Haber Detayı

9 bin parçayı Berlin’e kaçırdı: Troya’yı yağmalayan defineci: Schliemann
Bahri doğukan şahin aydinlik.com.tr
08/12/2025 00:00 (2 hafta önce)

9 bin parçayı Berlin’e kaçırdı: Troya’yı yağmalayan defineci: Schliemann

9 bin parçayı Berlin’e kaçırdı: Troya’yı yağmalayan defineci: Schliemann

Arkeolog Schliemann'ın Gözünden Homeros ve Troya: Troas'ta Yolculuk 1.

Giriş: Alman arkeolog Heinrich Schliemann, hakkında en çok spekülasyona sahip arkeologların başında geliyor.

Fakat bir de işin öteki yönü var ki, işte o pek çok kişinin, onun yaptığı birçok hatayı görmezden gelmesine sebep oluyor ve hatta saygı duymasına yol açıyor.

Peki nedir Schliemann’ı hem böylesine tartışma oklarının hedefi haline getiren hem de göklere çıkaran şey?

Elbette Homeros'un İlyada'sında geçen antik çağın en büyük savaşının yaşandığı yer olarak anlatılagelen, “Kutsal İlion” şehri olarak da anılan “Troya”yla olan ilişkisidir onun ismini tüm dünyaya duyuran.

Bu “dahi ve deli” bilim insanının hayatına daha yakından bakalım ve sonrasında Homeros’un dünyasına, antik metinlere, Troya Savaşı’na, Troya Antik Kenti’ne, Çanakkale’ye, Anadolu’ya, Yunan mitolojisine, arkeologluk ve defineciliğe ve tüm bunların Heinrich Schliemann’la bağlantılarına geçelim. 2.

Kısaca Schliemann’ın Hayatı: Heinrich Schliemann 1822 yılında, Almanya’da doğdu Heinrich Schliemann.

Hali vakti yerinde olmayan, yoksul bir babanın oğlu olarak yaşama başladı ve küçük yaşlardan itibaren pek çok işte çalıştı.

Çok iyi bir belleğe sahip olduğu söylenen Schliemann, kimi kaynaklara göre 8, kimi kaynaklara göre de 13 dili okuyup yazabilecek bir seviyeye ulaştı.

Bakkal çıraklığıyla başlayıp, gemilerde miçoluk yaptığı iş kariyeri 20 yaşına dek tıpkı ailesi gibi fakirlik içinde geçti. 24 yaşında Rusya’ya gidip kendi şirketini kuran, ardından ABD vatandaşlığı alan ve uzun yıllar iş hayatıyla dolu bir yaşam geçiren Schliemann, artık bir milyonerdir ve klasik iş yaşantısı onu tatmin etmemektedir.

Henüz 7 yaşındayken bir doğum gününde babası tarafından Homeros’un İlyada destanı hediye edilir kendisine.

Sayısız kez okuduğu İlyada ve Odysseia’yi âdeta ezberleyen Schliemann 36 yaşında arkeologluğa soyunur.

Kazanacağı kadar para kazanmıştır, hayallerinin peşinden gitmenin vakti gelmiştir, İlyada’da anlatılan o kadim Troya kentini arayacak ve bulacaktır.

Zira motivasyon kaynağı çok güçlüdür.

Çocukluktan beri süregelen bir düş söz konusudur ve bunu başarmak hayatının nihai hedefi haline gelmiştir. 3.

İlyada ve Coğrafyası Hakkında: Antik çağın en önemli yazarı olmasının yanı sıra, dünya edebiyatının da çok şey borçlu olduğu Homeros’un İlyada destanı, her yönüyle oldukça zengin bir anlatıdır.

Öykü, karakterler ve anlatım teknikleri bakımından hem edebiyatın başlangıç noktalarından birini oluşturur hem de aradan binlerce yıl geçmesine rağmen tartışmasız zirve noktalarından biridir.

Onun kadar güçlü öykü anlatımına sahip yazarlar ender çıkmışsa da neticede hiçbir yazar bir Homeros değildir.

Coğrafi anlamda da çok zengindir İlyada anlatısı.

