Haber Detayı

Siber zorbalığı durdurmanın anahtarı aile, okul, toplum işbirliği
Avrupa aydinlik.com.tr
14/12/2025 14:59 (1 hafta önce)

Siber zorbalığı durdurmanın anahtarı aile, okul, toplum işbirliği

Avrupa’da hızla artan siber zorbalık, çocukların ruh sağlığını tehdit ediyor. Klinik psikolog Kübra Keçeci’ye göre aile, okul ve toplumun birlikte hareket ettiği çok yönlü bir mücadele planı olmadan siber zorbalığı azaltmak mümkün değil

Çocuklar ve ergenler arasındaki siber zorbalık Avrupa genelinde büyüyen bir sorun.

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü‘nün (OECD) “Dijital Çağda Çocukların Hayatı Nasıl?” çalışması, siber zorbalığın son yıllarda arttığını ortaya çıkardı.2017–18 ile 2021–22 dönemleri arasında siber zorbalık ortalaması Avrupa’da yüzde 12,1’den yüzde 15,5’e yükseldi.

En yüksek oranlar özellikle Baltık ülkeleri (örneğin Litvanya % 27,1) ile Birleşik Krallık ve İrlanda gibi ülkelerde görülüyor.

Siber zorbalığın yaygınlığı ülkeden ülkeye farklılık gösteriyor; bu farklar internet erişimi, sosyal medya kullanımı, kültürel normlar, eğitim sistemi ve aile yapısı gibi teknolojik, kültürel ve kurumsal etkenlere bağlanıyor.

Ayrıca, rapor kız çocuklarının erkek çocuklara kıyasla daha fazla siber zorbalığa maruz kaldığını ve tek ebeveynli ailelerde büyüyen çocukların zorbalığa uğrama riskinin daha yüksek olduğunu gösteriyor.Siber zorbalık nedir?

Neden artıyor?

Bu zorbalığın önüne nasıl geçebiliriz?

Klinik psikolog Kübra Keçeci, Aydınlık Avrupa’nın sorularını yanıtladı.

ZORBALIK ÇOCUKLARIN RUHSAL SAĞLIĞINI ZEDELİYOR Siber zorbalık nedir ve çocuklar üzerinde ne tür psikolojik etkiler yaratır?

Siber zorbalık, en basit tanımıyla, dijital ortamlar kullanılarak bir kişiye yönelik kasıtlı, tekrarlayıcı ve zarar verici davranışlarda bulunmaktır.

Yani, sosyal medya, mesajlaşma uygulamaları, çevrimiçi oyunlar ya da e-posta gibi araçlar üzerinden hakaret edilmesi, tehditte bulunulması, küçük düşürücü içerikler paylaşılması veya bir kişinin dışlanılması gibi birçok biçimde ortaya çıkan söylem ve davranışları içerir.

Siber zorbalık, dijital ortamların sürekli erişilebilir olması nedeniyle zorbalığın mekân ve zaman sınırlarının ortadan kalkmasına, yani her yerde ve her an yaşanabilmesine yol açar.

Bu durum, mağdurun kendini güvende hissedebileceği alanları daraltırken, çevrimiçi ortamda paylaşılan içeriklerin hızla yayılabilmesi de mağdur üzerindeki psikolojik baskıyı çok daha yoğun hâle getirir ve dolayısıyla psikolojik açıdan değerlendirildiğinde siber zorbalık, çocuk ve ergenlerin özsaygılarını, sosyal ilişkilerini ve ruhsal iyilik hâllerini doğrudan zedeleyen ciddi bir risk faktörüdür.

AİLE SİBER ZORBALIKTA BELİRLEYİCİ ROL OYNUYOR Avrupa’da siber zorbalıkta artış var, bu tabloyu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ülkelerde değişkenlik göstermesinde aile yapısı ortaya çıkıyor.

Bu bağlamda neler söylemek istersiniz?

