Haber Detayı
Brüksel’deki DEİK İŞ Zirvesi bize neler anlatıyor?
Geçtiğimiz günlerde DEİK tarafından Brüksel’de Avrupa Birliği-Türkiye İş Zirvesi adıyla toplantı gerçekleşti. Zirvede birbirinden farklı konuklar kendi alanlarında Türkiye’nin AB ve NATO ilişkilerine dair çeşitli saptamalarda bulundu.
Türk basını ise zirveye “Türkiye-AB” yakınlaşması açısından mercek tutmaya çalıştı.
Zirvede konuşulan önemli konuları kısa alıntılarla değerlendirmeye çalışacağız.
AB Dış ilişkiler Ofisi Genel Müdür Yardımcısı Gabriel Munuera Vinals konuşmasında Türkiye’nin Rusya-Ukrayna savaşında hayati bir önem taşıdığını belirterek mevcut angajmanın sıklıkla sürdürülmesi gerektiğini vurguladı.
Suriye ve Gazze’de yeni fırsatlar doğduğunu söyleyen Vinals, Türkiye’nin AB için aday ülke, bir ortak, bir müttefik olarak Türkiye ile temel etkileşim alanları olduğunu belirtmeyi de unutmadı.
Geçtiğimiz günlerde Zelenski ziyaretini de göz önünde bulundurduğumuzda AB’nin bir kulağının Türkiye’de olduğu bir kez daha anlaşıldı.
Avrupa Havacılık, Güvenlik ve Savunma Sanayii Birliği (ASD) Genel Sekreteri Camille Grand da Rus ekonomisinin bir savaş ekonomisine dönüştüğünü belirterek “Dürüst olalım.
Türk savunma sanayisi, son derece hızlı gelişen, çok aktif olan ve öncelik taşıyan bir durumda..
Dolayısıyla bunu da hesaba katmamız gerekiyor.
Bugünkü tablo, 10 yıl önceki ya da 20 yıl öncekiyle aynı değil.
NATO bağlamında hepimiz bu konuda daha fazla sorumluluk üstlenmeliyiz ve bunun için Türkiye’ye ihtiyacımız var” diyerek Türkiye’nin büyüyen savunma sanayisine vurgu yaptı.
İHTİMAMIN SEBEBİ DEİK’in düzenlediği zirvede elbette gündemin merkezinde Türkiye olacaktı.
Fakat bu ihtimamın altında Trump’ın NATO savunma harcamalarını AB ülkelerine pay etme girişimiyle alakalı olduğunu da görmezden gelemeyiz.
Trump’ın NATO’yu açıktan eleştirmesi Avrupalı liderleri rahatsız etmişti.
Eleştiri tonunun da yüksek olması elbette bilinçli bir tercih.
Türkiye’nin savunma sanayindeki atakları ve bölgesel konumu NATO üyesi ülkelerin iştahını kabarttığı da bir gerçek.
Kitabın ortasından konuşursak Batı kulübü gerek ticari gerek askeri boyutlarıyla Türkiye’yi, yakında Rusya uzakta Çin’den gelecek olası saldırılar için tampon olma görevini üstlenmesini istiyor.
Savunma sanayi alanındaki iş birliklerini havuç olarak uzatarak, Türkiye’nin stratejik müttefikleriyle karşı karşıya gelmesini sağlamayı hedefliyor.
Zirvede Türkiye'nin NATO nezdinde Daimi Temsilcisi Büyükelçi Basat Öztürk’ün konuşması bazı eleştirileri içeriyordu.
Öztürk konuşmasında ittifak içinde ittifak olamayacağını belirterek Avrupa müttefiklerinin AB üyesi olup olmaları fark etmeksizin ve Kuzey Amerikalı müttefiklerin bir araya geldiği yapının kıtanın güvenliği açısından belirleyici olduğunu belirtti.
Bu anlamda büyükelçi, AB üyesi NATO ülkelerinin farklı ittifak arayışlarına yöneldiğini teslim etmiş oldu.
Öztürk, “Avrupalı müttefiklerin aynı temelde muamele görmeyeceği, 500 milyon insan için ayrı bir Avrupa savunma birliği şeklinde ittifak oluşturmak mantıklı değil.
Dolayısıyla hiçbirimiz diğerimizden daha değerli değiliz.
