Haber Detayı
Asgari ücret artışı rekabeti güçlendirir
Asgari ücret artışı rekabeti güçlendirir
Asgari ücret tartışmalarının yoğunlaştığı bugünlerde iki görüş çatışıyor.
Ücretli kesim haklı olarak son dört yılın yüksek enflasyon ortamında alım gücünün eridiğinden şikayetçi ve mevcut enflasyon oranının üstünde bir artış beklentisi içinde.
İşveren tarafı ise dolar bazlı maliyetlerinin arttığından şikayetçi ve dolayısıyla rekabet gücünü kaybetmekten korkuyor.
İşverenlerin neoliberal/ortodoks/ana akım ekonomi ekolüne dayandırdığı bu görüş ne kadar gerçekçi ne kadar bilimsel?
TALEP DARALMASININ MALİYETİ VE VERİMLİLİK ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ Asgari ücretin artırılmaması durumunda şirketlerin karşılaştığı temel sorun yüksek maliyetler değil, yetersiz iç taleptir.
Düşük ücret politikası işverenler için daha risklidir, zira istatistikler talep yetersizliğinin işletmeleri iflasa sürükleme olasılığının ücret maliyeti artışına kıyasla çok daha yüksek olduğunu göstermektedir.
Asgari ücret artışı yapılmadığında, hane halkı harcanabilir geliri düşer ve bu durum tüketim talebini daraltır; küçük ve orta ölçekli işletmeler (KOBİ’ler) kapasite kullanımını azaltmak zorunda kalır.
Ücret artışının yarattığı talep canlılığı, stokların nakde çevrilme hızını artırır, nakit akışını rahatlatır ve işletme sermayesi ihtiyacını azaltır.
Bu durum, özellikle KOBİ’lerin finansman yükünü hafifleten önemli bir kaldıraçtır.
VERİMLİLİK SIÇRAMASI VE KALİTE ETKİSİ Yüksek ücretlerin üretkenlik ve iş kalitesi üzerindeki olumlu etkileri göz ardı edilir.
Yüksek ücretler, çalışanlarda daha yüksek motivasyon, işe bağlılık ve hata oranında düşüş yaratır.
Araştırmalar, düşük ücretli sektörlerde yüzde 20-30’luk bir ücret artışının verimlilikte ortalama yüzde 10-15’lik bir sıçrama yarattığını göstermektedir; bu durum işletme bilançolarına olumlu yansır.
Daha yüksek ücretler, iş değişikliklerini azaltarak eğitim maliyetlerinin düşmesini sağlar ve bilgi birikiminin işletmede kalmasını kolaylaştırır.
Türkiye’de asgari ücretle çalışan milyonlarca kişinin yüksek iş değiştirme eğilimi, işverenler için sürekli işe alım ve eğitim maliyeti, operasyonel aksaklıklar ve hizmet kalitesi sorunları yaratmaktadır.
İŞ GÜCÜ ARZI VE KALİTE REKABETİ Daha yüksek ücretler, işverenlere daha fazla işgücü arzı sunarak nitelikli çalışanları çekme ve elde tutma süreçlerini kolaylaştırır.
Bu avantaj, hizmet, lojistik, perakende ve imalat gibi sektörlerde kritiktir.
Düşük ücret politikası, işletmeleri fiyat rekabetine sıkıştırarak düşük kâr marjları, hizmet kalitesinde düşüş ve uzun vadeli sürdürülemezlik yaratır.
Yüksek bir ücret tabanı ise firmaları fiyat rekabeti yerine kalite rekabetine yönlendirir.
Günümüzde kurumsal itibar kritik önem taşımaktadır. “Yaşanabilir ücret” yaklaşımını benimseyen şirketler, çalışan bağlılığını artırır, marka algısını güçlendirir ve tüketici gözünde tercih edilirliği yükseltir.
Bu bağlamda, yüksek asgari ücret, şirketler için stratejik bir marka yatırımı olarak görülmelidir.
KÂR GÜDÜMLÜ ENFLASYON VE MALİYET BASKISI Son yıllarda Türkiye’de reel ücretler düşerken şirket kârlılıklarının artması, enflasyonun maliyet değil, kâr itişli bir nitelik kazandığını göstermektedir Ücret artışını fiyat artışlarının sebebi olarak görmek teorik ve pratik açıdan yanlıştır.
Asgari ücret artışıyla birlikte maliyet baskısı değil, talep istikrarı sağlanır.
Devlet, SGK primlerinin geçici olarak düşürülmesi, vergi teşvikleri ve işgücü destek programları gibi çeşitli mekanizmalarla ücret artışlarının maliyetini dengeleyebilir.
Bu teşvik araçları, işveren üzerindeki maliyet baskısını azaltırken, ücret artışının ekonomik katkısını korur.
REKABET GÜCÜNÜN TEMELİ: ÜCRET DEĞİL, VERİMLİLİK VE YAPISAL FAKTÖRLER Neoliberal/ortodoks/ana akım görüş, dolar bazında ücret artışının maliyetleri yükselterek rekabet gücünü düşüreceğini savunur.
