Haber Detayı

Dokunalım, anlayalım, birbirimizi görelim...
Kelebek hurriyet.com.tr
14/12/2025 07:00 (1 hafta önce)

Dokunalım, anlayalım, birbirimizi görelim...

Görmeyenler birçok şeyi dokunarak öğreniyor. Mesela müzeye gidersek sadece betimlemelerle bir sarayı kafamızda canlandıramıyoruz. Yağmurun nasıl yağdığını bir ilkokul öğrencisi sayesinde 0,5 kalem ucuyla öğrendim.

Mutfakta oturmuş kahve içip kitap dinlerken birden kızım “Baba ne dinliyorsun” dedi.

İzin günüm, kahvemi demlemişim, kitaba da dalmışım...

İlk seslenişinde pek kulak asmadım.

Biri bana bir şey dedi ama öyle bir dalmışım ki bana sesleniliyor, cevap veremiyorum.

Hani ekran kaydırırkenki haliniz gibi...

Sesi duyarsın, beynin cevap vermek ister fakat gözünü ekrandan alamazsın.

Böyle olunca kızım beni izlemiş bir süre, ben onu çoktan unutmuştum.

Sonra geldi ve omzuma dokundu, “Baba” deyince sıçradım.

Afacan kızım güldü “Ne dinliyorsun ya baba?

Seni izledim, dinlerken yüzün şekilden şekile giriyor.

Hangi kitabı dinliyorsun da seni bu kadar etkiliyor?

Bazen sen kitap dinlerken denk geliyorum, birtakım mimikler yapıyorsun” dedi. “Hadi ya” deyip şaşırdım. “Kız ben metrobüste de böyle mi yapıyorum acaba” diye telaşlandım.

Benimki güldü yine...

Ama konu bende ciddi bir hale geldi, acaba hakikaten öyle miydim, beni izleyenler ne düşünür diye bayağı endişelendim.Sonra kendimi kitaba vermeye çalıştım ama olmadı, odak bozuldu bir kere...

Düşünce ırmağı akıp duruyor aklımda...

Acaba benim ya da sizin mimiklerinizin kabartma hali yapılabilir miydi?

Kitabı durdurdum.

Bir ara arkadaşım bir proje için kabartma portremi basmıştı üçboyutlu yazıcıda onu buldum, tekrar dokundum. ‘Bayağı ciddi durmuşum galiba’ dedim.

Bunu yapan bundan daha fazla yapabilir, fakat ne kadar başarılı olunabilir, onu hesaplayamadım.

Bu 10 yıl önceki halimdi, böyle bir yüz galerisi yapılabilir.

Mesela bir resim sergisi olabilir...

Herkes dokunup birçok yüz ifadesini görerek ya da görmeyerek anlayıp üzerinde karşılıklı tartışılabilir.Mesela görünce ve dokununca aynı yüz ifadesinden alınan veri aynı mı ya da birbirine ne kadar yakın?

O ifadeden ben ne anlıyorum, sen ne anlıyorsun  konuşabiliriz.

Çok hızlı gelişen bir çalışma olurdu bence.

İşitme engelli kişiler tarafından bakarsak da çok harika bir müze olur.

Hatta ‘Binbir Surat Müzesi’ diye de isim verirdik.Maketlerden oluşan bir müze vardı bir zamanlar, belki hâlâ vardır.

Birçok İstanbul maketinden söz ediyorlardı, beni de çağırdılar birkaç kez ama maketlere dokunulmasına izin verilmiyor diye gitmedim.

Ne kadar anlatsanız olmuyor, söz konusu esere dokunmak gerek.

Hatta sizler hem görüp hem dokunmalısınız.

Orijinaline en yakın replikalar yapılmalı.

Yoksa bir sarayı istediğiniz kadar betimleyin, olmaz, anlaşılması çok güç.

Doğuştan görmeyen, bir sarayı hiç görmemiş biri için imkânsıza yakın.Tabii bir de büyüklük kavramı var, neyi neyle kıyaslayacaksınız?

Hiç görmemiş biri için en geçerli yol dokunmak.

