Haber Detayı

Maksat kadınları aşağılamak... Nazım Hikmet böyle bir kabalık yapmaz
Hürrem elmasçı odatv.com
07/12/2025 13:39 (2 hafta önce)

Maksat kadınları aşağılamak... Nazım Hikmet böyle bir kabalık yapmaz

Hürrem Elmasçı yazdı....

Çocuklar, bir önceki yazımı okuyanlar bilir, Safiye Ayla hakkında ortaya atılan bir deli saçmasının bugüne kadar nasıl geldiğini, meselenin aslının ne olduğunu anlattım.Hani şu "Safiye Ayla o kadar çirkindi ki, Atatürk ‘perde arkasından söyle kızım’ derdi” hurafesinden bahsediyorum.Anlattım hiçbir ciddi kaynakta geçmediğini, asıl gayelerinin Atatürk ile sanatçılar arasındaki ilişkileri magazinleştirme olduğunu yazdım.Eh tabii bir de kadınlara kötü davranıldığı algısı oluşturulmaya çabalandığı aşikar…Safiye Ayla’yı yazdıktan sonra aklıma bir isim daha geldi -ki onu da çok tatsız bir hurafe ile yad eder pek çok kişi…Şimdi size bir de Deniz Kızı Eftalya’dan bahsedeceğim:Hem onu hem de Nazım Hikmet’i yaftaladıkları o meşhur hikayeyle başlayayım…“Atatürk’ün İstanbul’da bulunduğu bir gece Nazım Hikmet’in adı geçer… Gazi, “Bu şair kimselere benzemiyor” diyerek Nazım’ın şiirlerini kendi ağzından dinlemek istediğini söyler ve derhal masaya getirilmesini emreder.

Saatler gece yarısını çoktan geçmiştir.

Anadolu yakasında oturmakta olan Nazım’ın kapısı Kadıköy Polis Merkezi’nden gelen memurlar tarafından çalınır.Pijamalarıyla kapıyı açan Nazım, polisleri karşısında görünce önce korkuya kapılır ancak meseleyi öğrenince bu korku yerini kızgınlığa bırakır.

Kapıya gelen polisler Hikmet’e, Gazi’nin kendisini şiirlerini dinlemek için Dolmabahçe Sarayı’na davet ettiğini ve onu götürmek için geldiklerini söylerler.

Nazım bütün nezaketiyle Mustafa Kemal’in davetini ileten memurlara “Paşa’ya benden selam söyleyin.

Ben Eftalya değilim.

Bu saatte masasına beni değil Deniz Kızı Eftalya’yı çağırsın” diyerek teklifi reddeder.Atatürk de, şairin bu tavrı karşısında “Aferin çocuğa, şair dediğin işte böyle olmalı” der…”Bakın çocuklar böyle bir şey hiç yaşanmadı… Bulunduğum meclislerde bu bahis geçtiğinde muhakkak izah ettim, lakin hangi birine yetişeyim…Hatta Mehmed Kemal’in “Denemeler Elemeler” kitabında olayın aslı Nazım Hikmet’in ağzından aktarılıyor, okusalar görecekler…Nazım, diz ağrıları için Yalova kaplıcalarında bulunduğu sırada Atatürk’ün de geldiğini anlatır.

Paşanın kendisini masasına çağırdığını aktaran Nazım şöyle devam eder:Yerimden kımıldamaksızın adamın yüzüne baktım.

Şimşek çakmışçasına şunu düşündüm: Beni Atatürk’ün masasında görenler olursa çevremde uzun yıllar doğan devrimci efsane bir duman gibi dağılacaktı.

Nâzım da Atatürk’e teslim oldu, diyeceklerdi.

Böyle düşünerek yavere:– Kardeşim, dedim.

Paşa Hazretleri’nin masasına çağrılmak benim için büyük bir onurdur.