Ancak rekabet gücünü belirleyen ana unsurlar farklıdır; rekabet gücünü belirleyen asıl unsur ‘Birim İşgücü Maliyetidir’ (Unit Labor Cost); yani ücretin verimliliğe oranıdır.
Eğer verimlilik artışı sağlanırsa, ücret artsa bile birim işgücü maliyeti sabit kalabilir veya düşebilir.
Türkiye’de asıl sorun düşük ücret değil, düşük verimliliktir.
TÜRKİYE EKONOMİSİNİN YAPISI Türkiye’nin ihracat kompozisyonu, Bangladeş tarzı “ucuz emek ihracatı” modeline uygun değildir.
Türk ihracat ürünleri genellikle işçilik yoğun değil, enerji, lojistik ve ara malı ithalat yoğun sektörlere aittir.
Dolayısıyla rekabet gücünü belirleyen ana unsurlar; işçilik maliyeti değil, kur, finansman, enerji, verimlilik ve lojistik maliyetleridir.
Türk şirketlerinin rekabet gücü, esnek üretim, hızlı teslimat, coğrafi avantaj, düşük lojistik süresi ve özel tasarım/küçük parti üretim yeteneği gibi fiyat dışı faktörlere dayanmaktadır.
UZUN VADELİ REKABET VE DÜŞÜK ÜCRETİN ZARARLARI Düşük ücret stratejisi, uzun vadede rekabet gücünü çürüten dinamikler yaratır: eğitim yatırımlarını azaltır, beyin göçünü artırır, işgücü niteliğini düşürür ve teknoloji yatırımlarını geciktirir.
Dolar bazında yüksek asgari ücret ise işgücünü güçlendirir, verimlilik artışı sağlar ve daha kaliteli üretim ile marka değeri oluşturur.
Ücretler dövizle finanse edilmediği için dolar cinsinden asgari ücretin yükselmesi devlet bütçesi veya firma bilançoları için belirleyici bir sorun değildir.
Asıl unsur ülkenin gerçek kaynak kapasitesidir.
Asgari ücretin yükselmesi iç talebi artırarak kapasite kullanım oranlarını yükseltir, birim maliyetleri düşürür ve firmalara ölçek ekonomisi kazandırır.
Bu dinamikler, ihracatçıların rekabet gücünü düşürmek yerine artırır.
Asgari ücretlerin üretim biçimine göre karşılaştırılması bize fikir vermek açısından önemlidir.
Almanya’da asgari ücret, Bangladeş’in yaklaşık 22 katı, Vietnam’ın 12–18 katı, Türkiye’nin ise 3,4 katı olmasına rağmen; üretim ve ihracat gücü Almanya’da daha yüksektir.
Bunun nedeni düşük ücret değil, yüksek katma değer, teknoloji yoğunluklu üretim ve verimliliktir.
NEOLİBERAL GÖMLEK DAR GELİYOR Sonuç olarak, Türkiye ekonomisinin rekabet gücünün temelinin “ucuz işçilik” değil, verimlilik, organizasyonel kapasite, coğrafi avantaj ve talep istikrarı olduğu ortaya çıkmaktadır.
Türkiye’nin ihracat kompozisyonunun “düşük ücretle rekabet” modeline uygun olmaması nedeniyle, işverenler için uzun vadede sürdürülebilir olan strateji, ücretleri düşük tutmak yerine verimliliği ve kaliteyi artırmaktır.
Bu nedenle, asgari ücretin dolar bazında yükselmesi, işgücünü güçlendirerek ve iç talebi artırarak, rekabet gücünü düşürmek yerine uzun vadede yükseltmektedir.
Unutulmamalıdır ki talebi baskılayan neoliberal/ana akım/ortodoks ekonomi tezleri 1960’larda geliştirilen ‘Şok Doktrini’nin bir uzantısıdır.
Bu doktrin gelişen ülke ekonomilerini Batı’ya bağlamış, bağımsızlıklarının önüne set çekmiş, ekonomik ve toplumsal kaos yaratmıştı.
Bu konuda uyanık olunmalıdır neoliberal/Ortodoks/ana akım politikalar sona erdirilmesi ve bürokrasi, iş dünyası ve akademideki uzantıları tasfiye edilmelidir.
Tam bağımsızlık yolunda ilerleyen Türkiye’ye neoliberal gömlek dar gelmektedir.
Kaynakça; Card, D., & Krueger, A.
B. (1994).
Minimum wages and employment: A case study of the fast-food industry in New Jersey and Pennsylvania.
American Economic Review, 84(4), 772–793.
Dube, A., Lester, T.
W., & Reich, M. (2010).
Minimum wage effects across state borders: Estimates using contiguous counties.
Review of Economics and Statistics, 92(4), 945–964.
Renkin, T., Montialoux, C., & Siegenthaler, M. (2022).
The pass-through of minimum wages into U.S. retail prices: Evidence from supermarket scanner data.
Review of Economics and Statistics, 104(1), 83–100.
Mitchell, W., Wray, L.
R., & Watts, M. (2019).
Macroeconomics.
Red Globe Press.