Haber Detayı

2026’ya girerken Avrupa
Yazarlar cumhuriyet.com.tr
29/12/2025 04:00 (1 saat önce)

2026’ya girerken Avrupa

Avrupa Birliği, 2026’ya Trump Amerika’sının ve Putin Rusya’sının basınçları altında “Birliğin bir geleceği var mı” sorusuyla giriyor. Ancak, bu sorunun cevabı öncelikle AB’nin iç çelişkilerinde, yapısal sorunlarında yatıyor.

Avrupa Birliği, 2026’ya Trump Amerika’sının ve Putin Rusya’sının basınçları altında “Birliğin bir geleceği var mı” sorusuyla giriyor.

Ancak, bu sorunun cevabı öncelikle AB’nin iç çelişkilerinde, yapısal sorunlarında yatıyor.

ALMANYA MERKEZLİ DÜZENİN KRİZİ Bir yapısal sorun Almanya’nın zayıflamasıyla ilgili.19 Aralık’ta yapılan AB zirvesinde, Berlin’in Rus varlıkları konusunda Belçika’yı feda etmeye, Mercosur üzerinden Avrupa çiftçisini gözden çıkarmaya hazır görünmesi AB içinde etkisini daha da zayıflattı.

Belçika Başbakanı Bart De Wever ’in ülkesinin “ulusal çıkarlarını” sert biçimde savunarak Brüksel çizgisine cepheden karşı çıkması; Ukrayna ortak kredisi konusunda Macaristan, Slovakya ve Çek Cumhuriyeti’nin talep ettiği “dışında kalma” seçeneğini kabul ettirmesi Almanya’nın çıkarlarının artık otomatik biçimde “Avrupa çıkarı” olarak kabul edilmediğini gösteriyordu.

Almanya’nın ekonomik-siyasal hegemonyasının gerilemesi AB sürecini başından bu yana yöneten ve yürüten bir siyasi liderliğin, ekonomik lokomotifin artık yakıtının tükendiğini gösteriyordu.

Bu tükenişin arka planında, Alman sanayisinin enerji ve maliyet şokları karşısında erimesi, altyapı yatırımlarının geri kalması ve kültürel alanda demografik yaşlanma ile birleşen bir “varoluşsal kriz” vurgusu yatıyor.

Şimdi, “çok vitesli”, asimetrik bir entegrasyon modelinin fiilen şekillenme olasılığı güçleniyor.

Aslında “Almanya” derken “realist” tuzağa düşmemek ve bunun merkez sağ-sol partilerin ve AB sürecine damgasını vuran neoliberal modelin Almanya’sı olduğunu unutmamak gerekir.

Bu uyarı da bizi AB’nin iç çelişkilerine, AB sürecinin, yönetim bürokrasisinin, ekonomik modeli neoliberalizmin verimliliklerini ve AB üyesi ülkelerin vatandaşları karşısında meşruiyetlerini hızla kaybetmekte olmasına (eğer çoktan tamamen kaybetmedilerse) getiriyor.

Bir süredir Avrupa Birliği ülkelerinde “aşırı sağ popülist” (faşist) akımların yükselmekte olduğunu görüyoruz.

Bu süreç, iklim krizi, göçmen düşmanlığı ve bu iki sorunu daha da derinleştiren bir ekonomik (yoksullaşma) krizin basıncı altında 2026 yılına hızlanarak giriyor.

Bu faşist partiler Almanya’da, Avusturya’da, Fransa’da ve birlik üyesi olmasa da sürecin parçası olan İngiltere’de artık birinci parti konumundalar.

Macaristan, İtalya, Çek Cumhuriyeti ve Slovakya’yı yönetiyorlar, Finlandiya ve İsveç’te koalisyon ortağı konumundalar.

GELECEK, FAŞİST BİR AB Mİ?

Bu faşist dalganın liderliklerinin gelecek vizyonu, merkez partilerin ve Brüksel bürokrasisinin gelecek vizyonundan çok farklı.

Bu liderlikler arasında, AB’nin sorunlarını bir “imparatorluğun kendi ağırlığı altında çöküşü” olarak okumak, çözüm olarak da AB’nin “beyaz-Hıristiyan özünü” koruyan bir “akıllı parçalanma” çağrısı yaygın: Birliği dağılmaya terk etmek yerine, egemenlik yetkisini alt düzeylere devredelim, AB’yi “her şeyi yapan merkezi bir süper devlet” değil, belirli ortak kamusal malları sağlayan gevşek bir çatıya dönüştürelim.

Bu vizyonun üç bileşeni daha var: AB’nin, gerçek askeri-sınai kapasitesini aşan hedefler ilan edip Rusya-Çin-İran blokunun üretim üstünlüğü karşısında içi boş bir “ahlakçılığa” saplanarak içeride sosyoekonomik meşruiyeti yıprattığını savunmak.

İklim kriziyle mücadeleyi, ulusal güvenlik ve üretim kapasitesini zayıflatan yeni bir ideolojik sapkınlık olarak tanımlamak. “Beyaz Hıristiyan uygarlığın erozyonundan” ve “oikofobinin” (kendi uygarlığından utanmak) yaygınlaşmasından yakınmak.

Bu kesimde, ekonomik maliyetlerin, göç-güvenlik kaygılarının görmezden gelinmesi, muhalif (faşist) partilerin dışlanması, ifade alanının (faşist söylemin) “demokrasi kaygısıyla” daraltılması devam ederse sandık ya da sokak üzerinden bir devrimci kopuş olasılığı vurgulanıyor. 2026’ya girerken Trump ABD’sinin de açık desteğiyle yükselmeye devam eden bu faşist dalga, gündeme “ Avrupa Birliği’nin bir geleceği var mı ” sorusunu, eğer varsa bu, “ Nasıl bir Avrupa Birliği olacak ” sorusuyla birlikte getiriyor.

Bu sorulara kesin cevaplar vermek için henüz erken.

Ancak, sanırım bir şey kesin: Almanya hegemonyası altında, neoliberal Avrupa Birliği projesi artık geride kaldı.

Birlik “faşist” bir momente giriyor.

İlgili Sitenin Haberleri