Haber Detayı
Tenten (Yine) Kongo'da
Tenten (Yine) Kongo'da
Tenten Kongo'da macerasını okumuşsunuzdur.
Belçika’nın araştırmacı gazetecisi Tenten, Kongo’ya gider, siyah bir çocuk köle olan Coco’yu kiralar, köpeği ve kölesi ile Kongo’nun geniş otlaklarında arazi aracı ile havalı şekilde gezmektedir; yerli kabileye tutsak düşer, kurtulur, fil avına gider, yine tutsak düşer.
Ağaca bağlı Tenten’i tam bir timsah yiyecek iken, ormandan geçmekte olan bir Katolik rahip kurtarır.
Daha sonra şelaleden aşağı uçacakken yine Katolik rahip hayatını kurtarır.
Derken hikâyenin sonuna doğru, Kongo’da elmas kaçakçılığı yapmakta olan kötü kalpli Amerikalı Al Capone çetesini Kongo polisi ile beraber yakalar.
İşte böyle.
Diyeceksiniz: “Tenten’in Kongo’da ne işi var?
Neden zenci çocuk köle kiralıyor, ayıp değil mi?
Neden filleri, aslanları avlıyor; hayvan hakları örgütü yok mu?
Nasıl olur da sürekli Katolik rahip hayatını kurtarıyor?
Peki neden Amerikan gangsterleri ile savaşıyor?” Bu soruların cevaplarına girsek yazı uzayacak, asıl konuya geçemeyeceğiz.
Kısaca değinelim: Tenten’i Belçikalı bir yazar yazıyor.
Kongo o dönem, yani 1930’ların başında, Belçika kralının sömürgesi.
Daha doğrusu Kongo Nehri’nin güneyi Belçika kralının malı, kuzeyi ise Fransa’nın sömürgesi.
Bizim Tenten Belçikalı gazeteci olduğundan kralının toprakları olan Kongo’ya gidiyor elbette.
Tenten’in yaratıcısı olan Hergé zaten koyu Katolik ve sağcı bir zat.
Çalıştığı gazete de bu çizgide.
Zaten o dönem Belçika koyu Katolik, sağcı çizgide.
Köle ticaretiymiş, aslan–fil avıymış filan o dönemde sorun değil bu işler.
Tenten’in çizeri koyu Katolik olduğundan elbette Katolik rahip onu timsahtan kurtarıyor.
Komünist olsaydı muhtemelen emekçi arkadaşları kurtaracaktı.
Amerikan gangsterleri ile savaşıyor çünkü malum, Amerika o dönem pek de Katolik ve siyaseten sevimli ülke görünmüyor.
Hergé, Tenten’i Kongo’ya göndermeden bir önceki macerasında Sovyetler’e göndermiştir.
Ama malum, dönemin koşullarından ötürü Tenten’in o macerası pek basılıp dağıtım şansı bulamaz.
Neyse, Kongo’nun zenginliklerini yağmalayan Amerikan gangsterleri olayı herhalde edebiyat krizi yaratmış olacak ki sonraki macerada Tenten Amerika’ya gönderilir ve Tenten Amerika’da çıkar.
Orada da Kızılderililere tutsak olur filan.
O sayı hayli popüler olmuştur.
Zaten İkinci Dünya Savaşı da çıkmak üzeredir. “Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar.” Tenten’in Belçika’daki sağcı-faşist ideolojiden biraz uzaklaşıp Amerika’da biraz oyalanması belki daha hayırlı olacaktır.
Varsın Afrika’yı birazcık yağmalayıversinler; zaten Belçika da yağmalıyor, pek de büyütülecek olay değil yani...
Sovyetlerin komünizminden daha iyi olsa gerek (!) KONGO DEMOKRATİK CUMHURİYETİ ( BÜYÜK KONGO) Konumuz Kongo’nun bugünü.
Kongo Demokratik Cumhuriyeti, KDC.
Diğer Kongo’dan ayırmak için “Büyük Kongo” da diyebiliriz.Kongo malum artık Belçika sömürgesi değil ama sömürge dönemlerinden Hristiyanlık ve Fransızca miras kalmış durumda.
Ülke tamamen Hristiyan.