Avrupa’da siber zorbalık vakalarının artması aslında tek bir nedene bağlı değil; dijitalleşme hızının, sosyal medya kullanım yaşının düşmesinin ve çevrimiçi platformların çocukların günlük hayatının merkezine yerleşmesinin ortak bir sonucu olarak görülebilir.

Genel olarak baktığımızda dijital dünya günümüzün yeni iletişim biçimi.

Çocuklar da artık sosyal ilişkilerini büyük ölçüde dijital ortamda kuruyor ve bu ortam, duygusal gelişimleri henüz olgunlaşmamış bireyler için hem fırsatlar hem de riskler barındırıyor.

Ülkeler arasındaki farklılıklar ise çoğunlukla yine aile yapısı, sergilenen ebeveyn tutumları ve dijital medya kullanımına dair kültürel normlarla açıklanabilir.

Araştırmalar da zaten, aile içi iletişimin açık olduğu, ebeveynlerin çocuklarının çevrimiçi dünyasıyla ilgilendiği ve sınır koyma konusunda tutarlı olduğu toplumlarda siber zorbalığın daha düşük seyrettiğini gösteriyor.Buna karşılık, ebeveynlerin dijital dünyaya uzak kaldığı, gözetim ve rehberliğin sınırlı olduğu ya da otoriter ve cezalandırıcı tutumların baskın olduğu aile yapılarında çocukların hem siber zorbalığa maruz kalma hem de zorbalık yapma olasılıkları yükseliyor.

Dolayısıyla siber zorbalıktaki artışı yalnızca teknolojik bir sorun olarak değil, aile dinamikleri ve kültürel değerlerle iç içe geçmiş bir toplumsal mesele olarak da değerlendirmek gerekir.

KIZ ÇOCUKLARI DAHA FAZLA RİSK ALTINDA Birçok ülkede siber zorbalığın cinsiyete göre farklılaştığı ve özellikle kız çocuklarının siber zorbalığa maruz kalma olasılığının daha yüksek olduğu görülüyor.

Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Kız çocuklarının siber zorbalığa daha sık maruz kalmasının birkaç psikososyal nedeni bulunuyor.

Öncelikle, ergenlik döneminde kızlar sosyal ilişkileri ve akran onayını daha merkezi bir yere koyma eğiliminde olurlar.

Bu durum, dijital ortamda yaşanan dışlanma, alay edilme ya da itibar zedeleyici içeriklerin onlar üzerindeki etkisini hem daha görünür hem de daha yıkıcı hâle getirebiliyor.

Siber zorbalığın şekli de cinsiyete göre farklılaşabiliyor.

Kızlara yönelik zorbalık çoğunlukla sosyal statüye, beden imajına, mahremiyete ya da arkadaşlık ilişkilerine yönelik saldırılar şeklinde gerçekleşiyor.

Ancak diğer bir taraftan baktığımızda, gerçek her zaman istatistiklere olduğundan daha az yansır.

Yani erkek çocuklarının yaşadığı siber zorbalığı aktaramamaları, verilerin gerçekte yaşanan durumu tam olarak ortaya koymasını engeller.

Toplumsal olarak erkek çocuklarından güçlü, dayanıklı ve duygularını belli etmeyen bir tutum sergilemeleri beklendiği için, yaşadıkları olumsuz çevrimiçi deneyimleri paylaşmaktan çekinebilirler.Siber zorbalık, ister kız ister erkek çocuklarını hedef alsın, çocukların psikolojik iyilik hâlini, özgüvenini ve sosyal ilişkilerini derinden etkileyen bir sorun.

Bu nedenle hem kız hem de erkek çocuklarının çevrimiçi deneyimlerini rahatça paylaşabilecekleri güvenli alanlar oluşturmak; duygularını ifade etmelerini desteklemek; zorbalığa maruz kaldıklarında ya da zorbalığa yöneldiklerinde bunun altında yatan nedenleri anlayacak bir rehberlik sunmak büyük önem taşıyor.

YASAKLAR TEK BAŞINA ÇÖZÜM DEĞİL Son günlerde telefon yasakları sosyal medya yasakları da gündemde ve tartışılıyor.

