Haber Detayı

Neoliberal paradigmanın çöküşü
Serhat latifoğlu aydinlik.com.tr
31/10/2025 00:00 (1 ay önce)

Neoliberal paradigmanın çöküşü

Neoliberal paradigmanın çöküşü

Son kırk yılda, dünya ekonomisinin hâkim ideolojisi neoliberal ekonomi paradigmasıydı.

Serbest piyasanın kendi kendine denge sağlayacağı, devletin rolünün asgari düzeyde kalması gerektiği ve bireysel çıkarın toplumsal refahla örtüştüğü varsayımları, küresel ekonomi politikalarının temel direklerini oluşturdu.

Ancak 21. yüzyılda arka arkaya gelen büyük krizler – 2008 küresel finans çöküşü, Kovid-19 salgını ve 2020’lerin yüksek enflasyon dönemi – bu doktrinin temel varsayımlarının hatalı olduğunu bir kez daha ortaya koydu.

EN BÜYÜK DOGMA ÇÜRÜTÜLDÜ; ENFLASYON ARZ YÖNLÜ Neoliberal doktrine göre enflasyonun temel nedeni aşırı talep ve genişleyici para politikalarıdır.

Milton Friedman’ın parasalcı yaklaşımına göre “enflasyon her zaman ve her yerde parasal bir olgudur”.

Bu teori, merkez bankalarının bağımsızlığı ve sıkı para politikalarının fiyat istikrarı için yeterli olduğu varsayımına dayanır.

Ancak pandemi sonrası dönemde yaşanan fiyat artışları bu çerçevenin yetersizliğini açıkça göstermiştir.

Daha da çarpıcı olan gerçek şudur; Friedman ölümüne yakın bir tarihte iddia ettiği tezin geçersiz olduğunu itiraf etmişti.

Kovid-19 salgını döneminde tedarik zincirindeki kırılmalar, enerji fiyatlarındaki şoklar ve jeopolitik çatışmalar – özellikle Ukrayna savaşı – enflasyonun temel belirleyicisi olmuştur.

Dolayısıyla fiyat artışları parasal genişlemeden değil, arz yönlü kısıtlamalardan kaynaklanmıştır.

Buna rağmen neoliberal çerçeveye sıkı sıkıya bağlı kalan merkez bankaları, faiz artışlarını tek çözüm olarak benimsemiş; bu ise talebi baskılayarak üretim ve yatırım kapasitesini zayıflatmıştır.

Enflasyonun arz yönlü karakteri göz ardı edildiğinde, ekonomi durgunlukla fiyat istikrarı arasında sıkışır. 2024 sonrasında petrol fiyatlarının düşmesi, lojistik maliyetlerin azalması ve tedarik zincirinin normalleşmesiyle enflasyonun gerilemesi, parasal sıkılaştırmanın değil, arz koşullarının iyileşmesinin belirleyici olduğunu göstermiştir.

Dolayısıyla neoliberal “talep kısıtlamasıyla fiyat istikrarı” reçetesi, günümüzün karmaşık küresel ekonomisinde geçerliliğini yitirmiştir.

DEVLETİN GERİ DÖNÜŞÜ; MÜDAHALE KAÇINILMAZDIR Neoliberal ideoloji, devletin ekonomideki varlığını bir tehdit olarak görmüş; verimlilik ve özgürlüğün ancak devletin geri çekilmesiyle mümkün olacağını savunmuştur.

Fakat son yirmi yıl, bu iddianın tarihsel olarak yanlış olduğunu kanıtlamıştır. 2008 finans krizi, aşırı devlet müdahalesinden değil; denetimsiz finansal spekülasyondan kaynaklanmıştır.

Krizin etkilerini sınırlayan ise yine devletlerin uyguladığı devasa kurtarma paketleri olmuştur.

Benzer şekilde Kovid-19 salgını döneminde de ekonomiyi ayakta tutan şey özel sektörün değil, kamu otoritesinin hızlı ve kapsamlı müdahalesidir.

Aşı üretiminden doğrudan gelir desteklerine, kredi genişlemesinden stratejik malzeme üretimine kadar her alanda devlet belirleyici rol üstlenmiştir.

Bu süreç, piyasanın “kendiliğinden denge” kurma yeteneğinin bir şehir efsanesi olduğunu göstermiştir.

Günümüzde enerji güvenliği, gıda arzı ve iklim krizi gibi yapısal sorunlar, yalnızca kamu planlamasıyla yönetilebilir hale gelmiştir.

ABD’nin “Inflation Reduction Act” ve AB’nin “Yeşil Dönüşüm Stratejisi”, neoliberal dönemin tersine, devlet güdümlü sanayi politikalarının geri dönüşünü simgelemektedir.