Tenten’i kurtaran Katolik rahip misali, Belçika’nın misyonerleri bunları Katolik yapmıştı ama anlaşılan sonraları, dünyada daha zengin ve güçlü olan Protestanların misyonları iyi çalışmış; bugün Protestan/Evanjelik oranı Katoliğe yaklaşmış durumda.
Kongo’nun bugünkü dertleri hepimizin malumu; her gün gazetelerden okuyoruz.
Kongo ülkenin doğusuna pek hâkim olamıyor.
Başkenti batıda ve doğusu “orman kanunu” altında bölünmüş kabile fraksiyonlarının egemenliğinde, kaos durumunda.
Doğudaki küçük komşusu Ruanda ise Kongo’ya terör ihraç ediyor ve Kongo’nun altın, kobalt gibi zenginliklerini çıkartıp kendisi ihraç ediyor.
Alain Juillet Kongo'yu anlatıyor: Gelin dünya jeopolitiğinde çok önemli bir yer tutan bu çatışmayı bir uzmandan dinleyelim.
Alain Juillet anlatsın.
AJ’den daha önceki yazılarda bahsetmiştim, kısaca tekrarlayayım: AJ, Fransa’nın dış istihbaratında uzun yıllar en üst seviyelerde yöneticilik yaptı.
Ayrıca 33. dereceden Mason ve Fransa Büyük Mason Locası’nın başkanlığını yaptı ve hatta loca fazlaca İngiltere etkisinde olduğu için Büyük Loca’yı böldü.
İngilizlerin fazla hâkim olamayacağı yeni bir loca kurdu.
Bunları zaten kendisi sürekli çıktığı seminerlerde ve YouTube kanalında anlatıyor.
Afrika’daki ülke liderlerinin de uzun yıllar Fransa locaları üzerinden yönetildiğini, ancak daha sonra siyahilere yönelik Prince Hall localarını Amerikalılar Afrika’da yaydıklarında, liderlerin kontrolünün daha çok Amerika’ya geçtiğini de belirtiyor.
Programlarında Afrika politikasını çok iyi bilen kişileri davet ettiği için olayların arkasında ne olup bittiğini öğrenebiliyoruz.
Gelin Alain Juillet’nin ağzından Kongo–Ruanda probleminin esasını dinleyelim: Tutsi–Hutu kabileleri arasındaki soykırım döneminde (1994) Amerikalılar, o zaman asker olan, bugünkü Ruanda Başkanı olan Paul Kagame tarafını tuttular; Fransız ekolü ise (Fransa, Kanada, Belçika) Hutuları desteklediler.
Soykırım sonrasında Kagame, Uganda'dan Amerikan birlikleri ve Kongo'nun Tutsileri ile Ruanda'ya yürüdü ve ülkeyi ele geçirdiler.
Kagame kuvvetleri, Kongolu muhalif militan Laurent Kabila'ya ( Baba Kabila) yardım ettiler ve Kongo'ya girdiler, ülkenin batısındaki başkent Kinşasa'ya kadar ilerlediler, Kongo başkanı Mbutu'yu devirdiler ve yerine koltuğa Kabila'yı geçirdiler.
Bu dönemde Kagame'nin askerleri, Kongo'ya korunmak için kaçan Hutuları imha ettiler.
Yani soykırım bir tarafta oldu ama sonra diğer tarafta da daha küçük ölçekte oldu bunu hatırlayalım.
Bundan sonra Kagame, Kabila'ya dedi ki: 'seni ben başkanlık koltuğuna oturttum, şimdi geri ödeme zamanı'.
Bunun üzerine kobalt, altın, koltan, nadir elementler gibi Kongo'nun maden yatakları Kagame'ye yani Ruanda'ya bırakıldı.
Kagame de elbette bunların işletmesini, destekçileri olan Amerikan madencilik şirketlerine verdi.
Kagame, 2000 yılında Amerikalılar tarafından Ruanda’nın başkanlık koltuğuna oturtuldu ve kontrolü ele aldı.
Amerikalılar, Frankofon bölgenin ortasına kendi adamlarını koymuş oldular ve Kagame işe Fransa’nın etkisini Ruanda’dan silmek ile başladı.
Ülkenin resmî dili Fransızcadan İngilizceye çevrildi.
Amerikan madencilik şirketleri, Kagame döneminden beri Kongo’nun madenlerini yağmalıyorlar ve Ruanda üzerinden ihracat yapıyorlar.