Dokunduğu maketle içinde olduğu dünyayı kafasında gerçek ölçüye oturtması zamanla gelişecek.Bir yıl önce bir arkadaşım “Abi İstanbul nasıl bir şey?

Sen önceden görüyordun” dedi. “Yani” diye başladım cümleye ama ne yapacağımı bilemedim.

Koca şehri nasıl anlatayım?

Birkaç cümle kurdum ama olmadı.

Olamazdı da çünkü anlatırken kendi kafamda bile kuramadım şehri.Ne yapayım derken aklıma kablo geldi, bir uzatma kablosuyla, hatırladığım kadarıyla yere İstanbul Boğazı yaptım.

Avrupa Yakası’nın kaba şeklini verdim kabloya.

Sıra Asya’ya geldi ama kablo yetmez, Avrupa’yı bozsak ikisi arasındaki boyut farkı kaybolacak.

Bu kez baston lastiklerini kullandım Asya kıtasını yapmak için.

Tabii Asya çok daha büyük oldu, oranı yakalamaya çalıştım.

Haritamdaki ölçeğe göre bir Türkiye yaptık odanın ortasına.

Arkadaşım “Vallahi bu çok iyi oldu Abi ya” dedi. “Okulda bazı kabartma haritalar vardı, parmağımızı tutup şöyle bir haritanın üzerinde gezdirdiler...

Yaşadığım şehri bile kafamda oluşturamıyorum.

Nasıl bir coğrafi şeklin içindeyim bilmiyorum.

Hatta bu şeklin neresindeyim, şu an evim neresinde, işim neresinde çok merak ediyorum” diye devam etti.Çok güzel bir andıBu kez biraz da yardım alarak Avrupa Yakası’nı yaptık kablodan.

Gayrettepe’yle oturduğu yeri küp şekerle işaretledik.

Gidip geldiği yolu ve benzer birçok yeri de anlatarak, elimizle dokunarak, neyin neye göre ne tarafta olduğunu anlatarak bayağı zaman geçirdik.Ertesi gün arkadaşım “Abi buraya gelirken dün konuştuklarımızı düşünerek hareket ettim, çok iyi oldu.

Artık İstanbul nasıl bir şeymiş anlıyorum.

Yaptığın haritadan Boğaz’ı referans alıp hangi yöne gidiyorum diye kolayca hesaplıyorum ve bu çok mutlu edici bir şey” dedi.

Ben de çok mutlu oldum.Maketle çok şey öğretilebileceği ortada.

Bu yolla kâğıt tabaktan saat yaparak saat okumayı da çözdük.

Basit bir saatin içine bile hiç dokunmamış olanlar var.

Bu eksiklik değil, eksik bırakmak.

Bir cinayet romanı düşünün, kitabın sonunda anlamsız parçaları birleştirdiğinizde bütün ipuçları anlam kazanıyor.

Her şeyi yerli yerine koyamazsak kafamızda sadece bilgi kırıntısı oluyor.Yıllar önce yağmurun nasıl yağdığını anlayabilmem için bir ilkokul öğrencisi 0,5 kalem ucundan bana yağmur yapıp getirmişti. “İşte yağmur böyle yağıyor” diye anlatmaya çalışmıştı.

Ben de hayal edebilmiştim, bir anda aydınlanma yaşamıştım, çok güzel bir andı.

Yani isterseniz bizi hayatınıza katabilmeniz çok kolay.

Sadece birbirimizi önemsemeliyiz.

Birbirimizi görmeyi öğrenmemiz gerekiyor.

Zaman ve fırsat olduğunda karşılıklı birbirimize neyi nasıl anlıyoruz, anlatıyoruz diye fikir beyan etsek çok daha kolay anlaşacağız.

Asıl mesele görmemek değil, mesele görülmemek.

Görenler de birbirini göremiyor.

Biraz yavaşlarsak hepimiz göreceğiz...

Hayatın sonu belli, acelemiz ne?

Sona doğru yavaş yavaş gidelim...

İyi pazarlar herkese...

İlgili Sitenin Haberleri