Haber Detayı
Bakırhan: Çözüm üreten bir rapor üç şey yapmalı
DEM Parti Eş Genel Başkanı Bakırhan, Meclis’te kurulan komisyonun görevini 'negatif barıştan pozitif barışa geçişin mutfağı' olarak tanımladı ve çözüm üreten bir raporun tanım, takvim ve mekanizma içermesi gerektiğini söyledi.
Artı Gerçek - Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Kürt sorununun çözümü kapsamında başlatılan ve partisinin 'Barış ve Demokratik Toplum' adını verdiği süreç başta olmak üzere 2025 yılında yaşanan gelişmeleri değerlendirdi.
Mezopotamya Ajansı'dan (MA) Mehmet Aslan'ın sorularını yanıtlayan Bakırhan, 2025 yılının demokratik bir yaşam için çaba göstermeyi mümkün kıldığını söyledi.
Bir yılda Abdullah Öcalan'ın 'kararlı adımlarıyla' önemli bir yol alındığını ve silahlı çatışmalara zemin hazırlayabilecek durumların ortadan kaldırılması aşamasının tamamlandığını söyleyen Bakırhan, "Şimdi sıra başta iktidar ve Meclis olmak üzere tüm siyaset kurumunda, sivil toplum mücadelesinde, toplumun barış ve demokrasi talebini güçlü şekilde ifade edecek yol ve yöntemleri bulmasında" dedi. 'YASA DEĞİŞİKLİĞİ GEREKTİRMEYEN ADIMLAR VAR' Bakırhan, iktidarın geçen bir yılda somut bir adım atmamasını ve bu durumun toplumda yarattığı 'güvensizlik' duygusunu ise şu sözlerle değerlendirdi: "Belirgin adımların gecikmesi, görebildiğimiz kadarıyla iki risk alanı üretiyor.
İlki, toplumda doğal olarak "yine mi oyalama?" duygusu gelişiyor; ikincisi ve daha önemlisi de sahada "provokasyon"lara açık alanlar hazırlıyor.
Gecikmeler oldukça barış karşıtlarının sözü artıyor.
Fakat burada şunu belirtmeme müsaade edin: 'Haydi, hemen olsun' durumunu kastetmiyorum.
Böylesi süreçlerde her zaman aralığının ihtiyaç duyduğu adımlar var; onlar gecikirse, sonraya ertelenirse fayda vermiyor.
Bu nedenle sürdürülebilirliğin anahtarı, güveni büyüten küçük jestler veya sözler değil; yasal ve kurumsal garantilerdir, somut adımlardır.
Biz başından beri "olmazsa olmaz" üzerinden gitmedik.
Yasa değişikliği gerektirmeyen birçok düzenleme var.
Kısa vadede yapılabilecekler var ve biz bunlar nefes aldırır dedik.
Mesela kayyım rejiminin bitmesi; ifade, örgütlenme ve siyaset yapma özgürlüğünün sağlanması, yargı güvencesi ve infaz eşitliğinin olması, hasta tutsakların bırakılması.
Aynı şekilde Meclis'in inisiyatif alarak hızlıca ortak rapor üzerinden yasa kısmına geçmesi.
Yine Sayın Öcalan'ın özgür iletişim, özgür çalışma ve özgür yaşam şartlarının olması.
Bunlar ilk etapta hızlıca yapılabilir şeylerdir." BAHÇELİ'NİN 22 EKİM ÇIKIŞI TAKTİKSEL Mİ?
Bakırhan, MHP Genel Başkanı Bahçeli'nin 22 Ekim'deki çıkışı ve söylem değişikiliği ile ilgili 'taktiksel bir çıkış mı? sorusuna şöyle yanıt verdi: "Bazı küresel, bölgesel ve Türkiye dinamiklerinin üst üste binerek, aynı konjonktüre denk gelerek Kürt meselesinde çözümü dayatmasının bir sonucu olarak tavır değişikliğini görüyoruz.