Homeros’un süslü cümleleri, tanrılar ve insanları bir araya getiren zengin mitolojik anlatımının yanı sıra, bahsettiği bütün yer isimleri gerçektir ve Homeros sonrası tarihçiler tarafından da gerçek oldukları ispatlanmıştır.

Homeros’un bu yerleri görmeden eserlerini oluşturmuş olma ihtimali zayıftır çünkü betimleme gücü, bahsettiği her yeri gezdiğini vurgularcasına etkilidir.

İda Dağı ve Troya da bu yerler arasında şüphesiz en önemli iki noktadır. 4.

Uygarlıkların ve Tanrıların Savaşı: Troya Troya Antik Kenti Antik Yunan uygarlıkları ve Antik Anadolu uygarlıklarını karşı karşıya getiren, on yıldan fazla sürdüğü söylenen büyük bir savaş yaşanıyor Troya’da.

Antik Yunan’da halk ve tanrıların iç içe geçmiş yaşantıları Homeros’un mitolojik anlatımıyla yeniden yaratılıyor ve karşımıza Olimpos’un yüce tanrılarının da müdahil olduğu bir savaş çıkıyor.

Yunan uygarlıklarını ifade etmek için “Akhalar” ifadesini kullanıyor Homeros ve savaşın karşı cephesine ise kutsal İlion şehrinin sakinlerini, Troyalıları yerleştiriyor.

Yüzlerce gemiyle ve Akhilleus, Aias, Odysseus, Agamemnon gibi en büyük kahramanlarıyla denize açılan Yunanlar, karşılarında müthiş bir savunma yapan Troyalıları buluyor.

Yalnızca Troyalılar değil, başta Likya, Pisidya, Karya, Trakya uygarlıkları da dahil olmak üzere, bütün bir Anadolu’ya yayılmış olan halklar ordularıyla Troya’da hazır bekliyor.

Bir beka meselesi haline geliyor savaş, her şey Troya’nın düşmemesi için.

Eğer bu kutsal şehir düşerse, bir devir kapanacaktır çünkü ve hiç kimse bunun gerçekleşmesini istemez.

Belki bir diğer büyük örneğini J.R.R.

Tolkien'in Yüzüklerin Efendisi'nde insanların orklara karşı bir araya gelip omuz omuza çarpıştıkları zaman göreceğimiz ölçütte bir dayanışma görüyoruz Anadolu halkları arasında.

Kim bilir belki de Tolkien’in esin kaynağı da Troya Savaşı’dır? 5.

Troya Kazıları ve Schliemann: Tarih öncesi arkeoloji çalışmalarına ilgi duyan Heinrich Schliemann, kısa bir süre buna yönelik eğitim de alır ve yönünü ilk olarak Yunanistan ve Türkiye’ye çevirir.

Osmanlı’nın hüküm sürdüğü Anadolu’nun Batı Ege kısmı özellikle ilgi alanıdır zira Troya’nın burada olduğu zaten Homeros’un betimlemelerinde yeterince açıktır.

Osmanlı’dan resmi kazı iznini aldıktan sonra Çanakkale bölgesinin Pınarbaşı mevkiini ziyaret eder fakat Schliemann herkesin aksine o güne dek ortaya konan verilere inanmaz ve Troya’nın orada bulunmadığını iddia eder.

Çevreyi bir süre gezer ve yaptığı çıkarımlar sonucu Troya’nın Hisarlık’ta bulunduğu savını ileri sürer.

Bilim ve arkeoloji camiasında bu tezler ilgiyle karşılanır ve Schliemann’ın konuya dair raporları, bilimsel verileri ve makaleleri titizlikle incelenir.

Gerçekten de büyük bir iddia vardır ortada ve paylaşılan veriler ışığında Alman arkeolog Heinrich Schliemann’ın düşüncelerinin hiç de yabana atılacak cinsten olmadığı, bilakis üzerinde durulması gereken çok önemli raporlar olduğu sonucuna varılır.

Nitekim kazılara başlayan Schliemann, bütün dünyaya haklılığını bu kez somut verilerle açıklar.

