Haber Detayı

Bu feleğin çemberini kim kıracak?
Hacer haniç tv100.com
02/10/2025 00:03 (2 ay önce)

Bu feleğin çemberini kim kıracak?

"Bilmesi gerekenlerin bilmediğini hissettim.

Biz belediyeye işe aldığımız personelin yüzde 75-80'ini CHP’den aldık.

Bu bakış açısıyla, bu doğrultuda ben hep partime ve sizlere aidiyet göstermeye çalıştım, devam ettim.

Bu manada yine işe aldığımız arkadaşların yüzde 75'i CHP silsilesinden gelme il ve ilçe başkanlığından oraya yönlendirilip gelme ya da onların aracılığı ile gelmedir.

Bunun haricinde aldıklarımız ise kaynakçı almışızdır, lastikçi almışızdır, hidrolikçi almışızdır, vidanjörün arkasında zor şartlarda çalışacak arkadaşlar almışızdır."Bu sözler Giresun Belediye Başkanı Fuat Köse'ye ait.

Aslında sistemin işleyişindeki bozuklukları, çürümüşlüğü çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor.

Üstelik bir belediye başkanının bu tabloyu saklama ihtiyacı duymaması, tam tersine normalleştirmesi ve neredeyse bunu bir lütuf gibi sunması, işin vahametini ortaya koyuyor.

Daha da vahim olan ise şu: Bu sözler üzerine partiden her hangi bir açıklama gelmemesi.

Ne bir özür, ne de bir düzeltme…Türkiye'de liyakat tartışmalarının temel çıkmazı, yetki sahiplerinin sıkça kullandığı "ne yapalım, sistem böyle" argümanı ile özetlenebilir.

Bu ifade, sorunun varlığını kabul etmek gibi görünse de aslında sorumluluğun devredildiği bir rutin, bir kısır döngü halinde ilerler., "sonuna kadar haklısınız" dedikten hemen sonra, “ama ne yapabiliriz, sistem böyle” diyerek boynunu bükmüştü.

Haklılığımı teslim etmesi önemli değildi; esas mesele, elinde değiştirme imkânı olmasına rağmen bunu yapmaya yanaşmamasıydı.Yıllar önce liyakat konusundaki eksiklikleri dile getirdiğim üst düzey bir yetkili bir isme itirazda bulunmuştum.

Hedefim eleştirel bir bakış açısıyla, sistemdeki aksaklıkları çözme olanağını da tartışmaktı.

Konuyu detaylıca konuşurken, "evet, sonuna kadar haklısınız Hacer hanım" dedi.

Ancak sözlerini hemen takip eden cümle şu oldu: "Ne yapabiliriz, sistem böyle."Tartışmanın özü, benim haklı olmam değildi; yetki sahibi kişinin elindeki imkânlara rağmen sistemi değiştirmemeye yanaşmayan, sistemin işleyişine ayak uyduran yaklaşımıydı.

Sistem bozuk olduğu hâlde, var olan mekanizmaları kullanarak düzeltmek yerine, çarklara boyun eğmek ve düzenin devamını kabullenmek, liyakatin önemini hiçe saymaktı.

İşte bu tür tutumlar, kamu kurumlarına duyulan güvenin her geçen gün daha da zedelenmesine zemin oluşturmaktadır.Yani yetki sahiplerinin "sistem böyle" argümanı, sorunu sürdürmek için bir bahanedir.

Bu yaklaşım, hizmet kalitesini düşürür, kamu kurumlarına olan güveni zedeler ve çürümüş sistemin kısır döngüsünü pekiştirir, gençler geleceğe dair umudunu kaybeder onlar için asla önem arz etmiyor.

O gün bunu anlamıştım.

Yapısal hale gelmiş sorunu çözmekten ziyade devam ettirmek üzerine kurulu bir düzen...Düşünün bir belediye başkanının bu tabloyu saklama ihtiyacı duymaması, tam tersine normalleştirmesi, söz konusu partizan kadrolaşmayı neredeyse bir lütuf gibi sunması başlı başına bir skandaldır.

