğimiz bir konu bir yerde.

Ben birbirine benzer karakterler oynasam da mutlaka aralarında bir fark yaratmaya çalışıyorum oyuncu olarak.

Bir cerrah titizliğinde davranıyorum.

Bu durumu kırmak adına halktan birine, bizlerden birine, ‘Baytar Ahmet’ karakterine can veriyorum.

Bir de benim bu yönümü görecekler.

O anlamda da açıkçası heyecanlıyım.

İlk defa salon adamı olmayan halktan birini, bizden birini canlandırıyorum . ‘KATLİAMLARA SANATLA SES ÇIKARMAK GEREKİYOR’ - Bir de tabii Nâzım Hikmet oyununuz var: Ran Severmişim Meğer.

Bir tiyatro sanatçısının gözünden, sizin gözünüzden Nâzım Hikmet’i dinlesek… Bizim en önemli değerlerimizden belki ilk beştedir şair olarak.

Nâzım Hikmet’in 1960’lı yıllarda yazmış olduğu o savaş karşıtı durumu, çocuklara olan özlemi, çocukların geleceğine olan özlemi, doğaya olan tutkusu, ağaçlara olan tutkusu, suya olan, denize olan tutkusu şu anki gençliğe de hatırlatmak gerektiğini hissettiriyor bana.

Hiçbir zaman eskimeyen bir oyun oldu.

Oynadığım her yerde çok güzel tepkiler alıyorum.

Halkın her türlü kesiminden insanlar geliyorlar.

Nâzım’ı ilk defa duyanlar da oluyor aralarında.

Onlar da çok mutlu oluyorlar.

Çünkü çok evrensel bir şair, büyük ustamız yani.

Hiç eskimedi, hiç eskimeyecekler.

Maalesef ki, onun  1960’lı yıllarda olan o II.

Dünya Savaşı’nda yaşadıklarını şu anda dünya günbegün yaşıyor.

Çocuklar katlediliyor yine.

Bu katliamlara oyunla, sanatla ses çıkarmak gerekiyor.

Bizim elimizden gelen de bu.

Ben de bir oyuncu, sanatçı olarak bu duyarlılığa sahibim elbette.

Bizi bu anlamda çok iyi buluşturdu sahnede Nâzım’ın dizeleri. ‘TİYATRONUN CAN BULDUĞU YERLER ANADOLU’ - Röportajlarınızda “Neden biz her sene dizi çekmek zorunda kalıyoruz?” diyorsunuz.

Türkiye’de sinema ve tiyatro nereye gidiyor?

Keşke dediğiniz gibi olsa yani sinema filmleri daha çok olsa, daha çok çekebilsem.

Sinemada çok az tecrübem var.

Sinema için çok kötü olduğumuzu düşünmüyorum.

Çok güzel ödüller alıyoruz.

İyi senaryolar yazılıyor.

Çok genç yönetmenler var.

Güzel festivaller oluyor.

Yani popüler olmadığı için çok konuşulmuyor olabilir.

Tiyatroya gelecek olursak, pahalı bir iş.

Tiyatro yapmak zor bir iş.

Eski tiyatro yapmak iyice zorlaştı.

O yüzden tiyatro kendi içinde yenilendi her zaman.

Daha çok yerli metinler olması gerekiyor.

Yazarların teşvik edilmesi lazım.

Ve sadece İstanbul’da, Ankara’da değil Türkiye’nin her yerine gitmek gerekiyor.

O yüzden tiyatronun asıl can bulduğu yerler, hayat bulduğu yerler Anadolu.

Ben gezdiğim için çok iyi biliyorum.

Herkesin bu deneyimi yaşaması gerekiyor.

Çünkü oradaki insanların aslında çok ihtiyacı var tiyatroya.

Sadece İstanbul’da olmuyor bu işler.

Televizyonda tanınan bir oyuncu için de halkla buluşmak apayrı bir şans oluyor bir yandan.

İlgili Sitenin Haberleri