Artık Troya’nın Hisarlık’ta olduğuna dair hiçbir şüphe kalmamıştır. 6.

Antik Metinlerin Işığında Troya ve Çevresi Heinrich Schliemann yolculuğa çıktığında elinde elbette İlyada vardı ve rehberi Homeros’tu.

Canı sıkıldığında okumak için yanına Odysseia’yi de almış olabilir pekâlâ.

Homeros eserlerine ek olarak elbette bölgeye dair tarih ve coğrafya alanındaki önemli yazarların çok önemli eserleri de ona eşlik etmişti.

Roma İmparatorluk çağında yaşamış olan büyük antik tarihçi Strabon’un birçok ciltten oluşan devasa yapıtı "Coğrafya"nın Anadolu bölümlerinden oluşan “Antik Anadolu Coğrafyası” birincil kaynağıydı bu macerasever arkeoloğun.

Strabon öncesinde yaşayan ve dünyada yazılan ilk tarih kitabı olma özelliğini de taşıyan “Tarih”in yazarı Herodotos da bir diğer yol arkadaşıdır.

Gaius Plinius Secundus, Thukydides gibi diğer antik tarih yazarlarının kimi eserlerinden de faydalanan Schliemann’ın hedefine giden yolda önünde büyük bir engel kalmamıştır.

Osmanlı hükümetinden aldığı izin ve yanına verilen resmi korumalarla birlikte yola düşmenin vakti gelmiştir.

Çanakkale’nin yolları bu kez çok önemli bir misafire ev sahipliği yapacaktır çünkü Türkiye’yi ziyaret eden hayalperest Heinrich Schliemann’ın amacı büyük bir hazineyi ortaya çıkarmaktır: Troya'yı. 7.

Troya Kazıları ve Kente Açılan Yarık: Yazının buraya kadarki kısmında yaptığı her şeyi objektif bir gözle değerlendirip Schliemann’a hak ettiği değeri ve övgüleri sıraladım.

Keşiflerine ek olarak, hatalarıyla da gündeme gelen ve telafisi olmayan sonuçlara yol açan amatör bir arkeolog olduğunu da yine ortaya çıkarılan bilgiler ışığında gündeme getirmek gerekiyor.

Nisan 1870’te Troya kazılarına başlar Heinrich Schliemann, kısa bir süre sonra ise üst üste tam 7 kent tabakasıyla karşılaşır.

Bu arkeoloji dünyası için şok etkisi yaratacak bir bilgidir.

Kimilerine göre arkeolojinin babası olarak adlandırılan Alman arkeoloğun keşifleri devam etmektedir ve Troya’nın tarihi genişlemektedir.

Schliemann, her ne kadar kısa bir dönem arkeologluk eğitimi almışsa da işi sahada öğrendiği için profesyonel bir bakış açısına sahip değildir.

Sırayla isimlendirdiği kentlerden Homeros’un anlattığı Priamos’un Troya’sının “Troya II” olduğuna karar verir ve çalışmalarını o yönde yoğunlaştırır.

Bu da haliyle diğer kent tabakalarını önemsememesine ve geri dönüşü olmayan zararlar vermesine yol açar.

Bugün Troya Antik Kenti’ni ziyaret eden herkesin rahatlıkla görebileceği dev bir yarık mevcuttur ve bunun müsebbibi Schliemann’dan başkası değildir. 8.

Osmanlı Hükümetinin Vurdumduymazlığı ve Schliemann’ın Hırsızlığı Schliemann’dan bahsederken mutlaka değinilmesi gereken konulardan biri ise şüphesiz yaptığı hırsızlıktır.

Bu kelimenin daha hafifletilmiş bir hali bulunmadığı için, ne kadar ağır gözükürse gözüksün bu şekilde kullanmak gereklidir zira eğip bükmeye gerek yok, yaptığı net olarak hırsızlıktır.

İlyada’da karşımıza çıkan Kral Priamos, yiğit Troyalı savaşçı Hektor’un babasıdır.

Kutsal şehrin yöneticisi olan zengin krala ait olduğu düşünülen “Priamos’un Hazinesi”ni Heinrich Schliemann’ın bulduğu söylenir genelde.

