Haber Detayı
‘Maskeler bizi bazen korur, bazen de gerçek benliğimizden uzaklaştırır’
Uzman klinik psikolog Yasemin Meriç Kazdal yeni kitabı ‘Maskeler ve Aynalar’da acıdan korunmak için geliştirdiğimiz savunma mekanizmalarının hayatımızı nasıl şekillendirdiğini anlatıyor: “Maskeleri çok öven bir çağda yaşıyoruz.”
İlk kitabı ‘Sakin Ebeveyn’le ‘içimizdeki çocuk’ tarafımıza dokunmaya çalıştığını belirten uzman klinik psikolog Yasemin Meriç Kazdal bu kez yetişkinlerin bilinçdışı tercihlerine ışık tutuyor.
Yeni kitabı ‘Maskeler ve Aynalar’, Kazdal’ın bugüne kadar edindiği deneyimlerin ışığında hem teorik hem de insan hikâyeleriyle örülü bir anlatıya sahip.
Acıdan korunmak için geliştirdiğimiz savunma mekanizmalarını maske olarak tabir ediyor ve sayıları gittikçe artan, çıkarmaktan çekinir hale geldiğimiz maskelerimizi bir kenara bırakıp herkesi kendi aynasına bakmaya davet ediyor. ◊ İlk kitabınız ‘Sakin Ebeveyn’den sonra ‘Maskeler ve Aynalar’ı yazma motivasyonunuz ne oldu?‘Sakin Ebeveyn’in aslında dokunduğu yer, bizim içimizdeki çocuk tarafımızdı.
Öğrendiğimiz ilişki dinamiklerini yetişkin hayatımızda hem çocuklarımıza hem arkadaş-iş ve duygusal ilişkilerimize nasıl yansıttığımızı anlatabilmek adına o kitabı yazmıştım.
Bu defa da yetişkin halimizde seçimlerimizi yönlendiren savunma mekanizmalarımızı görelim, fark edelim istedim.◊ Savunma mekanizması derken neyi kastediyorsunuz?Bilinçli tarafta olmayan bir şeyden bahsediyoruz savunma mekanizmaları deyince.
İnsanın kendisini korumak için taktığı duygusal zırhları diye açıklıyorum. ‘Maskeler ve Aynalar’da savunma mekanizmalarını hem teorik olarak çok karmaşık olmayan bir dille hem de yaşanmış hikâyeler üzerinden anlattım.◊ Neye sebep oluyor bu bilinçdışı savunma mekanizmaları?Hayatımda bir sürü tercihim, davranışım, tepkilerim var.
Fakat bunların tamamı bilinçli olarak tercih ettiğim şeyler değil.
Arka planda çok da farkında olmadığım bazı süreçler olabilir.
İşte orada bilinçdışı dediğimiz bir yer var.
O alan tercihleri etkiliyor.
İnsanın gölge tarafı var ve onu da biz kendimiz diye düşünüyoruz. “Bu benim işte” diye savunduğumuz şeylerin aslında tamamı biz olmayabilir.◊ Bu savunma mekanizmaları niye var?Savunma mekanizmalarının ana işlevi insanın acıdan kaçmasına yardımcı olmak.
Bize acı veren duygu ve düşüncelerle sürekli yaşarsak bu çok zor olur.
İnsan canlısı bütün diğer memelilerden farklı olarak öleceğini bilerek yaşıyor ve bu ağır bir şey.
Savunma mekanizmasıyla bu bilgiyi bastırıyoruz.
Yani bizi hem koruyucu hem de engelleyici bir tarafı var.
Kitapta bunun koruyucu doğasını anlatıyorum ve buna maske diyorum.◊ Bu maskeler aslında bizi kırılmaktan mı koruyor?
Bir insan gün içinde kaç farklı maske takabilir?
Bu maskeleri ne kadar kullandığımız çok önemli çünkü seçimlerimizi ve ilişkilerimizi direkt etkiliyor.
Sabah evden çıkarken giyinmek, makyaj yapmak gibi ihtiyaçlar olabilir.
Ama eğer evde de onları çıkarmaya tamam değilsem, aynada gördüğüm kendi gerçekliğim beni rahatsız ediyorsa, denge bozulmuş demektir.
Son yıllarda çok sık gözlemlediğim bir şey bu: İnsanlar kullandıkları savunma mekanizmalarını benlikleri gibi algılamaya başlıyor.‘DAHA SIKI TUTUNUYORUZ’ ◊ Maskeleri çıkarmaya çekinmemizin altında yatan, bu çağla alakalı bir şeyler olabilir mi?Bence en önemli sebeplerinden biri bu.
O maskeleri çok öven, maskelerin göze sokulduğu bir çağda yaşıyoruz.
Sosyal medya buna çok çanak tutuyor.