Hepimiz değerliyiz.
Birlikte olmalıyız.
Birlikte kalmalı, birlikte dayanmalıyız.
Aksi halde, bölünürsek zayıflarız.
Bölünürsek başarısız oluruz.
Bölünürsek, aslında kaynak israfı da ortaya çıkar.” diyerek güvenlik şemsiyesinin AB ülkelerini kapsamasına dair adımları eleştirdi.
Büyükelçi Öztürk “Çünkü güvenlik bölünemez.
NATO ve NATO yapılanması için bir güvenlik seti, bir standartlar bütünü oluşturup ardından başka bir tür güvenlik seti için farklı bir standartlar bütünü oluşturamayız.
Bu derece bir ayrışma vahim sonuçlar doğurur.” dese de dünyada farklı güvenlik arayışlarının olduğu bir gerçek.
Asya’nın büyüyen ticari, ekonomik ve askeri adımları emperyalist batıyı yeni arayışlara ve toplantıda eleştirildiği üzere arayış bunalımına sokuyor.
Batı, Türkiye gibi kendisinden ayrışan ulus devletleri belli bir noktaya kadar çeperinde tutmak istese de onu merkeze yerleştiremiyor.
Stratejik vadede çıkarları çatışıyor, “denge” siyaseti iflasa sürüklüyor.
TÜRKİYE’Yİ YÖNETENLERİN ANLAYAMADIĞI Burada bir hatırlatma yapmakta fayda var.
Henüz 6 ay önce, 26 Mayıs 2025 tarihinde Dedeağaç’ta yapılan NATO tatbikatı namlularını Türkiye’ye doğrultmuştu.
Tatbikatın adı “Anında Müdahale” idi.
Senaryoya göre Yunan Zırhlı Tümeni Meriç Nehrini geçerek sınırın hemen ötesine müdahale edecekti.
AB ve NATO ülkeleri açık açık yine bir NATO üyesi olan Türkiye’ye müdahaleyi kağıt üstüne planlamıştı.
Fakat o planların önümüzdeki dönemde kağıt üzerinde kalmayacağı da bir gerçek.
Görüldüğü gibi emperyalistler ve onun askeri araçları stratejik olarak düşman gördüğü ülkeleri tatbikatta hedef tahtasına koymaktan çekinmiyor.
Fakat Türkiye’nin Batı Asya’da oynadığı rolü de görmezden gelemiyor, onunla taktik işbirlikleri yapmaya çalışarak Türkiye’nin askeri ve ekonomik açıdan oyalamaya devam ediyor.
Daimi temsilci Öztürk’ün DEİK Zirvesinde yaptığı eleştiriler havanda su dövmekten ileriye gidemiyor.
GÜNEŞ ASYA’DAN DOĞUYOR Denge siyaseti denilenerek yürütülen dış politika Türkiye’yi zaman kaybına uğratmakta, potansiyelini ve enerjisini çöken Batı sisteminin içinde harcamaya sebep olmaktadır.
Düşmanla ekonomik-askeri ittifak arayışı, Türkiye’nin dostlarıyla, yani Çin ve Rusya başta olmak üzere İran, Irak, Suriye ve Türki Devletlerle kuracağı ilişkiyi zedelemektedir.
Türkiye’nin enerji ve hammadde ihtiyacını karşılamada başı Rusya ve Çin çekiyor.
Yüzünü AB’ye dönmeye çalışsa da ihtiyaçlarının yönü Asya’da beliriyor.
Şanghay İşbirliği Örgütü gibi üretimin merkezi haline gelerek hegemonya peşinde koşmayan ve karşılıklı kazan ilkesine dayanan ittifaklara dahil olma fırsatını kaçırıyor.
Türkiye, Vatan Partisi’nin yarım yüzyıldan beri ortaya koyduğu, MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin “TRÇ İttifakı” olarak öne sürdüğü programı mı uygulayacak yoksa AB kapısında dilenmeye mi devam edecek, esas soru budur.
Türkiye’nin yakın gelecekteki iktidar denklemi dış politikada dostu ve düşmanı yerli yerine oturtan, iç politikada üretim ve istihdam odaklı ekonomiyi uygulama kararlılığında olan ittifaklardan doğacaktır.