Elbette elimizde, hazinenin Priamos’a ait olduğuna dair net bir kanıt yoktur.

Belki de farklı bir Troya katmanında bulunan ve farklı kişilere ait bir hazinedir.

Fakat öyle ya da böyle, kimi kaynaklara göre tam 9 bin parça eser ve hazineyi Heinrich Schliemann usul usul yurt dışına kaçırmıştır.

Berlin’e götüren ve zenginliğine zenginlik katan arkeolog hakkında, durumun ortaya çıkmasının ardından Osmanlı hükümeti tarafından uluslararası camiada dava açılmıştır.

Schliemann kazılarına devam ederken Osmanlı hükümetinin umursamaz davranması, Troya’nın öneminin farkında olmayan siyasilerin bir suçudur elbette.

Herhangi bir denetim olmadığı için elini kolunu sallaya sallaya binlerce parça Anadolu toprakları dışına taşınmıştır fakat buna bir alt başlıkta değineceğim.

Osmanlı hükümeti davayı kazanır ve Schliemann’ın kaçırdığı hazinenin yalnızca küçük bir bölümü geri getirilir.

Buna ek olarak Schliemann da 1000 altın cezaya çarptırılır.

Bu ceza ona çok küçük bir miktar gelmiş olacak ki, hemen öder ve kurtulur.

Çünkü ileride yeniden Troya’ya gelme düşüncesi vardır ve Osmanlı ile iyi geçinmesi gerekmektedir. 9.

Priamos’un Hazinesi Şimdi Nerede?: Heinrich Schliemann, ilk etapta doğal olarak kendi ülkesine taşır hazineleri ve antik kentten çıkardığı parçaları.

Berlin Müzesi’nin 1880’de koruma altına aldığı hazineye, 2.

Dünya Savaşı sırasında Rusya tarafından el konulur ve Rusya’ya götürülür.

Uzun bir süre kayıp olduğu düşünülen hazine, Soğuk Savaş sonrası dönemde yeniden ortaya çıkar ve günümüzde adını ünlü Rus yazar Aleksandr Puşkin'den alan ve Moskova'da bulunan Puşkin Müzesi’nde sergilenmektedir. 10.

Defineciliğin Arkeologluğa Verdiği Zarar Üzerine: Yukarıda bahsettiğim hırsızlık durumu aslında Troya ile sınırlı değildir, Ksanthos, Knidos, Assos, Pergamon, Efes, Aspendos, Olympos, Side, Perge, Termessos başta olmak üzere, Anadolu sınırları içinde bulunan daha onlarca antik kentin yağmalanması ve değerli eserlerin yurt dışındaki müzelere taşınması can yakıyor elbette.

Arkeologluk gibi bir meslek henüz doğmamışken ve tüm dünyada resmi bir hüviyete bürünmemişken, bunun adı definecilikti ve Schliemann’ın yaptığı da definecilik oynamaktır.

Üstelik mesleğine rağmen bunu gerçekleştirmiş, hem mesleğine hem Türk halkı ve hükümetine hem de dünya kültür mirasına ihanet etmiştir.

Tarih, Troya’yı bulmasını altın harflerle yazdığı gibi, kente verdiği zararı ve soygunculuğunu da yazmıştır ve ikisi de hiçbir zaman unutulmayacaktır. 11.

Troya’ya Yeniden Dönüş: 1878-1879 yıllarında yeniden döner Schliemann Türkiye’ye.

Alman etnolog ve müzeci Rudolf Virchow’un da desteğiyle yeniden kazı çalışmalarına başlar.

Aralıklarla devam eden bu çalışmalar 1989 yılına dek sürer.

Burada bir parantez açıp, 1868 yılında Odysseus'un maceralarının anlatıldığı Odysseia destanında karşımıza çıkan "İthaka"ya gittiğini de belirtmek gerek.

Adada Odysseus'un sarayını arama çalışmaları sonuçsuz kalır ve bundan sonra yolunu Troya'ya çevirir.