Ne yazık ki bacaklarımdaki siyatik öyle sıkıştırmaya başladı ki inlemeden şuradan şuraya gidecek hâl kalmadı.

Lütfen söyleyin, beni bağışlasınlar”Nereden buldular, nasıl uydurdular hiç aklım ermiyor…Daha evvel de yazdığım gibi, bariz bir çamur atma, kara propaganda değil de ne!Ne Atatürk böyle davranır, ne de Nazım Hikmet böyle bir şey söyler.

Düpedüz karalama, kadınları aşağılama, dönemin kültürünü yoz gösterme gayreti.Atatürk’ün hem Safiye Ayla’nın hem de Eftalya’nın sesini pek beğendiği doğru.

Lakin bahsi edildiği gibi tavırlar hep uydurma…Eftalya’yı da tanımıyorlar ki…DENİZ KIZI ADININ HİKAYESİAsıl adı Anastasia Georgiadou olan Eftalya 1891 senesinde İstanbul’da doğdu.

Babası Yorgi jandarmaydı, ailece müziği pek severlerdi.

Bu nedenle eş dost meclislerinde daha küçüklükten şarkı söylerken buldu kendini Anastasia… 13 yaşına geldiğinde saz çalmayı da öğrendi, hepten musiki icra eder oldu.Bu ziyafetlerin mehtap zamanına denk gelenlerinde sandalla denize açılır, burada icra ederdi sanatını.

O vakitler ahbapları takmıştı ‘Deniz kızı Eftalya’ adını ona, kendisi de pek sevdi, öyle devam etti.Kulaktan kulağa ziyadesiyle yayılan şöhret ona davetler getirdi, Galata'da, Kadıköy, Moda, Kalamış, Galata, Harbiye, Beyoğlu’nda bulunan bahçeli mekânlar, gazinolar ve sahnelerde hususi olarak Eftalya’yı dinlemeye geliyordu insanlar.Bir röportajında ‘umum karşısında söylemeye 1929’da başladım’ diyor, 18 yaşındaymış yani… Ondan bir sene evvel de ilk kaydını yapmış, aynı demecinde geçiyor bu detay da…Eftalya’nın sesi de epey kudretliydi çocuklar, iki oktavı aşardı.

Mikrofonsuz okurdu çoğu eseri.

Eşi Sadi Işılay ile çok kayıtlar yaptı, hatta hüzzam makamındaki “İnan inan ey gözüm” çok kişinin unutamadığı fevkalade bir çalışma…Eftalya ve Sadi IşılayAtatürk, Eftalya’yı beğenerek dinlemekte ve takdir ederdi çocuklar.1930 senesinde Melek Sineması’nda gösterilen Türkçe sözlü ve şarkılı ilk filmde Denizkızı Eftalya Hanım’ın sesi vardı.

Bir başka filmde Tanburi Refik’in şarkılarıyla izleyici karşısına çıktı.

Sonra “Leblebici Horhor” filminin yıldızı olarak izleyicinin karşısına çıktı Eftalya…Yardım konserlerinin de aranan yüzüydü, Çocuk Esirgeme’nin o dönemki adıyla Hilal-i Ahmer -siz Kızılay olarak bilirsiniz- konserle ve yardım etkinliklerinde canıgönülden görev aldı.Gelgelelim gencecikken, 45 yaşındayken hastalandı, bir daha da iyi olamadı, 3 sene sonra, 50 yaşını göremeden vefat etti…Velhasıl çocuklar ben yine aynı hususları tekrar edeceğim, Safiye Ayla yahut Deniz Kızı Eftalya’nın başına o dönem gelen ve etkisi taaa günümüze gelen kara propagandalara hala başvuranlar var.

Çamur at izi kalsın mantığı, aman diyeyim… Siz siz olun öyle her duyduğunuza hemen inanmayın…Haydi, öptüm gözlerinizden…Hürrem ElmasçıOdatv.com

İlgili Sitenin Haberleri