Haber Detayı

Toprak Ana’nın sofrası ve insan hakları I A. Nedim Atilla yazdı
Gastroda odatv.com
09/12/2025 09:50 (2 hafta önce)

Toprak Ana’nın sofrası ve insan hakları I A. Nedim Atilla yazdı

Toprak Ana Günü ile İnsan Hakları Günü aynı tarihe denk geliyor. Çünkü gıda adil değilse yaşam da adil değildir; tohumun özgürlüğü olmadan insanın özgürlüğü korunamaz.

Yarın 10 Aralık… Takvimlerde basit bir gün gibi durur ama aslında insanlığın vicdanına iki ayrı yerden dokunan bir kavşaktır.

Bir yanda 1948’de kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin yıldönümü, diğer yanda Slow Food hareketinin tüm dünyada kutladığı Terra Madre Day, yani Toprak Ana Günü.Bütün dünya 10 Aralık’ta insan haklarını konuşurken, Slow Food aynı gün Toprak Ana’nın haklarını da gündeme taşıyor.

Çünkü biliyoruz ki; Toprak kirlenirse, insanın beslenme hakkı da kirlenir.

Tohum yok olursa, kültür de yok olur.

Gıda adil değilse, yaşam da adil değildir.

Biyolojik çeşitlilik tahrip edilirse, insanlığın geleceği de tahrip olur.Dolayısıyla Terra Madre Day, İnsan Hakları Günü’nün güçlü bir müttefikidir.

Birincisi hukuka işaret ederken, ikincisi o hukukun yaşamsal temelini oluşturan gıda sistemine işaret eder.Aslında birbirinden uzak görünen iki kavram, insan hakları ve gastronomi.

Ama gelin görün ki, ikisinin tam ortasında bir hak var; yaşam hakkı.İnsan Hakları Bildirisi’nin 25. maddesi, her insanın “yeterli gıdaya erişme hakkı” olduğunu söyler.

Kağıt üzerinde gayet net bir cümle… Ama bugün hâlâ milyonlarca insanın boş bir tabağın kenarında beklediği, tarımın iklim kriziyle mücadele ederken toprağın nefes alamadığı bir dünyada, o madde her yıl yeniden sınanıyor.İşte Slow Food tam burada ortaya çıkıyor.

Terra Madre Day, her 10 Aralık’ta dünyanın dört bir yanında aynı şeyi hatırlatıyor: Gıda bir lüks değildir; bir kimlik meselesidir, bir onur meselesidir, bir insan hakkıdır.

Üstelik sadece sofraya gelen lokmayla ilgili değil; o lokmayı yetiştiren çiftçinin emeğiyle, tohumun özgürlüğüyle, toprağın sağlığıyla, bir kasabanın belleğiyle ilgili.İNSAN ONURU İLE TOPRAK ONURU ARASINDAKİ İNCE BAĞİnsan hakları, her bireyin onurlu bir yaşam sürme hakkını temel alır.

Oysa onurlu bir yaşam; temiz suya, sağlıklı gıdaya, sürdürülebilir bir çevreye ve kültürel çeşitliliğe erişimi de zorunlu kılar.

Terra Madre yaklaşımı, bu kavramları somutlaştırır.

Kimliğimizi oluşturan yerel ürünlerin korunması, küçük üreticilerin emeğinin değer görmesi, tohumların biyolojik çeşitliliğinin sürmesi, gıdanın endüstrinin değil toplumların ortak mirası olması…Bütün bunlar, görünürde bir gastronomi meselesi gibi dursa da, özünde insan haklarının ekolojik ve kültürel boyutudur.Bir düşünün… İnsan onurunu savunmak için önce toprağın onurunu korumak gerekmiyor mu?

Toprağı çoraklaştıran, tohumu tek tipleştiren, çiftçiyi yok sayan bir sistemde insan haklarından nasıl söz edeceğiz?Savaşların, kuraklıkların, dev endüstrilerin arasında sıkışan milyonlarca insan gıdaya ulaşamazken; o 25. maddeyi kaç kez yaşayarak okuyoruz?Dünya hâlâ büyük bir çelişkinin içinde… Gıdanın bol olduğu ülkeler israfla boğuşuyor, kıtlığın olduğu ülkeler ise yardım kuyruklarında.

Bir yanda toprak yorgun, diğer yanda tüketici kör.

Bu yüzden İnsan Hakları Günü ile Terra Madre Day’i aynı gün hatırlamak bence büyük bir tesadüf değil, bir uyarı.Çünkü bir sofranın hakkı, bir insanın hakkıdır.

Bir tohumun özgürlüğü, bir kültürün özgürlüğüdür.

Bir çiftçinin alın teri, bir toplumun onurudur.Bugün Toprak Ana’nın sesiyle İnsan Hakları’nın sesi aynı yerden yükseliyor. “Adalet, sadece mahkeme salonlarında aranmaz.

Bazen bir tarlanın kenarında, bazen bir pazar tezgâhında, bazen de bir köydeki yaşlı bir çiftçinin nasırlı avuçlarında kendini gösterir.”10 Aralık bize her yıl aynı soruyu soruyor: Toprak bozulurken insan hakları nasıl sağlam kalır?Ve Slow Food’un cevabı çok yalın ama çok güçlü: “İyi, temiz ve adil gıda olmadan hiçbir insan hakkı tam değildir.”İşte bu yüzden ben 10 Aralık’ta yalnızca geçmişi değil, soframızı da düşünüyorum.

Çünkü insan hakları, çoğu zaman fark etmediğimiz bir yerden başlıyor: Topraktan.

Toprağa nasıl davranıyorsak, birbirimize de öyle davranıyoruz.Belki de bu iki günü aynı anda kutlamanın anlamı budur.

Hem insanı hem de toprağı koruyan bir dünya hayali… Hem haklarımızı hem tohumlarımızı savunmak… Hem sofrayı hem de vicdanı aynı anda büyütmek…Ve sonunda şunu kabul etmek: İnsan hakları, sofradan başlar.Yemek Kültürü Araştırmacısı ve Yazarı A.

Nedim AtillaOdatv.com

İlgili Sitenin Haberleri