Haber Detayı
Çözüm yollarını tekrar açmanın eşiğindeyiz
CKD Genel Başkanı Prof. Dr. Tülin Oygür, yeni bir yıla girerken özellikle kadınların ve gençlerin sorunlarına çözümü anlattı: Batı sisteminden çıkacağız, Üretim Devrimi’yle bağımsızlaşacak ve güçleneceğiz, milli devletlerle ittifaklar kuracak ve yeni uygarlık yolunu açacağız.
Cumhuriyet Kadınları Derneği (CKD) Genel Başkanı Tülin Oygür, “Milli Kadın Hareketi’ni yükselteceğiz.” dedi.
Oygür’e, ‘Aile Yılı’nda artan uyuşturucu kullanımı, okullarımızda ve toplumda artan şiddet, kumar, yolsuzluk, yoksulluk, eğitimin sorunları karşısında çözümlerini sorduk. “Üretim Devrimi’ni, Üreticilerin Milli İktidarı’nı, Milli Kadın Hareketi’ni yükseltmenin zamanı geldi!” ifadesini kullanan Oygür, şöyle sürdürdü: “Bu söylemle siyasi partilerin, sendikaların, üretim dünyasındaki birliklerin kadın kollarını ziyaret etmeye başladık.
Amacımız Türkiye’yi düze çıkaracak devrimci çözüm programını, siyaset ve üretim dünyasının önder kadınlarına tanıtmak, bu bilinci Milli Kadın Hareketi olarak kadın kitlelerine taşımaktır.” Prof.
Dr.
Oygür, sorularımızı yanıtladı: ÇÖZÜM YOLLARI DEVRİMİMİZDE VAR - 2026 yılına girerken çözüm bekleyen sosyal sorunlarımız neler?
Bir kadın örgütü lideri olarak genel bir değerlendirme yapabilir misiniz?
İçinde bulunduğumuz durum nasıl tanımlanabilir?
Nasıl bir süreç içindeyiz?
Baştan söylemek lazım, küresel sistem çöküşte, yürümüyor.
Küresel sistem şimdi küresel olarak çöküyor.
ABD, AB ülkeleri ekonomik ve buna bağlı sosyal yönden sallanıyorlar; bunu kendi içlerinden ekonomistler, siyasetçiler, düşünce insanları söylüyor, hatta bu gerçeklik kendi resmi belgelerinde de artık yer alıyor.
Dünya ya da insanlık diyelim, birkaç bin zenginin dünyanın iliğini sömürdüğü küresel hegemonyacılığı sırtından atıyor.
Bu, milli devletlerin ve aralarında kurdukları ittifakların güçlenmesiyle gerçekleşiyor.
Şimdi bu emperyalist-kapitalist sistemin efendileri düşünsün!
Biz Türkiye olarak şanslıyız, Osmanlı’dan başlamış ve emperyalizme karşı kazandığımız zaferle doruğa ulaşmış 150 yıllık devrimimiz var.
Aydınlık geleceğimizin bütün çözüm yolları devrimimizde var.
Mustafa Kemal Atatürk’le hayata geçirilen bu yolları tekrar açmanın eşiğindeyiz.
Büyük sorunlarla boğuştuğumuz bu süreç devrimimizin yolunu açıyor, önümüz aydınlık.
TEKER TEKER ÇÖZÜM YOK - Aile Yılı, uyuşturucu kullanımının artması, okullarımızda yaşananlar, akran zorbalığı, işsizlik, kadın cinayetleri, toplumda artan şiddet, eğitimin yapboz tahtasına dönüşmesi, fırsat eşitliğinin ortadan kalkması, ev genci kavramı, kumar, yolsuzluk, yoksulluk ve tabii yapay zekâ, geçen yıl en çok konuşulan konular arasındaydı.
Bütün bu sorunları sıralayınca, insan sihirli bir değnek arıyor.
Sihirli bir değnek bulabilir miyiz?
Ya da öyle şeyler yapalım ki pek çok sorunu birden çözelim dersek, kim hangi adımları atmalı?
Sorunuz ‘Neyi tutsam elimde kalıyor!’ deyimini akla getiriyor.
Türkiye yönünden saydığınız bu sorunlar, küresel sistemin neoliberal ideolojisi içinde beslenen çürümüşlüğün bireyi ve toplumu getirdiği noktayı özetliyor.
Hemen hiçbiri bize özgü değil, emperyalist-kapitalist sistemin bütün ülkelerinde bu sorunlar yaşanıyor.
Batı uygarlığı başlarda iyiydi, hoştu ama en sonunda, emperyalizm aşamasına geçince, paranın saltanatına yenik düştü.
İnsancıllığı, toplumculuğu eze eze bugünün yalnız kendisi ve çıkarları için yaşayan, varoluşunu tüketmeye bağlamış insanını yarattılar.
Yani bu sorunlara çökmüş bir uygarlığın geldiği nokta açısından bakmak zorundayız, yoksa bunların teker teker çözümü diye bir şey yok, ancak sorunu geçiştirici işler yapılır.
