Haber Detayı

Soner Yalçın'a yanıt var
Güncel odatv.com
27/10/2025 14:19 (2 ay önce)

Soner Yalçın'a yanıt var

Anka Dergisi yazarı Ekin Dağdelen, Soner Yalçın'ın yazısına yanıt yazdı.

Odatv İmtiyaz Sahibi Soner Yalçın'ın 24 Ekim Cuma günü yayımlanan "Cemil Meriç, Nurettin Topçu, Sezai Karakoç, Alev Alatlı...

Sağcı değil solcular" başlıklı yazısı çok konuşuldu.Anka Dergi kurucu ve yazarı Ekin Dağdelen, Yalçın'ın yazısına yanıt niteliğinde bir makale kaleme aldı.

Dağdelen, Yalçın'In kullandığı 'çöl' metaforuyla başladığı yazısında şu ifadeleri kullanıyor:"Soner Yalçın “Cemil Meriç, Nurettin Topçu, Sezai Karakoç, Alev Alatlı...

Sağcı değil solcular” yazısında “çöl” metaforuna sığınıyor.

Yalnızlığın, yoksunluğun, tükenmişliğin simgesi olarak Nietzsche’nin “çöl büyüyor” sözünü hatırlatıyor ama Nietzsche’de çöl bir uyarıydı.

Soner Yalçın’da ise geçmişin yankısı.

Onun “çölü”, fikirlerin değil, figürlerin yitimiyle ilgili: Cemil Meriç’ler, Nurettin Topçu’lar, Sezai Karakoç’lar unutulmuş, o yüzden düşünce kurumuş gibi…Oysa mesele unutulmaktan değil, yeniden üretememekten doğuyor.Türkiye’de düşünce gerçekten de kurudu; ama bu susuzluk, “öğrenme isteğinin kaybından değil, fikir üretiminin piyasalaşmasından” kaynaklanıyor.

Artık bilgi, bir değer değil, bir ürün.

Üniversiteler şirketleşti, yayıncılık sektörü ticarileşti, medya markalaştı.

Düşüncenin kendisi de bir içeriğe dönüştü.

Artık fikirler üretiliyor ve raflara konulup satılıyor.

Artık ideolojiler bile birer meta ve tarz haline getirilmiş durumda.

Artık okuduğumuz kitaplar bile tarz meselesi haline geldi.Aslında bunun nedenini ve çözümünü kuşaklar arası farklılıkları ve benzerliklerini incelesek kolayca çözümleyebiliriz.Bu konuya ilişkin bir örnek vermek istiyorum, sevgili Can Dündar’ın Hayata ve Siyasete Dair kitabının 6. baskısından altını çizdiğim 13. sayfa Körler Çarşısı’nda... yazısından.O reklamı görünce ne kadar üzülmüştüm: Üstte “Bırak Güneş İçeri Girsin” yazıyordu dev puntolarla...

Bu sloganın altında gıcır gıcır bir araba parlıyordu.

Üstü açılabilen, yani güneşi içeri alabilen bir spor araba...İhanet bu diye geçirmiştim içimden.

Koca bir kuşak “Bırak Güneş İçeri Girsin” sloganının ardından kırılara, sokaklara çıkmış, o düş gerçek olsun diye bir ömür tüketmişlerdi.

Eskiden bu sloganın altındaki fotoğraflarda süngülere çiçek bağlayan uzun “saç”lı gençler gülümserdi.

O slogan yüzbinlere, güneşin en ateşli parıldadığı bir uzak baharı hatırlatırdı eskiden…Kimbilir bu kurnazlığı akıl edenler ne çok tebrik alıp, ne çok alkışlanmışlardı.

Sattıkları şeyin, koca bir kuşağın yeni bir dünya özlemi olduğunu farkına varmadan...Gençliğimizin isyan sloganları para ediyor, mal satıyor.Çiçekli basmadan ton reklama “çiçek çocukları” sloganını koysak “68’liler Vakfı’na” para yatırmamız gerekir mi?Bırakalım güneş arabadan içeri girsin mi?…Soner Yalçın, kitabında “Türkiye’de kim sağcı, kim solcu?” diye soruyor.

Ama bu soru artık düşünceyi açmıyor, kapatıyor.

Birini dine yakın bulunca “sağcı”, devleti eleştirince “solcu” sanıyoruz.

Oysa bugün mesele “hangi mahalle” değil, hangi çıkar ilişkisi.

Türkiye’de düşünce kutuplaşmadan değil, sınıfsal sessizlikten boğuluyor.

Geçmişin fikirleriyle bugünün dünyasını anlamaya çalışıyoruz.

Ama bugünün dünyası, geçmişin dünyası değil artık.

Bugün neoliberal çağdayız: İnsan emeğinin bile bir “yatırım aracı” olduğu, özgürlüğün “pazarlama sloganına” dönüştüğü bir çağ.

Bu çağda hâlâ “sağ mı, sol mu?” diye tartışmak, analog bir televizyonla dijital bir yayını izlemeye çalışmak gibi.Bu yüzden çöl, cehaletin değil, ticarileşmiş aklın eseridir başka bir şey değil.Geçmişte fikirler üretildi çünkü o fikirlerin karşısında başka bir dünya vardı: Emekle sermayenin, halkla iktidarın, sınıfla devletin açık bir mücadelesi...

Oysa neoliberalizm tüm bu cepheleri eritti.

Herkesi birey yaptı.

Herkesi rekabetin içine attı.

Artık bir sınıfa değil, bir profile aitiz.

Artık işçi değiliz, serbest çalışanız; artık yurttaş değiliz, müşteriyiz.Hâlâ kimliklerin siperinde, fikirlerin mezar taşlarını parlatıyoruz.

Belki de en büyük cesaret, artık bu eski kelimeleri bırakmak olacak.

Belki de en büyük devrim, bugünün sorunlarını bugünün diliyle konuşmak.Çünkü geçmiş dönemlerin fikirleri başka bir savaşın silahlarıydı.

Bizim savaşımızsa görünmez: ekranların içinde, algoritmaların arasında, verilerin içinde bir savaş bu.Bugün “çöl”den çıkmak istiyorsak, önce o çölü büyüten düzeni konuşmalıyız.

Fikirlerin kurumasına yol açan şey bireylerin ilgisizliği değil, düşünmenin kurumsal zeminlerinin sistematik olarak çökertilmesi.

Düşünce üreten her alan ya piyasaya devredildi ya siyasete.

Geride kalan, parlayan ama su vermeyen bir serap: entelektüel nostalji.Sorun geçmişin düşünürlerini unutmamamız değil; onların ürettiği eleştirel cesareti bugüne taşıyamamamız. “Çölleşme”yi aşmak istiyorsak, o çölü süsleyen seraplara değil, “kuyuyu kimlerin kuruttuğuna” bakmamız gerekiyor"Odatv.com

İlgili Sitenin Haberleri