RASYONEL İNSAN VARSAYIMININ ÇÖKÜŞÜ Neoliberal ekonomi, Homo economicus modeline dayanır: bireylerin tam bilgiye sahip olduğu, her zaman rasyonel davrandığı ve çıkarlarını en üst düzeye çıkarmaya çalıştığı varsayılır.

Ancak davranışsal iktisat ve psikoloji literatürü, bu modelin ampirik temelden yoksun olduğunu göstermiştir.

İnsanlar kayıptan kaçınma, kısa vadeli çıkarları abartma ve sürü psikolojisi gibi irrasyonel eğilimler gösterirler. 2008 konut balonu ve krizi, bireysel rasyonalitenin değil, kitlesel irrasyonelliğin bir sonucudur.

Bu nedenle neoliberal teorinin önerdiği “piyasanın her zaman en verimli sonucu ürettiği” varsayımı çökmüştür.

Gerçek ekonomik davranış, psikolojik, sosyal ve kurumsal faktörlerle şekillenir.

Politika yapıcıların karmaşık insan doğasını dikkate almadan yalnızca matematiksel modellere dayanması, hem öngörü hem de sonuç açısından yıkıcı hatalara yol açmaktadır.

AŞIRI FİNANSALLAŞMA NEOLİBERAL EKONOMİLERİ BATIRDI 1980’lerden itibaren neoliberal reformlar, üretim ekonomisini ikinci plana iterek finansal sektörün olağanüstü büyümesine yol açmıştır.

Kârın üretimden değil, spekülasyondan elde edildiği bir yapı ortaya çıkmıştır.

Bu süreç, gelir dağılımını bozmuş, reel yatırımları geriletmiş ve ekonomik kırılganlığı artırmıştır.

Finansal piyasalar, kısa vadeli kazanç hedefleriyle reel ekonominin uzun vadeli gereksinimlerini gölgelemeye başlamıştır.

Sonuçta üretim yatırımlarının payı azalmış, emek gelirleri gerilemiş ve ekonomik istikrarsızlık kalıcı hale gelmiştir.

Finansallaşmanın yarattığı bu dengesizlik, neoliberal sistemin kendi içinde sürdürülemez olduğunu göstermektedir.

SERBEST PİYASA EFSANESİNİN ÇÖKÜŞÜ Neoliberalizm, serbest piyasanın ekonomik özgürlüğün garantisi olduğu iddiasını taşımıştır.

Ancak uygulamada serbest piyasa, tam rekabetin değil; büyük şirketlerin ve sermaye gruplarının çıkarlarının korunduğu bir alan haline gelmiştir.

Deregülasyon, eşit fırsatları artırmamış; tersine, piyasa gücünün birkaç küresel şirketin elinde toplanmasına yol açmıştır.Teknoloji devleri, finans kurumları ve enerji kartelleri, serbest piyasa kisvesi altında oligopoller oluşturmuştur.

Bu durum, gelir dağılımını bozmuş, eşitsizliği derinleştirmiştir.

Dolayısıyla neoliberalizmin vaat ettiği “özgürlük”, güçlülerin sınırsız serbestliği anlamına gelmiş; toplumun geri kalanı için ekonomik bağımlılık doğurmuştur.

YENİ PARADİGMA; GÜÇ ÜRETİM VE PLANLAMADA Neoliberal paradigma, günümüzün ekonomik, sosyal ve ekolojik sorunlarını çözme kapasitesini kaybetmiştir.

Artık ekonomi politikalarının temel ekseni, devletin yeniden düzenleyici ve planlayıcı rolünü üstlendiği; üretim, istihdam ve gelir adaletini merkeze alan bir yaklaşıma kaymaktadır.

Ekonomik istikrar, yalnızca parasalcı fiyat istikrarıyla değil; üretim kapasitesinin, planlamayla, teknolojik yeniliğin ve toplumsal refahın güçlendirilmesiyle sağlanabilir.

Neoliberalizmin çözülüşü, aynı zamanda devletin ve toplumun ekonomi üzerindeki yeniden tanımlanan rolünü gündeme getirmektedir.

Bu nedenle geleceğin ekonomik düzeni, piyasanın değil; toplumun önceliklerine göre şekillenmektedir.

Kaynakça; - Stiglitz, J. (2019).

People, Power, and Profits.

W.

W.

Norton. - Rodrik, D. (2011).

The Globalization Paradox.

Oxford University Press. - Mazzucato, M. (2018).

The Value of Everything.

Penguin. - Krugman, P. (2022). “Inflation Isn’t Just About Demand.” The New York Times. - Piketty, T. (2014).

Capital in the Twenty-First Century.

Harvard University Press.

İlgili Sitenin Haberleri