Şaşırtan keşif! Denizin dibinde Kleopatra'ya ait iz bulundu...

Mısır tarihine ışık tutan çok önemli bir keşfe imza atıldı.

Mısır’ın son kraliçesi Kleopatra’nın kayıp mezarıyla ilgili gizem yeniden gündemde.

İskenderiye’nin yaklaşık 50 kilometre batısındaki Borg El Arab bölgesinde yürütülen kazılarda, mezarın izine işaret edebilecek yeni bulgular ortaya çıktı.

Dominik asıllı arkeolog Kathleen Martínez, yıllardır bu sır perdesini aralamaya çalışıyor.

Aslında bir avukatken kariyerini değiştiren Martínez, son 20 yıldır Kleopatra’nın akıbetine odaklanmış durumda.

Onun araştırmaları, Akdeniz’in altında yatan Taposiris Magna adlı antik liman ve dini merkeze yönelmiş bulunuyor.

Mısır Turizm ve Arkeoloji Bakanlığı, geçtiğimiz günlerde bu alanın Kleopatra’nın ebedi istirahatgâhı olabileceğini duyurdu.

Burası, hem Akdeniz ticareti açısından stratejik bir merkezdi hem de Ptolemaios hanedanı için kutsal kabul ediliyordu.

Martínez’e göre bu özellikler, Kleopatra’nın Marcus Antonius ile birlikte burada gömülmeyi seçmesini muhtemel kılıyor. 2 BİN YIL ÖNCE İNŞA EDİLDİ 2 bin yıl önce inşa edilmiş bin 300 metrelik bir tünelin de burada bulunduğu biliniyor.

Bölümünün bir kısmı hâlâ karada, büyük bölümü ise deniz altında.

Geçmişte yapılan kazılarda Ptolemaios dönemine ait çömlekler ve seramikler gün yüzüne çıkarıldı.

Martínez, önümüzdeki günlerde bir mini denizaltı ile bölgeye inerek limanı ilk kez doğrudan gözlemlemeyi planlıyor.

Kleopatra ve Marcus Antonius’un hikâyesi, Roma İmparatorluğu’na karşı verilen mücadeleyle iç içe geçti.

İmparator Octavius’un ordusu karşısında alınan yenilgi sonrası Antonius intihar etti.

Kleopatra da kısa süre sonra aynı kaderi paylaştı.

Efsaneye göre zehirli bir yılan aracılığıyla yaşamına son verdi; fakat bu iddia hiçbir zaman doğrulanamadı.

İkilinin bedenleri ise tarihin en büyük sırlarından biri olarak kayıtlara geçti.

NEDEN ORAYI SEÇTİ?

Martínez, “Kleopatra, kendini güvende hissedeceği ve Antonius’la ölümden sonra da beraber olabileceği bir yer seçmek zorundaydı” diyerek araştırmasının önemini vurguluyor.

Eğer şüpheler doğrulanırsa, 2 bin yıldır çözülemeyen en büyük arkeolojik sır aydınlanabilir.