Çanakkale’nin merkezinden Hisarlık’ta bulunan Troya’ya geçen Schliemann, buradan Kestanbol’a, Baba’ya, Babakale’ye, Assos’a, Papazlı’ya devam eder.

Ardından sırayla Altınoluk, Edremit, İda, Gargaros, Evciler, Büyükpınarbaşı ve Dalyan’a uğrar.

Yanında, Osmanlı hükümetinin kendisine tayin ettiği güvenlikler vardır ve yolda ise birçok yerel rehber kendisine eşlik eder.

Gittiği her yerde değerli sikkeleri pazarlık yapmadan alması, zenginliğinin bir belirtisi olmasının yanı sıra, Türk ve Rum halklarının konu hakkındaki bilgisizliğini de göstermektedir.

Değerinin yüzlerce kat altına satın aldığı sikkeler, Schliemann’ın servetine servet katar ve bu zengin adam, “eğlenceli” arkeoloji yolculuğuna devam eder. 12.

Dönemin Rum ve Türk Halklarına Schliemann'ın Gözünden Bakmak:  Schliemann'ın yıllarca süren kazı çalışmaları elbette yöre halklarıyla içli dışlı olmasına yol açmıştır.

Kazılarda yerel halk da çalışmıştır.

Türk ve Rum halklarının iç içe yaşadığı köy ve kent merkezlerinden geçen arkeolog, iki halkın arasının açık olduğunu belirtir ve özellikle Rum halkının Yunanistan'a olan bağlılığından ve Türk düşmanlığından bahseder.

Hatta öyle ki, Türkler için kutsal olarak addedilen leylek kuşunun Rumlar tarafından hor görüldüğünü ve asla yerleşim yerlerine yakın yerlere yuva yapmalarına izin vermediklerini aktarır.

Dönemin yaşantısına dair oldukça değerli bilgilerdir bunlar. 13.

Schlimann'ın Ortaya Koyduğu Eserler ve Çalışmalar Hakkında: Yine bu geziler esnasında birçok antik kentin varlığını tespit eder ve gerek gezi notlarında gerekse de yazdığı makalelerde bunları dünya kamuoyuyla paylaşır.

Başta İlyada, Homeros ve Troya olmak üzere, birçok coğrafi bölge, antik kent ve kazı çalışmaları hakkında deneme, makale, gezi notu ve kitap yayımlayan Schliemann’ın “Troas'ta Yolculuk” kitabı da aralarında en özel olanlardan biri şüphesiz. 2014’te İlhan Pınar çevirisiyle Say Yayınları tarafından yayımlanan Troas’ta Yolculuk kitabına ek olarak, İletişim Yayınları 2017’de “Kahramanlar Çağının İzinde” isimli bir kitap hazırlayarak Türk okurlarla buluşturur.

Kitabı derleyen kişi Hulki Demirel’dir. 14.

Son Söz: Özetle, zenginliğini ve arkasındaki siyasi gücü kullanarak defineci bakış açısıyla arkeologluğa soyunan ve ilk etapta amatörken zamanla profesyonel bir hale geldiğini söylemek mümkün Alman arkeolog Heinrich Schliemann’ın.

Bilimsel olmayan yöntemlerle başladığı kazı yaşamında Troya’ya çok fazla zarar verse de Troya Antik Kenti’nin gerçek yerini saptamış olması onu unutulmaz kılacak unsurlardan en önemlisi olarak akıllarda kalacaktır.

Mesleğe adım attığı yıllarda arkeologluğun dünyada emekleme aşamasında olan bir meslek olduğunu da ifade etmek gerekir.

Bu açıdan büyük bir öncüdür kendisi.

Yanlışlarıyla doğrularıyla bu dünyadan bir Heinrich Schliemann geçti.

Kendisi şu anda Atina Birinci Mezarlığı’nda, klasik bir Helen tapınağı gibi görülen mozolesinde yatmaktadır.

Henüz hayattayken bu vasiyette bulunan Schliemann, hayranı olduğu Yunan uygarlığının merkezinde sonsuz uykusuna devam etmektedir.

Keyifli okumalar dilerim.

İlgili Sitenin Haberleri