Yeni bir uygarlık, yeni bir insanlık anlayışını hâkim kılmadan, insanı ve toplumu buradan çıkarabilecek sihirli bir değnek yok.
İLK ADIM ÜRETİM DEVRİMİMİZİ AYAĞA KALDIRMAK Yukarıda söylediğimiz dünyadaki büyük alt üst oluşlar, Türk Devrimi’ni ateşliyor, bizi Asya, Afrika, Latin Amerika’daki gelişen ülkeler ve mazlum ülkelerle birlikte, merkezinde insan olan yeni bir uygarlığa taşıyor.
Bunları ancak bağımsızlık erki ile yapabiliriz.
Bağımsızlığın şartı ekonomik güçlenmedir.
Ekonomimizi güçlendirmenin yolu ise milli üretim atağına geçmektir.
Yani küresel ekonominin budadığı üretim gücümüzü, çok köklü kararlarla yeniden ayağa kaldıracak bir iktidar olmalıdır.
Burada iş milletimize düşüyor.
Türkiye’yi bu 70 yılda bu noktaya getirenler sistem partileridir.
Bugün de çöküşteki küresel sistemin eteğine tutunmuş olan bu partilerdir.
Hepsinin de görevi Türkiye’yi küresel sistemde tutmaktır, bu partilerin programlarına baktığımızda görülen budur.
Kitlelerin kemikleşmiş siyasi parti tercihleri son buluyor, anketlerdeki “kararsız seçmen” oranının yüzde 40’lara ulaşması bunu gösteriyor.
Şimdi bunu bir irade olarak seçim sandığında göstermek ve ülkemizi sistemin pençesinden kurtaracak programa sahip partileri iktidara taşımak zamanıdır.
YOKSULLUK VE İŞSİZLİK AİLELERİN ELİNİ KOLUNU BAĞLIYOR - Aile hangi açıdan tehdit altında?
Sorun ailenin içinde mi dışında mı?
Bizde köklü bir aile kültürü var, aile bağlarımız güçlüdür.
Batı bloğuna bağlanmamızdan bu yana yaşadığımız onca ekonomik zorluklara, toplumu bölme kışkırtmalarına, darbelere, yoksullaşmaya direnebildiysek bunda aile kurumumuzun güçlü olmasının da etkisi olmuştur.
Ancak, halkımızı şimdiye kadar olmadığı şiddette vuran yoksulluk ve işsizlik, ailelerimizde çözüm üretemedikleri sorunlar yaratmaktadır.
Raporlara bakıyoruz, nüfusa oranla evlenme sayısı düşüyor, buna karşılık boşanma sayısı artıyor.
Gençlerimizin evlenmekten kaçınmasının altında büyük çoğunlukla parasızlık ve geleceğe güvensizlik yatıyor.
Boşanma gerekçelerinin başında sayılan psikolojik ve ekonomik şiddetin de çoğunlukla ekonomik yetersizliklerden kaynaklandığı söylenebilir.
Sonuç olarak, aile kurumumuz üzerindeki baskı ve tehditleri “güçlü aile, güçlü Türkiye” bakışıyla irdelemek gerekir.
Yine geldik sistem sorununa… Üretim Devrimi’yle işsizliğin olmadığı, herkesin ürettiği, kültürel çürümüşlüğün kökünün kazındığı Türkiye’mizde aile de güçlenecektir.
ÜRETİM DEVRİMİ KADINLARIMIZI ÜRETİM VE İSTİHDAMA KATACAK - Kız çocuklarının okullaşma oranı artıyor.
Daha önce görmediğimiz mesleklerde, konumlarda kadınları görebildiğimizi de söyleyebiliyoruz.
Peki, toplumun genelinde kadınların durumunda bir iyileşmeden söz edebilir miyiz?
Sorunun kaynağında ne var?
Kızlarda okullaşmanın artması çok önemli, ama esas kızların meslek sahibi olmasında artış var mı, buna bakmak gerekir.
Kız çocuk ilkokulu bitirmiş, liseyi bitirmiş ama evde oturuyor veya evlenip ev hanımı oluyor.
Burada bir başarı yok.
Kadınlarımız üretim ve çalışma hayatı içinde yer bulmalıdır.
Bu bilinç kadınlarımızda çok yükseldi, çalışmayı yalnız ekonomik bağımsızlık için değil, toplum yaşamında söz sahibi olmak için de istiyorlar.
Bazı olumsuzluklara rağmen bunları aşıyor ve iş hayatında başarılı oluyorlar.
Dediğiniz gibi, orduda komutan düzeyine ulaşan, sanayide büyük makineleri kullanan, tır şoförlüğü yapan veya büyük çiftlikleri çekip çeviren önder kadınlarımız var.
Tabii ki kadının gücü çok daha görünür oldu.
Ama dönüyoruz, “ev işleriyle meşgul” diye tanımlanan, çalışma çağında milyonlarca kadın var.