Kabila'nın oğlunun başkanlık döneminde de oğul Kabila, madenleri geri istedi ama etkili olamadı.
Kongo’nun 2019'dan beri başkanı olan Félix Tshisekedi’nin ise bu işe göz yumması mümkün değildi ve 'artık yeter' dedi.
Savaşın şiddeti arttı.
Félix’e göre Kagame bir hırsız ve hayduttur.
Félix, ülkesinin doğusunun ve madenlerin güvenliğini sağlamaya çalıştı ancak Kagame devreye M23 örgütünü soktu ve bu örgüt, bölgede etnik destek tabanını da kullanarak terör estiregeldi.
Kongo’nun ordusu düzensiz kabile yapısından dolayı zayıf kaldı.
Diğer tarafta ise düzenli, eğitim ve donanımı yüksek seviyede olan Ruanda ordusu ve destekledikleri M23 etkili oldu.
Mevcut katliamların dehşet seviyesi akıl almaz boyutlardadır.
Ukrayna cephesinden çok daha fazla insan öldü; Ukrayna’da yaşananlar bu bölgedeki katliamların yanında gülmece kalır.
BM buraya asker gönderdi ama askerlerin katliamları durdurma konusunda hiç faydası olmadı çünkü arka planda çatışan çıkarlar vardı.
Amerikan maden firmalarının bu kadar para kazandıkları ortamda barışı destekleme yönünde bir çıkarı yoktu.
Peki bugün ne değişti de Kongo ve Ruanda arasında barış çalışmaları başladı?
NİHAYET BARIŞ DÖNEMİ GÖRÜŞMELERİ Değişen olay Trump’ın başkanlığı oldu.
Önceki Amerikan başkanları Amerikan maden şirketlerinin hırsızlığını destekliyorlardı, Trump ise 'artık bu katliamlar durmalı bir çözüm bulunmalı' dedi. 'Ruanda gibi madeni, minerali olmayan ülkenin Afrika'nın maden ve mineral ihracat şampiyonu olması normal değildir' dedi.
Ülkeler ile görüşmeler ve pazarlıklar yapıldı; Kagame ve Félix’i Beyaz Saray’a getirdi ve el sıkıştırdı, imzalar attırdı.
Bu yapılan barış anlaşmasının bugün pek ise yaramadığını ve çatışmaların bölgede devam ettiğini görmekteyiz.
Kongo muazzam büyük ve zengin bir ülke.
Maden ve nadir mineral rezervleri Brezilya’dan dahi yüksektir.
Kongo’da hayat bir gün normalleşebilirse, yolsuzluk aşılabilirse, ülkenin hızla zenginleştiğini ve Afrika’nın en zengin ülkesi hâline geldiğini göreceğiz.
Amerikalılar da bunu görüyorlar ve buna göre hazırlık yapıyorlar.
Alain Juillet’nin açıklamaları özet ile böyle.Peki Türkiye bu bölgede ulusal çıkarlarını ilerletmek için nasıl politikalar izleyebilir?
POLİTİKA ÖNERİLERİ 1.
Tutsi ve Hutu’lar başta olmak üzere bölgede etnik çatışma ve katliamlara izin verilmemelidir.
Sürdürülebilir barış tohumlarının ekilmesi için Türk hariciyesi daha fazla inisiyatif almalı ve bölgedeki varlığını güçlendirmelidir. 2.
Kongo Başkanı Félix doğru işler yapıyor gibi görünüyor; Félix’in başkanlığına ve Kongo’ya daha fazla destek olmak uygun olabilir. 3.
İki Kongo’nun arasında Kongo Nehri var demiştik.
Brazzaville ve Kinşasa işte bu nehir kıyısında karşılıklı duran başkent şehirler.
Beşiktaş ve Üsküdar gibi karşılıklı bakan başkentler olarak düşünebiliriz.
Ülkelerinin en büyük ve kalabalık şehirleri; aralarında önemli ticaret var ama köprü yok.
Yıllardır olan bir köprü projesi var, sürekli erteleniyor; finansmanın büyük kısmı bulundu, küçük bir kısım kaldı.
Türkiye bu işe el atıp o iki başkenti bağlayan köprüyü yapmayı değerlendirebilir. 4.
Kongo’nun en az bu köprü kadar önemli diğer projesi ise liman ihtiyacı.
