Haber Detayı
Ankara Sanayi Odası Başkanı’nın konuşması
Ankara Sanayi Odası Başkanı’nın konuşması
Özellikle sol pencereden dünyaya baktığını söyleyen kimileri, çok büyük hata ile yanlış hedef seçiyorlar.
Bugün hükûmetin uyguladığı ekonomi politikalarının “zengini daha zengin, fakiri daha fakir yaptığını” söyleyerek uygulanan politikanın iş dünyası lehine sonuçlar doğurduğunu söylüyorlar.
Bu durum, hedefe “emek sermaye çelişmesi” diye konan hatalı bakış açısından dolayı gerçekleşiyor.
Sadece şunu düşünmek bile yeterli; eğer bu politikalar sermaye yanlısı politikalar ise İstanbul Sanayi Odası, ticaret odaları son olarak da Ankara Sanayi Odası (ASO) neden kibarca bu politikaların hepimizi batağa sürüklediğinin tespiti yapıyorlar.
Nedeni çok basit. 19. yüzyılın ilk yarısından başlayarak devrimin merkezi, Avrupa’nın kapitalist ülkelerindeki emek sermaye çelişkisinden, emperyalist ülkeler ile bu ülkelerin baskı, tehdit ve askeri saldırıları altında kalan gelişmekte olan ülkeler arasına kaymıştır.
Bugün yaşanan da aslında bundan farklı bir şey değildir.
Onun için 1920’lerdeki Kemalist iktidar halk sınıfları diye bir kategori ile işçi, çiftçi, sanayici ve tüccarları bir araya getiren bir iktidar hedeflemiştir.
Çünkü bu sınıflar emperyalizme karşı direnişi temsil etmektedirler.
Bu sınıflar arasındaki ittifak, emperyalizmi yenecek ve geri kalmış ülkelerin bağımsızlıklarını kazanarak, refahlarını yükseltmenin yolunu açacaktır.
Tarihin tekerleğini ileriye taşıyacak ittifak, halk sınıfları ittifakıdır.
Bu ittifak içinde zaman zaman yolunu şaşıranlar olsa da karşı tarafa geçen olsa da, ana akım bu ittifakın emperyalist sisteme karşı direnmesi çizgisidir.
Ankara Sanayi Odası Başkanı Sayın Seyit Ardıç’ın yaptığı konuşma çok nitelikli bir konuşmadır.
Yapılan dünya analizi çok yerindedir.
Dünyanın yeniden bir dengeye doğru gittiğini net olarak saptamaktadır.
Ayrıca bugüne kadar hegemonyasını sürdüren Atlantik Sistemi’nin dağılarak iki kutbun bu ittifak içinden çıktığı tespit edilmektedir.
ABD ve Avrupa’nın aralarındaki çelişmelerin uzlaşmaz bir boyuta doğru evrildiği, bu gelişmenin dünyayı tek kutupluluktan çok kutupluluğa doğru döndürdüğü tespiti yapılmaktadır.
ROTA NE OLMALI?
Bu gelişen dünya konjonktürü içinde Türkiye nasıl bir ekonomik rota izlemelidir?
Bu konuda da sanayinin yapısal sorunlarına doğru analiz yapılmaktadır.
Sanayi Odası Başkanımız Türkiye sanayisinin dayandığı ihracat ve Avrupa pazarı konusunda endişelerini dile getirerek burada farklı bir aksa geçilmesi gerektiği düşüncesini ifade etmeye çalışmaktadır: “Dış ticaretimizin yüzde 50’ye yakınını Avrupa Birliği ülkeleri ile yapıyoruz ve tabii ki en çok etkilenecek ülkelerden birisi de biz olabiliriz.” Türkiye’nin her ne kadar sanayi de büyüyor gibi görünse de bunun bazı sektörler için doğru olduğu, fakat toplamda bakıldığında daha sanayileşme sürecinin başında olan Türkiye’de sanayi yerine, hizmetler sektörünün büyüdüğü doğru tespiti yapılmaktadır.
Sanayi Odası Başkanımız hükûmetin ekonomi kurmaylarına anlamlı ekonomi dersi vermektedir.
Nerede büyümemiz gerektiğini çok açık bir şekilde aşağıdaki paragrafta açıkça anlatmaktadır. “2025 yılı üçüncü çeyrek büyüme rakamları beklentilere paralel gerçekleşti.
Yıllık bazda ekonomimiz yüzde 3,7 büyürken, çeyreklik bazda büyümenin yüzde 1,1 seviyesine gerçekleşmesi, çeyreklik ortalamalara göre daha düşük bir büyüme patikasına işaret ediyor.
Aynı dönemde sanayi yüzde 6,5 büyüdü.
Büyüme rakamına karşın birçok işletme, ayakta kalabilmek için kısa vadeli nakit akışına odaklanıyor; yatırımı ve teknoloji yenileme kapasitesini öteliyor.
Sonuçta, manşet rakamı güçlü görünen sanayi büyümesi tabana yayılmış bir üretim artışından değil, belirli sektör ve firmaların performansından kaynaklanıyor.
Diğer taraftan son 30 yılda, sektörlerin Gayrisafi Yurt İçi Hasıla içindeki payına baktığımızda, sanayinin yüzde 31’den yüzde 20’ye düştüğünü, hizmetler sektörünün ise yüzde 55’ten yüzde 73’e yükseldiğini görüyoruz.
ÜRETİMDEN HİZMETE KAYMA Bu tablo, bizlere ekonomimizin giderek, ‘üreten’ özelliğini kaybedip ‘hizmet ağırlıklı’ bir yapıya kaydığını gösteriyor.
Özellikle sanayinin payındaki bu düşüş kritik bir uyarıdır.
Çünkü sanayi; verimlilik artışı, teknoloji transferi, ölçek ekonomisi ve ihracat kapasitesi demektir.
Payın gerilemesi, büyümenin daha düşük katma değerli alanlara kaydığını gösterir.
Elbette gelişmiş ekonomilerde hizmetler sektörünün payı artar.
Ancak bu hizmetlerin, üretimi besleyen, sanayiyi güçlendiren ve ihracata entegre yüksek teknoloji içeren nitelikli hizmetler olması önemlidir.” Türkiye sahipsiz değildir.
Sahipsiz olmadığı bir yana, sahipleri ne yapılması gerektiği konusunda çok açık seçik fikir sahibidirler.
Türkiye’de işçi sınıfı ayaktadır.
Çiftçi ayaktadır, sanayici ayaktadır, tüccar ayaktadır.
Büyük değişim zamanı yaklaşmaktadır.