Bu yasaklar zorbalıkla mücadelede nereye oturuyor?

Telefon ve sosyal medya yasakları, özellikle çocukların güvenliğini ve ruh sağlığını koruma amacıyla gündeme gelse de, siber zorbalıkla mücadelede tek başına çözüm değildir; daha çok risk azaltıcı bir önleyici adım olarak değerlendirilebilir.

Yasaklar, maruziyeti geçici olarak sınırlayabilir ancak davranışın kökeninde yatan ihtiyaçları, duygusal yeterlilikleri veya sosyal dinamikleri değiştirmez.

Çocukların dijital ortamdan tamamen uzaklaştırılması, kısa vadede zorbalığa uğrama ihtimalini azaltsa da, uzun vadede onların dijital dünyaya dair bağışıklık ve beceri geliştirmesini engelleyebilir.

Üstelik yasaklar, özellikle ergenlerde kontrol edilme hissini artırarak gizli kullanım davranışlarına da yol açabilir.

Bu nedenle yasakları, zorbalıkla mücadelede ana strateji değil; ancak doğru uygulandığında destekleyici bir kontrol mekanizması olarak görmek daha sağlıklı olur.

Etkili bir sonuç için asıl odak, çocukların çevrimiçi riskleri tanımasını ve güvenli davranışlar geliştirmesini destekleyecek; medya okuryazarlığı, empati, çatışma çözme, sınır koyma ve yardım isteme gibi; duygusal ve sosyal becerilerin güçlendirilmesi olmalıdır.

Bunun yanında, aile içinde açık iletişimin olduğu, ortak kuralların belirlendiği bir ortam sağlanması; okulda ise net politikalar, hızlı müdahale mekanizmaları ve destekleyici rehberlik sistemlerinin uygulanması büyük önem taşır.

Kısacası, yasaklar tek başına bir çözüm değil; daha geniş bir koruyucu ruh sağlığı yaklaşımının sadece küçük bir parçasıdır.

ÇOK YÖNLÜ BİR MÜCADELE PLANI OLMADAN SİBER ZORBALIK AZALMAZ Sizce siber zorbalıkla mücadele için nasıl bir yol izlenmeli?

Siber zorbalıkla etkili bir şekilde mücadele etmek için tek bir çözüm yeterli olmaz; çocuk, aile, okul ve toplumun birlikte hareket etmesi gerekir.

Öncelikle çocukların dijital dünyada kendilerini koruyabilmeleri için bazı temel becerileri öğrenmesi önemlidir.

Medya okuryazarlığı, güvenli internet kullanımı, sınır koyma ve ihtiyaç duyduklarında yardım isteme gibi beceriler onların güvenliğini artırır.

Empati kurmayı, öfkelerini sağlıklı şekilde yönetmeyi ve sorunları çözmeyi öğrenmeleri de zorbalığa yönelme ihtimallerini azaltır.Ailelere de büyük görev düşer.

Ebeveynlerin çocuklarının çevrimiçi hayatıyla ilgilenmesi, onlarla açıkça konuşması ve makul dijital sınırlar koyması gerekir.

Bu sınırlar baskıcı olmamalı; daha çok rehberlik eden, destekleyici bir tavırla sunulmalıdır.Okulların da net ve uygulanabilir politikalara sahip olması önemli.

Erken müdahale mekanizmaları, rehberlik hizmetleri, sınıf içi etkinlikler ve farkındalık çalışmaları hem mağdurlara destek olur hem de öğrenci topluluğunda dayanışmayı güçlendirir.Toplumun genelinde yürütülen medya kampanyaları ve bilinçlendirme çalışmaları çocukların dijital haklarını öğrenmesini sağlar.

Aynı zamanda siber zorbalığı sıradanlaştıran kültürel tutumların sorgulanmasına yardımcı olur.Kısacası, herkesin birlikte hareket ettiği bu çok yönlü yaklaşım, siber zorbalığı azaltmada en etkili yoludur.

İlgili Sitenin Haberleri