Kongo malum çok büyük bir ülke ama kolonyal geçmişten ötürü Atlantik Okyanusu’na daracık bir kanaldan çıkış yapabiliyor.
Bir derin deniz limanı ihtiyaçları var ve Banana şehrindeki limanın büyütülmesi işini BAE firması DP Port ve Portekiz mühendislik firması üstlenmiş durumdalar.
Bu projenin de bazı sorunları olduğu biliniyor.
Türkiye bu projeye ortak olabilir veya projeyi devralmayı değerlendirebilir.
BAE’nin Orta Doğu’da hangi ülkeler ile askerî ve stratejik iş birliği içinde olduğunu herhalde herkes görüyordur.
Buna rağmen hem Türkiye–Irak/Basra Körfezi’nde yapılan Kalkınma Yolu Projesi'nin liman işini BAE’ye verdik hem de dünyada bu derece stratejik limanları almasına izin veriliyor.
Bu işlerin sonunun nereye çıkacağını hariciyemiz göremiyor olabilir mi?Lafın tamamı Aydınlık okuruna söylenmez ama misafir okurlar için yine de belirtelim: Liman işletmesini vermek demek, o limandan gelen geçen yüklerin miktarı, fiyatı, alıcısı, satıcısı; uyuşturucu ve silah dâhil her türlü yasal veya yasa dışı ticaretin ve bilginin kontrolünü bırakmak demektir.
O limanlardan dünyanın farklı limanlarına giden yük ve konteynerler içinde nükleer tipte olanlar dâhil her türlü kumpas kurulabilir.
Limanlar ekonomik istihbarat merkezleridir. 5.
Kongo ve bölgede ortak konuşulan dil Fransızcadır.
Türkiye bu bölgede çıkarlarını ilerletmek için daha fazla Fransızca konuşan diplomat ve özel sektör personelini sahaya sürebilmelidir.
Türkiye’deki Fransızca eğitim veren liseler ve üniversitelerden yılda 1000 civarı kalifiye personel yetişmektedir.
Bunları özel sektörde kullanmak yerine daha çok devlette kullanmayı değerlendirmeliyiz.
Fransa’da yaşayan ve küçülen 65 milyon nüfus değil önemli olan; önemli olan 350 milyonluk Fransızca konuşan ve büyük bölümü Afrika’da olan nüfustur.
Bu ülkelerin nüfus büyümesi ve ekonomik büyüme hızı yüksektir.
Fırsatlar ve yeni istihdam buralarda oluşuyor.
Türkiye her sene yetiştirdiği 1000 civarı Fransızca bilen personelinin tamamına yakınını bu bölgelere aktarabilir ve bu işin büyük faydasını görebilir. 6.
Türkiye, Afrika'nın Frankofon ülkelerindeki etkisini artırmak için Galatasaray Üniversitesi başta olmak üzere İstanbul merkezli konferans ve toplantılar düzenleyebilir.
Bu ülkeler Fransa'nın kucağından kalkmaya çalışıyorlar; onlara sömürge dili dahi olsa kendi dillerinde yardımcı olmalıyız.
Gerekiyorsa Galatasaray Üniversitesi’nin Fransa ile yaptığı protokol iptal edilerek üniversite tam olarak Türkiye kontrolüne geçirilebilir (GS Lisesi gibi).
Zaten Fransa’nın gönderdiği hocalar, tek tük istisnalar dışında beş para eden tipler değil. 7.
Kongo’nun Belçika sömürgesinden kurtulmasında önemli rolü olan ve Belçikalı para askerlerin dahil olduğu savaş suçları kapsamında işkence ile öldürülen; bugün sadece Kongo’da değil bütün Afrika’da sömürgeciliğe karşı bir halk kahramanı olan Patrice Lumumba’nın adının yaşatılması için Türkiye bazı etkinlikler düzenleyebilir.
İsmi bazı caddelere, meydanlara, üniversitelerdeki konferans salonlarına verilebilir; heykeli dikilebilir, öldürüldüğü gün anılabilir.
Lumumba’nın mirası bugün Afrika’nın birleşmesi, kalkınması için ortak bir sembol ve yarın daha da büyük bir isim olarak anılacaktır. 8.