O maskelerle sevildiğimize inanmaya başladık.
Bu çağ çok görünür olmayı ve oradan aldığımız suni ödüller vaat ediyor.
Biz de maskelere daha sıkı tutunuyoruz.◊ Bu ara kimle konuşsak, eski sevgilisi ya da ailesinden birileri narsist.
Kimdir bunlar?Narsistik kişilik bozukluğu dediğimiz ve tanı olarak koyabileceğimiz bir kişilik bozukluğu var.
Ama toplumda daha çok kullanılan aslında narsistik savunma.
Bu da bir savunma mekanizması.
Bazen benlik algımız, egomuz sarsılır ve sarsıldığı zaman da onu dengeye çıkarabilmek için narsistik savunma mekanizması dediğimiz şeyleri kullanırız.
Daha iyi hissetmek adına kendimizi överiz, kendimizi daha güçlü, daha güzel, daha akıllı, daha başarılı görmeye çalışırız.
Bu da aslında bir noktaya kadar gerekli, ihtiyaç duyduğumuz bir şey.
Ama günümüzde bunu dengesiz kullanan kişiler çok; ‘Ben, ben, ben’ diyor.
Böyle olunca da, sanki bir tanıymışçasına, insanlar “Benim eşim narsist” deyip çıkıyor işin içinden.
Bence son dönemde başımıza sıkıntı açan şeylerden biri bu, her şeyi bir tanımla açıklamaya çalışıyoruz.
Şahıs kendini çok beğenen biri olabilir, narsist olmak zorunda değil.‘KENDİNE TEŞHİS KOYMA’ ◊ Herkesin ADHD’si var mesela bir de değil mi?Evet, herkesin, özellikle bütün çocukların ADHD’si (dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu) var sözde.
Duyusal hassasiyetler inanılmaz falan.
Yani bunlardan uzak durmak gerektiğini düşünüyorum.
Hatta ben birçok danışanımı buralardan bilfiil kendim uzaklaştırıyorum.
Tanımlama!
Kendine böyle bir teşhis koyma.
Başkasının koymasına da izin verme.
Çünkü bir süre sonra buna hizmet edecek şekilde davranmaya başlıyorsun.◊ Ne yapalım öyleyse?
Birileri teşhis koyacaksa işin uzmanları koysun.
Ama uzmanlar da çok hızlı koymasın.
İnsan canlısı bu kadar kolay tanı konabilecek basit bir canlı değil.
Bence önümüze bakalım.
Nasıl daha iyisi olabilir?
Olamıyorsa bu halimizle kimseye ve kendimize zarar vermeden nasıl yaşayabiliriz?
Ona bakalım. ‘DENGE ŞAŞTIYSA, DENGEYİ SEN KURACAKSIN’ ◊ Anne-baba travmaları, geçmişin tüm sorumluluğunu ebeveynlere yıkma haline ne diyorsunuz?Aslında bu da bir savunma mekanizması. ‘Sakin Ebeveyn’de maruz kaldığımız ebeveynlik yaklaşımlarını, bugünkü ilişkilerimizi nasıl etkileyebileceğini anlattım.
Ama hep şunu vurguladım: Biz bir topraksak, orada bir şeyler yeşeriyorsa, zaman zaman fırtına çıkabilir, kuraklık olabilir.
Ama biz yine de yeşerebiliriz. “Ben artık bir daha açamam” diyemeyiz.
Bu yaklaşım umutsuz ve sorumluluk almayan bir yaklaşım.
Yaralıysak, o yaraları iyileştirebiliriz.
Merhem elimizde artık.
Yetişkin olmak demek çocukluğumuzdan kopmak değil; içimizdeki küçük çocuk ara ara ağlayabilir.
Yetişkin olan, o çocuğu sakinleştirebilen kişidir.◊ Her şey travma mıdır?Kesinlikle hayır.
Her şey travma değil.
Ayrıca travma o kadar kötü bir şey de değildir.
Köklerimiz önemli ama dallarımız, meyvelerimiz de var.
Kendimize bakalım, sorumluluk alalım. ‘Maskeler ve Aynalar’ “Sorumluluk al” diyen bir kitap aslında.
Duygularının, davranışlarının kaynağını anla ve sorumluluğunu al.
Denge şaştıysa, dengeyi sen kuracaksın.
Aynaya bak.
Gördüğünden her zaman hoşlanmayabilirsin ama sorun değil.
Günün sonunda o sensin.
Her zaman ‘Oh be!
Ne şahane bir Yasemin.
Her haliyle güzel’ demek zorunda değilim.
Yasemin’i kabul etmek ve daha güzel hale getirebilir miyim diye bakmak, getiremezsem de ‘Tamam, bu da benim yani’ diyebilmek önemli.