Haber Detayı

Tarihi terminalin ışıkla yazılan hikâyesi
Dünya+ dunya.com
12/12/2025 00:00 (2 hafta önce)

Tarihi terminalin ışıkla yazılan hikâyesi

New York’tan Şangay’a dünyanın farklı şehirlerinde mimari, teknoloji ve tarihsel mirası birleştiren işleriyle öne çıkan Grimanesa Amorós, eski liman terminali Peninsula Hotel’deki iki yerleştirmesiyle İstanbul’a yeni bir hikaye bırakıyor.

Meltem KERRARmeltemkerrar@gmail.comPeru asıllı Amerikalı sanat­çı Grimanesa Amorós, Kara­köy’deki The Peninsula Hotel için yaptığı iki ışık yerleştirmesiyle İs­tanbul’da.

The Peninsula Hotels’in dünyanın farklı noktalarında 2019 yılından bu yana devam eden ‘Art in Resonance’ programı dahilinde İstanbul için özel olarak tasarla­nan işler “Passage” ve “Maritime” adlarını taşıyor.

Daha önce The Peninsula New York’un yanı sıra Köln’deki Ludwig Museum ve Şan­ghay’daki Central Academy of Fine Arts gibi prestijli kurumlarda işleri sergilenen Amorós, İstanbul için tasarladığı bu iki çalışmayı “A Wa­ve of Time” başlığı altında bir ara­ya getirmiş.

İlk enstalasyon, otelin tarihi saat kulesinde sergileniyor. 1910’lu yıllarda kruvaziyerleri­nin uğrak noktası olan otelin tarihi yolcu terminali binasında konum­lanan yerleştirme insan hareketi­nin ritimlerini çağrıştıran dina­mik bir yol haritası çizerek ayrı­lıkların ve kavuşmaların yaşandığı mekana geçmişten bugüne el sallı­yor.

Sanatçının “Maritime” adını verdiği ikinci enstalasyonu, asılı duran bir gemiyi andıran heykelsi formuyla lobide yer alıyor.

Otelin bulunduğu lokasyonun köklü de­nizcilik geçmişine şiirsel bir selam niteliğindeki çalışma, izleyenleri deniz yolculuklarının kurduğu fi­ziksel, kültürel ve içsel bağlar üze­rine düşünmeye çağırıyor.Amorós’un işleri, tarih, teknoloji ve mimarinin kesişim noktasında şekilleniyor.

Sanatçı video, ışık ve elektronik bileşenleri içeren anıt­sal yerleştirmeler yaratırken izle­yiciyi çevresiyle duygusal bir bağ kurmaya davet ediyor.

Teknolojiyi sanatının merkezi değil, anlatısını destekleyen bir ifade aracı olarak gören Amorós, sanat yolculuğu­nu “bilinmeyenle süregelen bir ro­mantizm” olarak tanımlıyor.

Şeh­re yeni bir anı katan bu iki iş, aralık sonuna kadar The Peninsula Ho­tel’de.

Sanatçıyla İstanbul deneyi­mini konuştuk.Dünyanın farklı yerlerinde işlerinizin ortak ilham nokta­sı kültürel miras olmuş.

Roma/ Bizans/Osmanlı/Türk sente­ziyle yaşayan İstanbul’da bu çok kültürlü geçmişle nasıl bir ilişki kurdunuz? “Passage” ve “Maritime” meka­na özgü işler.

Bir zamanlar liman terminali olan Peninsula İstanbul, kendi içinde mekanların ve insan­ların kesişen hikayelerini barındı­rıyor zaten.

Bu büyük ölçekli yer­leştirmeleri yaratırken her zaman doğadan ve bulunduğum ülkenin özünden besleniyorum.

Bunu ya­parken de kendi kültürel mirasım­la ilişkilendirmeyi ve sanat eserini hem toplulukla hem de bireysel iz­leyiciyle buluşturmayı seviyorum.

Buradaki “A Wave of Time” serisi suyla kurduğum güçlü bağdan ve zaman kavramından yola çıkıyor.

Aynı zamanda bir kentin ve tarihi­nin üzerindeki kalıcı zaman etki­sinden de ilham alıyor.Peninsula İstanbul’da yer alan iki çalışmanızın üretim sü­recinden söz eder misiniz?

Ta­rihi Yarımada’ya bakan bir nok­tada bir yerleştirme yapmanın sizi zorlayan yanları oldu mu?

Her yerleştirme benzersiz be­nim için.

Zorluk değil, yaratıcı ol­ma fırsatları olarak görüyorum as­lında onları.

Bu ölçekte işler üre­tirken ekip çalışması çok önemli.

Kurulum ekibinin bu eseri hayata geçirme konusundaki heyecanı sü­reci kolaylaştırdı benim için.

Hatta içlerinden biri kızıyla birlikte va­purda giderken işi uzaktan gördük­lerini ve kızının “Vay, şuna bak!” diyerek heyecanlandığını anlattı.

O da “Baban bunun bir parçasıy­dı,” diye cevap vermiş.

Bunu büyük bir gururla anlattı.

Ben eserlerimi insanlar arasında bir paylaşım ya­ratmak için üretiyorum; bu yüzden onun tepkisi ve kurduğu bağ benim için çok değerliydi.

Çünkü amacım ışığı paylaşmak!Işığı ana malzeme olarak kul­landığınız işlerinizle şehirle­rin hafızasında yeni hatıralar bırakıyorsunuz.

İstanbul’a bı­raktığınız hatıranın farkı ne?

Elbette her deneyim farklı, hiçbir eser birbirinin aynısı değil.

Çalış­malarım benim için birer çocuk gi­bi, onlara her şeyimi veririm.

Süre­cin bütünü ve bu eserlerin insanla­ra dokunduğunu görmek benim en önemli tatmin noktam.

Sanat, bir konuşma başlatmak, insanları dü­şündürmek ve ışığı paylaşmak için­dir.

İstanbul’da geçirdiğim zamanı ve “Passage” ve “Maritime”ın ken­tin iki yakasındaki insanlarla kur­duğu bağı asla unutmayacağım.

İlgili Sitenin Haberleri