Zambiya sınırındaki Lubumbashi şehrinin havalimanını yenileyip büyütmek, THY’yi buraya uçurmak ve şehirde konsolosluk açmak uygun olabilir. 9.
THY’nin tatil şirketi olan THY Holidays’in önceliklerine göre zaman içinde Kongo’da oteller açması ve paket turları pazarlaması uygun olabilir. 10.
Yarım milyonu Avrupa’da olmak üzere 5 milyon civarında Kongolu diasporası olduğu biliniyor.
Muhtemelen önümüzdeki yıllarda Avrupa’da yaşayan Kongolu sayısı hızla artacak.
Bunların çoğu Belçika ve Fransa’da yaşıyor.
Türkiye, Kongo ile ilişkilerini geliştirdikçe Fransa ve Belçika’daki Kongolu diasporası üzerinden Avrupa içindeki siyasi etkisinin de artmasını beklemeliyiz. 11.
Doğu Kongo’daki çatışma ve katliam bölgelerine TRT ve Anadolu Ajansı başta olmak üzere Türkiye menşeli medya ve gazeteci ekiplerinin gönderilmesi; katliamların dünya medyasına sunulması, bölgede barışın zorlanması ve ilgili maden şirketlerinin ifşa olması açısından uygun olabilir. 12.
Türkiye’nin yerli helikopterlerinden Gökbeylerden bir tanesini Kinşasa’da THY’ye tahsis etmek ve Brazzaville ile helikopter yolcu taşımacılığı başlatmak uygun olabilir.
Malum, THY’nin Brazzaville’e uçuşu yok; böylece o ihtiyaç da giderilir. 13.
Kongo Nehri binlerce kilometrelik mavna/nehir taşımacılığına uygundur ve adeta ülkenin otoyolu gibidir.
Türkiye’nin bölgede nehir araçları tasarlayıp üretecek, bakım ve tamir işlerini yapacak bir tersane kurması ülkenin kalkınmasını ve yoksulluğun azalmasını hızlandırabilir, Türkiye’nin bölge ticaretindeki ağırlığını artırabilir. 14.
Kongo’dan Türkiye futbol ligine oyuncuların transferi, iki ülke halklarının yakınlaşması için uygun olabilir. 15.
Kongo Nehri sayesinde ülkenin hidroelektrik potansiyeli muazzamdır; tüm potansiyel kullanılırsa bütün Afrika kıtasına yetecek enerjiyi üretebilir.
Bu konuda yatırım yapılması uygun olabilir.
Benzer şekilde ülkenin tarım potansiyeli de tam kapasite devreye alınırsa üretim bütün Afrika’yı doyuracak seviyededir. 16.
Türk vatandaşlarının Kongo vizesi alması biraz zahmetlidir.
Başvurunun e-Devlet üzerinden bir iki tık ile yapılabilmesinin sağlanması uygun olur.
Aynı zorluğun olduğu tüm ülkeler için benzer uygulamanın devreye alınması uygun olur. 17.
Kongo’nun madenlerinin komşuları tarafından illegal şekilde çalınıp ihraç edilememesi için Birleşmiş Milletler ve DTÖ nezdinde kararların alınması uygun olabilir.
Tüm maden ve doğal zenginlik ticaretinin resmî ihracat kapsamına alınması uygun olur.
Kaçakçılık ile temin edilmiş minerallerin kullanıldığı elektronik aygıt üreticilerine karşı hukuki yaptırımlar başlatılması uygun olabilir.
Félix Tshisekedi bu konuda Apple firmasını işaret etmekte. 18.
Milletimiz, Kongo, Ruanda dahil önemli jeostratejik problemleri, ülkelerdeki resmi temsilcisi olan diplomatlarından öğrenemiyor.
Misal ABD'nin Türkiye veya İngiltere'de görev yapan elçileri yerli ve yabancı basına demeçler veriyorlar ve nasıl konuşmaları gerektiği konusunda sürekli kendi amirlerinden izin almıyorlar.
Bizimkilerin de yeni dünya düzeninin gerektirdiği şekilde bu konuda daha fazla medya görünürlüğü sağlamaları uygun olabilir.
Diplomatlarımıza daha çok güvenmeli ve inisiyatif vermeliyiz.
Dışişleri bakanımız bir ara ülke grupları bazında atanacak diplomatlardan bahsetmişti ama bunlar da pek ortada yoklar maalesef.