Haber Detayı

Parlayan her şey yol göstermez
Yazarlar hurriyet.com.tr
26/12/2025 06:28 (7 saat önce)

Parlayan her şey yol göstermez

ÖNCE bahis, ardından uyuşturucu operasyonları; Türkiye’nin gündemi bir anda “çok tanıdık”, “çok bildik” isimlerle doldu.

Gözaltılar, tutuklamalar, iddialar derken asıl sarsıntı hukuki değil, toplumsal oldu.

Çünkü bu isimlerin bir kısmı, özellikle gençler için sadece tanınmış kişiler değil, aynı zamanda rol modellerdi.Galiba hayal kırıklığı da bundan dolayı büyüyor.Sosyal medyanın bu kadar yaygın olduğu bir dönemde bazı isimler bir meslekten, bir başarıdan değil; bir görüntüden ünlü oluyor.

Fenomenlik dediğimiz şey tam olarak bu.

Işıltılı hayatlar, hızlı para, kolay şöhret...

Gençler de bu dünyayı yakından izliyor.

Sadece izlemiyor, özeniyor. “Ben de böyle olabilirim” diye düşünüyor.Sonra bir operasyon geliyor.Ve o parıltının arkasındaki boşluk görünür hale geliyor.Bir anda sorular çoğalıyor.“Hayran olduğumuz hayat gerçekten var mıydı?”Bizim kuşağın rol modelleri daha başkaydı.Başarılarını yüksek sesle anlatmayan, hatta bundan utanacak kadar ölçülü insanlar vardı.

Sahne ışıklarının dışında kalmayı seçerlerdi.

Hayatları gösterişli değil, tutarlıydı.

Çünkü onlarla aynı masaya oturur, konuşur, dertleşirdik.

Hayatlarının filtresiz halini bilirdik.O insanlar bize bir şey vaat etmezdi.Bir hayat tarzı satmazlardı.Ama duruşlarıyla bir hedef koyarlardı.Şimdi roller değişti.Görüntü, içeriğin önüne geçti.Algı, emeğin yerine kondu.Bu operasyonlar bize bir gerçeği daha hatırlattı.Işıltılı hayatların çoğu sanal.Gerçek hayat o kadar parlak değil ama çok daha sahici.Elbette genelleme yapmamak gerekir.

İtibarını, emeğini, çizgisini koruyan çok insan var.

Ama galiba rol modellerimizi yeniden düşünmenin tam zamanı.Gençlere şunu anlatmamız gerekiyor.Başarı, her şeyin hızla olması değildir.Zenginlik, her şeyin gösterilmesi hiç değildir.Basit hayatlar küçümsenecek hayatlar değildir.Filtresiz yaşamlar eksik değil, gerçektir.Az ama sağlam ilişkiler.Gösterişsiz ama onurlu kazanç.Sessiz ama tutarlı bir hayat...Belki de yeni rol model tam olarak budur.

KEMAL SUNAL’I NİYE SEVDİK SADECE çok güldüğümüz için mi, yoksa gülerken kendimizi gördüğümüz için mi?Galiba hepsi.

Ve biraz daha fazlası.Kemal Sunal filmlerinde sadece bir karakter oynamadı.

Bir tavrı, bir hayat duruşunu temsil etti.

Anadolu’nun saf ama saf olduğu kadar da zeki insanını...

Değerlerinden kopmamış, kurnazlığa özenmeyen, “uyanıklık” yapmayı marifet saymayan bir insanı.Onun filmlerinde köyden kente gelen bir adam vardı ama bu geliş kibirli değildi.“Ben geldim, bana uyun” diyen biri hiç olmadı.Aksine, “Bu büyük şehri anlamaya çalışıyorum” diyen bir hal vardı.İstanbul’a uyum sağlamaya çalışan Kemal Sunal karakterleri, aslında hayata uyum sağlamaya çalışan insanlardı.