Daha da vahim olan ise şu: Bu sözler üzerine partiden her hangi bir açıklama gelmemesi.

Ne bir özür, ne de bir düzeltme…Genel seçimlerde iktidara, yerel seçimlerde muhalefete ön açan seçmenin refleksi açıktır: Yapılan yanlışları kayda geçer, liyakatsizlik, yolsuzluk ve kayırmacılık gibi konuları terazinin kefesine koyar; hangi parti hata yaparsa, hangi parti liyakati ve adaleti hiçe sayarsa, sandıkta cezalandırılır.Muhalefetin yerel seçimlerde elde ettiği kazanım, seçmenin sandıkta verdiği en net mesajlardan biriydi.

İktidara "yanlışlarını görüyorum" diyen seçmen, muhalefete ise "sana bir şans veriyorum" dedi.

Hem iktidar hem de muhalefet bu mesajı doğru okumuş değil...Muhalefetin yerel seçimlerde aldığı oyların önemli bir kısmı, ideolojik bir bağlılıktan ziyade iktidarı dengeleme ihtiyacından, hizmette adalet, şeffaflık ve liyakat beklentisiyle kaynaklanan emanet oylardır.

Bugün gelinen noktada muhalefet, kendini kanıtlayıp bu kazanımların kalıcı olmasını sağlayacak emanet oylara sahip çıkabilecek bir irade gösteremiyor.

Muhalefet, iktidarı eleştirerek yakaladığı toplumsal desteği, kendi elleriyle tüketiyor...Peki bu feleğin çemberini kim kıracak?Bu sorunun asıl cevabı, öncelikle niyetin var olup olmadığına dayanıyor.

Niyet olmadan hiçbir şey değişmez. "Ne yapalım, sistem böyle" diyerek omuz silkenler, başta değişime engeli koyanlardır.

Çünkü sistem, kendi başına değişmez; onu değiştirecek olan irade, yetki sahiplerinin kararları ve toplumun bu yöndeki baskı ve bilinç seviyesidir.

Dolayısıyla çemberi kıracak olan, sistemin bozukluğunu kabul edip onu değiştirmeye niyet eden iradenin olmasıdır.Bu bağlamda, sadece eleştirmek yetmez; somut adımlar atmak gerekir.

Belediye ve genel olarak kamu yönetiminde şeffaf işe alım süreçleri, objektif kriterler ve liyakat temelli atamalar bir zorunluluktur.

Parti fark etmeksizin, kamu hizmetine dair temel ilke olan eşitlik ve hakkaniyet anlayışı, yönetimlerin gündeminde öncelikli olmalıdır.Sonuç olarak liyakat, kamu kurumlarına duyulan güvenin, demokratik işleyişin ve hizmet kalitesinin temelidir.

CHP'nin eleştirdiği kadrolaşma yöntemlerini bizatihi kendi uygulaması, sistemin ne kadar kırılgan olduğunu ve değişimin artık bir tercih değil zorunluluk hâline geldiğini göstermektedir.Liyakat temelli işe alımların yasal güvenceye kavuşturulması, şeffaf sınav ve mülakat süreçlerinin zorunlu hale getirilmesi, belediyelerden bakanlıklara kadar tüm kurumların hesap verebilir mekanizmalarla donatılması gerekiyor.

Ancak o zaman "sistem böyle" cümlesi bir bahane olmaktan çıkıp, yerini "sistem artık böyle işlemiyor" gerçeğine bırakabilir.Gerçek dönüşüm, siyasi partilerin kendi tabanlarını kollama refleksinden sıyrılıp toplumsal adalet duygusunu öncelemeleriyle mümkündür.

Aksi hâlde, seçmen her seçimde birilerini cezalandırmaya devam edecek; ama o çember, kimsenin kırmaya yanaşmadığı sürece dönmeye devam edecektir. 

İlgili Sitenin Haberleri