Haber Detayı
ABD’nin gözü TDT’de
ABD’nin gözü TDT’de
Kuruluşundan itibaren, bir bölgesel örgüt olarak büyük ivme kazanan Türk Devletleri Teşkilatı, küresel ölçekteki cepheleşmede dikkatle izlenen bir kuruluş haline geliyor. 2009 yılında Türk Dili Konuşan Ülkeler Konseyi (Türk Konseyi) adıyla kurulan örgütün dört kurucu üyesi vardı: Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve Türkiye.
Ekim 2019’da Bakü’de gerçekleştirilen 7.
Zirve sırasında Özbekistan, Konsey’e tam üye olarak katıldı.
Macaristan ise Eylül 2018’de Kırgızistan’da düzenlenen 6.
Zirve sırasında gözlemci üye oldu.
Kasım 2021’de İstanbul’da düzenlenen 8.
Zirvede kuruluşun adının Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) olması benimsendi.
Aynı zirvede Türkmenistan gözlemci üye olarak Teşkilat’a katıldı. 2002 yılındaki Semerkant zirvesinde, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC), Teşkilat’ın gözlemci üyesi olarak kabul edildi.
KKTC böylece ilk kez anayasal adıyla (Kıbrıs Türk toplumu adıyla değil) bir uluslararası örgüte katılmış oldu. 2023 yılındaki bir sonraki zirvede ise Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (EİT) Teşkilat nezdinde gözlemci oldu.
Türk Devletleri Teşkilatı adını almasından bu yana, bir kültürel işbirliği platformu kimliğinden ekonomi ağırlıklı stratejik bir bölgesel örgüt yapısına doğru evrilen kuruluşun, henüz yolun başında olsa bile bölgesel ve küresel ölçekte etkisini artırdığı söylenebilir.
ORTA ASYA’YA DÖNEN ANTENLER Orta Asya bölgesi, Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra başlayan ve bugün de devam eden küresel ölçekteki güç mücadelesinde en önemli yoğunlaşma alanlarından birini oluşturuyor. 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından, o zamanki Türkiye yönetimlerinin de katkısıyla, yeraltı zenginliğine sahip olan Orta Asya bölgesine ABD büyük bir atak yapmıştı.
Sovyetler Birliği’nden ayrılan Güney Kafkasya ve Orta Asya bölgesinde, CIA’nın desteğiyle ABD’li petrol şirketlerinin büyük yağması başlamıştı.
Bölge, ABD açısından Çin ve Rusya’yı istikrarsızlaştırmak için önemli bir üs haline getirilmek istendi. 1992’den itibaren Azerbaycan ve Özbekistan başta olmak üzere Orta Asya devletlerinde CIA’nın yönettiği darbe girişimleri sahnelendi, yobaz terör örgütleri beslenip palazlandırıldı.
Bu arada FETÖ, Orta Asya’da CIA’nın en önemli aracı olarak görev yaptı.
Ayrıca Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan’da, ABD merkezli küresel tröstlerin petrol ve doğalgaz imtiyazları için ülkelerin iç işlerine müdahale girişimleri oldu.
ABD, Kafkasya’daki ve Orta Asya’daki cumhuriyetler içinde menfaat ilişkileri üzerinden ağlar oluşturdu.
Ancak, kısa bir bocalama döneminden sonra bu devletler içinde, bazılarında önce, bazılarında daha sonra olmak üzere bu girişimlere karşı mücadele eğilimi galebe çaldı.
Orta Asya devletleri, 1996 yılında Şanghay Beşlisi’nin kurulmasından sonra, ABD’nin bölgeyi istikrarsızlaştırma faaliyetine karşı adım adım Çin ve Rusya ile birlikte mücadele etmeye başladı.
Bu mücadelelerde kazanılan başarılar, 2001 yılında Şanghay İşbirliği Örgütü’nün (ŞİÖ) oluşmasının zemin oldu.
İlk başta Orta Asya eksenli bir örgüt olan Şanghay İşbirliği Örgütü zaman içinde, Belarus’tan, İran’a, Pakistan ve Hindistan’a kadar uzanan geniş Avrasya bölgesini kapsayan ve küresel dengeyi etkileyen belirleyici bir işbirliği örgütüne dönüştü.
Türkiye de 2012’de ŞİÖ’ye Diyalog Ortağı olarak katıldı.
ÇOK KUTUPLU DÜNYADA KESİŞEN ÇIKARLAR Doğal olarak ABD bu gelişmelerden çok rahatsız oldu.
Türkiye’nin Çin ve Rusya ile olan ilişkilerini baltalamaya çalışan ABD, Türkiye üzerinden Orta Asya’da nüfuz kurmak istiyordu.
ABD’deki mahfillerde Türk Devletleri Teşkilatı’na da bu gözle yaklaşıldı. “Acaba TDT vasıtasıyla Türkiye, Rusya, Çin ve İran ile karşı karşıya getirilebilir, Orta Asya Cumhuriyetleri’nin de Rusya ve Çin ile ilişkileri sınırlandırılabilir miydi?” Böylece hem Türkiye’nin hem de Orta Asya Cumhuriyetleri’nin ABD’ye daha fazla mahkum hale gelmesi sağlanabilecekti.
Bu aşamada psikolojik savaş devreye sokuldu.
TDT’nin İran, Rusya ve Çin’e karşı olduğu yönünde bir propaganda esasen Atlantik merkezlerinden yönlendirildi.
Oysa bu süreç boyunca hakim olan eğilim, Türkiye’nin bir yandan Çin, bir yandan Rusya’yla yakınlaşırken aynı zamanda Orta Asya Cumhuriyetleri’yle ilişkilerini de karşılıklı ortak çıkarlar temelinde inşa etmeye yönelmesiydi.
Üstelik TDT’nin temel belgeleri ve ana yönelimi ile ŞİÖ’nünkiler arasında esas olarak bir örtüşme olduğu görülüyor.
Ayrıca, ABD hesabına Rusya ve Çin ile karşı karşıya gelmek hem Türkiye’nin hem de TDT üyesi ülkelerin menfaatine değil.
Bu koşullarda, Azerbaycan’da düzenlenen son Zirve’de alınan TDT+ uygulaması kapsamında hızla harekete geçilmesi, TDT’nin ŞİÖ ve diğer bölgesel örgütler ve bölge ülkeleriyle işbirliğine yönelik somut adımları hayata geçirmesi ABD’nin hesaplarını bozacak en önemli hamle olacaktır.