Yaşananları bu çerçeveden incelediğimizde meseleyi bir çözüm iradesi mi, taktik mi ikilemine sıkıştırmadan değerlendirebiliriz." 'CHP BAŞTA OLUMLU GİBİYDİ, İKİNCİ AŞAMADA PATİNAJ YAPMAYA BAŞLADI' Bakırhan, CHP'nin süreçte rolüne dair ise 'sürecin başında olumlu duruyor gibiydi, ikinci aşamada patinaj yaparak başladı' vurgusu yaptı: "CHP, Ekim 2024'te başlayan sürecin ilk aşamasında temkinli bir destek verdi.
Yani ne tam karşı, ne tam içinde...
Sanki bir köprünün ortasında durarak iki yakayı da izleyen bir gözlemci gibiydi.
Özellikle Sayın Özel'in ilk aşamadaki söylem ve katkıları oldukça pozitifti ve hepimizi umutlandırdı. 19 Mart operasyonlarından sonra ise nötr bir belirsizliğe gömüldü.
İlk aşama büyük ölçüde devlet-PKK-Öcalan üçgeninde cereyan ettiği için siyasetin dâhili henüz belirgin değildi.
Ancak süreç ikinci aşamaya geçtiğinde, top artık siyaset kurumunun sahasına yuvarlandı.
Hatanın maliyetinin ağır olacağı bir aşamaya geçtik. '1989 RAPORUNUN BİLE ÇOK GERİSİNE DÜŞTÜLER' CHP, maalesef bu ikinci aşamayı patinaj yaparak başladı.
İmralı komisyonuna üye vermeme kararı ilk kırılma noktasıydı.
Bu, sadece bir 'hayır' değil, tarihi bir tercihti.
Özgür Özel'in kongrede DEM Parti ve Kürtlere yönelik "Stockholm sendromu" söylemi de bir duygu kırılması yarattı.
Sayın Özel'in daha sonra bunu düzelten açıklamalarını tabii ki önemsiyorum.
Üçüncü kırılma noktası maalesef Meclis'e sunulan rapor oldu.
Cumhuriyetin kurucu partisi, aynı zamanda sorunun ortaya çıkışında tarihsel sorumluluğu olan, kendi içinde demokratik eğilimleri barındıran bir partinin daha cesur bir tutum almasını bekliyoruz. 1989'daki raporun bile çok gerisine düşen bir yerde olmak düşündürücüdür. 'SÜREÇ DIŞI KALAN TARİH DIŞI KALIR' 19 Mart operasyonları sonrası CHP'ye yönelik her geçen gün artan operasyonların kendilerini zorladığını biliyorum ve anlıyorum.
Bu, CHP ve tabanı için büyük bir şok oldu.
Belki de ilk defa bu düzeyde sistematik bir baskıya maruz kaldılar.
Ancak burada önemli bir noktayı vurgulamak istiyorum; eğer birileri CHP'yi süreç dışına itmeye çalışıyorsa, demek ki ortada bir oyun var.
CHP bu oyunu görmeli ve daha çok dahil olarak ve inisiyatif alarak boşa çıkarabilir.
Fırtınadan kaçmak değil, fırtınada doğru bir biçimde yelken açmak hayat kurtarır.
Naçizane önerim şudur; CHP, iktidar karşıtlığının süreç karşıtlığına dönüşmemesine dikkat etmeli.
Süreç dışında kalan, tarih dışında kalır.
Tarih dışı kalmak da siyasetin doğasına aykırıdır.
AKP VE MHP'NİN RAPORLARI Bakırhan, AKP ve MHP'nin raporlarının ise 'Kürtleri yok saydığını' söyledi: "MHP'nin raporunda 'Kürtler siyasal varlık olarak yoktur' diyor, Kürtçe eğitimi reddediyor.
Kimlik ve anadilinde eğitim konusunda retçi bir yerde duruyor.
Bunu kabul etmek imkansız.
Bunun yanı sıra MHP raporundaki tarihsel tespitler arasında önemli noktalara parmak basıldığını da görüyoruz.
AKP'nin raporu ise müstakil yasa diyerek geçiş yasasının gerekliliğini teyit etse de geleceğe dönük demokratikleşme ve bütüncül hukuku sağlama hususlarında muğlak bir tutum sergileyerek soru işaretlerinin ortaya çıkmasına neden oluyor. 'ÇÖZÜM ÜRETEN BİR RAPOR ÜÇ ŞEYİ YAPMALI' Herhangi bir rapor esas alınarak sorun tümüyle çözülemez.
Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu, Kürt meselesinin tüm boyutlarıyla çözümü veya Türkiye'nin ilelebet içinde yaşayacağı demokratik bir rejim kurma misyonuna sahip değildi ve böyle anlamlar yüklenmemesi gerekliliğini ifade etmiştik.
Bu komisyon, negatif barıştan pozitif barışa geçişi sağlayacak düzenlemelerin mutfağı olmakla mükelleftir.
Nedir bu?
Geçiş yasasının Meclis Genel Kurulu'na sevki, demokratik entegrasyon anlayışıyla demokratikleşme ve hukukun tesisi-tahkimini sağlayacak adımların atılmasını sağlamaktır.
Bu spesifik çerçeve dışında komisyona, raporlara veya hazırlanacak yasalara anlamlar yüklemek hem haksızlık hem de boşuna beklenti yaratmaktır.
Bu bakımdan durumu şöyle özetleyebilirim; çözüm üreten rapor, üç şeyi aynı anda yapmalı bizce.
Tanım, takvim ve mekanizma koyabilmelidir. 'TÜRKİYE, SURİYE'DE KÜRTLERİ DIŞLAYAN TUTUMUNDAN VAZGEÇMELİ' Türkiye'nin Suriye politikası ve Şam ile SDG arasında imzalanan 10 Mart mutabakatı ile ilgili şunları söyledi: "Mazlum Abdi, entegrasyon sürecine ilişkin olarak taraflar arasında belirli bir uzlaşı zemininin oluştuğunu ifade etti.
Sayın Öcalan’ın sürece sağladığı kolaylaştırıcı katkıya, Türkiye’nin benimseyeceği yapıcı yaklaşıma ve Kuzey ve Doğu Suriye yönetiminin çözüm iradesine Şam’ın uzlaşıya açık bir tutum sergilemesi halinde, Suriye’de yeni bir siyasi sürecin önünü açabilir.
Türkiye’nin bu süreçte ön tıkayıcı değil, ön açık olması herkes için en iyi seçenektir diye düşünüyorum.
Suriye'de çözüm, merkeziyetçi Baas rejiminin restorasyonuyla değil, ademi merkeziyetçi ve çoğulcu bir anayasa ile mümkündür.
Türkiye, Şam ile anlaşırken Kürtleri dışlayan bir tutumdan vazgeçmelidir.
Sayın Öcalan’ın mesajında yer alan 'Türkiye’nin bu süreçte kolaylaştırıcı, yapıcı ve diyaloga açık bir rol üstlenmesi hayati önemdedir' vurgusu Suriye’deki sorunların çözümünde kritik bir noktada duruyor.
Sayın Öcalan’ın mesajı, Suriye’nin kaostan kurtulması için pusulayı göstermiştir. 'ÖCALAN KADIN ÖZGÜRLÜĞÜ VAZGEÇİLMEZ İLKE OLARAK BELİRTİYOR' Kürtlerin, Arapların, Alevilerin ve tüm halkların hak ve güvenlik kaygılarını aynı denklemde buluşturan bir demokratik siyasal model öneriyor; bu da müzakere ve demokratik entegrasyon esaslı çözüm zeminini güçlendiriyor.
Bu demokratik siyasal perspektifin merkezinde kadın özgürlüğü bulunuyor.
Sayın Öcalan kadın özgürlüğünü “demokratik toplumun kurucu ve vazgeçilmez ilkesi” olarak belirtiyor.
Ayrıca 10 Mart Mutabakatına yapılan vurgu, soyut bir temenninin ötesinde somut bir yol haritasıdır: Demokratik entegrasyon fikri, müzakere edilebilir bir ortak yaşam zemini tarif eder." Bakırhan röportajında tüm Türkiye'nin yeni yılını da kutlayarak, "2026 yılının hepimize barış, huzur ve kardeşlik getirmesini, birlikte yaşama irademizin daha da güçlenmesini diliyorum.
Bu topraklarda yaşayan her insanın mutlu, özgür ve eşit olduğu bir yıl olmasını yürekten arzuluyorum" ifadelerini kullandı. (HABER MERKEZİ) *Röportajın tamamı için tıklayınız.