Şehir onları dönüştürmeye çalışırken, onlar da şehre kendi vicdanlarını, dürüstlüklerini, saf görünen ama derin bir adalet duygusu taşıyan bakışlarını getiriyordu.Ve biz onu bu yüzden sevdik.Çünkü o karakterler “üstten” bakmıyordu; aşağılamıyordu.Öğüt vermiyordu.

Sadece gösteriyordu.Bugün filmlere baktığımızda bu karakterlerin yerini başka tiplerin aldığını görüyoruz.

Daha hızlı, daha sert, daha iddialı insanlar...

Hayata değil, hayattan beklediklerine odaklı karakterler.

Uyum sağlamaya çalışan değil, uyulması gereken figürler.

Aslında mesele sadece sinema değil.

Rol model kavramı da değişti.Kemal Sunal’ın oynadığı karakterler bize şunu fısıldıyordu.“Temiz kalmak aptallık değildir.”Bugünün rol modelleri ise çoğu zaman başka bir şey söylüyor.“Hızlı ol.

Öne geç.

Göster.

Parla.”Ama Kemal Sunal’ın filmlerinde parlayan şey karakterdi, hayat değil.

Zenginlik değil, vicdandı.

Kazanç değil, haklılıktı.Ve galiba bugün yeniden şuna ihtiyacımız var.Uyum sağlamayı bilen ama kendini kaybetmeyen insanlara.Sessiz ama sağlam duruşlara.Basit görünen ama derin rol modellere.

Kemal Sunal’ı işte bu yüzden sevdik.

YAŞAMDA İZ YA DA İS BIRAKIRSINIZ SALİM Kadıbeşegil, itibar yönetimini Türkiye’de en iyi temsil eden insanlardan biridir.Benim akil insanımdır.Onunla buluştuğumuzda hayatın anlamını ararız.Günün sonunda birbirimize sorarız.“İz mi bırakacağız, yoksa is mi?”Kadıbeşegil’in bu soruyu tartıştığımız sohbetlerimizden biri, bir kitaba dönüştü.

Kitabın adı.“Yaşamda İZ ya da İS Bırakırsınız.”Ve bana kalırsa, bu sadece bir başlık değil, aynı zamanda herkesin kendisine sorması gereken bir hayat sorusu.İz bırakmak, bu dünyadan geçerken ardımızda bir fark yaratmaktır. “Benim hayatım kimin için nasıl bir fark yarattı?” diye soran bir kişinin vereceği cevapta saklıdır iz bırakmak.Ama ya is bırakmak?İşte orada hepimizin kendimize sormamız gereken sorular var.İs bırakmak, bir anlamda bu dünyada bir leke bırakmaktır.

Kadıbeşegil, bu farkı ortaya koyarken kitabında bizi sorgulatan bir format kullanmış.

Sorular sormuş, cevaplar vermiş, bizi de cevaplarımızı yazmaya davet etmiş.Hayatımız kimin için bir fark yaratıyor?Kadıbeşegil’in “iz bırakmak” üzerine konuşmalarından birinde şu soruyu duymuştum:“Hayatımızda sahip olduğumuz imkanlarla gerçekten dünyayı daha iyi bir yer haline getirebiliyor muyuz?”Bu soru, aslında hepimizin vicdanına dokunan bir soru.

Çünkü dünyayı daha iyi hale getirmek için bireysel olarak yapabileceğimiz şeyler var.

Küçük ya da büyük...Kadıbeşegil, iz bırakmanın temelinde vicdan, adalet ve kanaat duygularının yattığını söylüyor.

Yani iz bırakmak, sadece yaptığımız işlerde değil, yaşadığımız hayatın özünde saklı bir mesele.Kitapta en çarpıcı bölümlerden biri ise is bırakanların “tarihsel çöplüğü” üzerine.Bazen bir kitap, bazen bir sohbet, bazen de bir dost size doğru soruları sormayı öğretir.

Salim Kadıbeşegil benim için o dostlardan biridir.

Ve onun bu kitabı, sadece okurlarına değil, bu dünyada iz bırakmayı düşünen herkese ışık tutacak bir rehber gibi...

İlgili Sitenin Haberleri