Büyük bir atıl işgücü… Çalışma çağındaki atıl kadınların istihdama katılmasının ekonomiyi yüzde 30 oranında büyüttüğü hesaplanmıştır.
Üretim Devrimi kadınlarımızı üretim ve istihdama katacak, kadınlarımız da Üretim Devrimi’ni yükseltecek.
Batı’ya bağımlılık dijital tehditle savaşı güçleştiriyor - Batı’dan gelen ve karşı karşıya olduğumuz pek çok sorunun kaynağı halindeki kültürel saldırılara karşı gençlerimizi, kadınlarımızı nasıl koruyacağız?
Dijital dünyanın en korkunç yönü, küresel sistemin yozlaşma kültürünü her yere ulaştırabilmesidir herhalde… Bu, dijital terördür.
Küresel emperyalizme direnen güçlü devletler için dahi bu tehdit vardır.
Örneğin, kendi dijital alt yapısını kurmuş olan, hatta bunu ihraç da eden Çin Halk Cumhuriyeti, bir yandan da bu saldırıya karşı önlemler almaya çalışıyor.
Bizim Batı’ya bağımlı olmamız işimizi daha da güçleştiriyor.
Batı sisteminden çıkacağız, Üretim Devrimi’yle bağımsızlaşacak ve güçleneceğiz, milli devletlerle ittifaklar kuracak ve yeni uygarlık yolunu açacağız.
Bu süreçte milli eğitim sistemimizi yeniden kuracak ve kültür seferberliğine girişeceğiz.
ÇOCUKLARIMIZA SAHİP ÇIKMAYA KARAR VERMEK!
Bugün için yapabileceklerimize gelince, her şeyden önce iktidarın neoliberalizmin demokrasi yalanına teslim olmaması ve dijital teröre karşı müdahaleci olması gerekiyor.
Geçtiğimiz günlerde Avustralya 16 yaşından küçüklerin dijital ortama girmesini yasakladı. “Çocuklarımıza sahip çıkmaya karar verdik!” dediler.
Bir taraftan da eğitim sistemimizde öğrencilerin etkin roller üstleneceği sanat kültür derslerini artırmak gerekiyor.
Resmi ve özel okullarımızda zorunlu olduğunu düşündüğüm psikolojik danışma ve rehberlik birimleri, düşünürsek, çok geniş bir ağ oluşturuyor.
Bu ağ üzerinden öğrencileri psikososyal yönden destekleyici yeni programlar üretilmelidir.
Keza veliler yönünden, çocuğa tapınan aile olmanın çocuk, öğretmen ve eğitim üzerindeki yıkıcı etkilerini anlatan çalışmalar yapılmalıdır.
Günlük yaşamı örgütlüyoruz mücadeleyi de örgütleyeceğiz - Kadınlarda örgütlenme, mücadele etme eğilimi görüyor musunuz?
Kadınlara ve kadın örgütlerine düşen görev ne?
CKD olarak neler yapmayı planlıyorsunuz?
Kadınlarda hızlı örgütlenme gücü vardır.
Günlük yaşamın örgütleyen kadındır desek yanlış olmaz.
Toplumsal mücadele alanlarında da durum aynıdır, yeter ki kadınlar karar versin, “mücadelede biz de varız” desin.
Devrim yolundayız diyoruz.
Kadınlarımızı bu gerçekle buluşturma görevi kadın örgütlerine düşer.
Derneğimiz bu öncülüğü yapacaktır.
Milli Kadın Hareketi’ni yükselteceğiz.
Diyoruz ki “Türkiye’miz büyük zorluklar içinde.
Herkes biliyor, hepimiz biliyoruz, böyle gitmez!
Üretim devriminin, üreticilerin milli iktidarının, milli kadın hareketini yükseltmenin zamanı geldi!” Bu söylemle siyasi partilerin, sendikaların, üretim dünyasındaki birliklerin kadın kollarını ziyaret etmeye başladık.
Amacımız Türkiye’yi düze çıkaracak devrimci çözüm programını, siyaset ve üretim dünyasının önder kadınlarına tanıtmak, bu bilinci Milli Kadın Hareketi olarak kadın kitlelerine taşımaktır.
Evlenme ve doğurganlık düşüşü ekonomik çöküşün sonucudur - Doğurganlık konusu kadını yakından ilgilendiriyor.
Doğurganlığı nasıl artırabiliriz?
Atılan adımlar, belirlenen politikalar doğru halkayı yakalamış durumda mı?
Çalışan, meslek sahibi konumuna yükselmiş anneler açısından çocuk sahibi olmak onları yeniden eve kapatıyor.
Bu durum nasıl değiştirilebilir?
Bizim durumumuz, II.
Dünya Savaşı’ndan sonra zenginleştikçe aile bağları gevşeyen ve nüfusu azalan Avrupalıya benzemiyor.
Bizde nüfus artış hızının düşmesi büyük ölçüde ekonomik çöküşün sonucudur.
Yukarıda da değindik, ekonomik nedenlerle bir yandan evlenme sayımız bir yandan da doğurganlık oranımız düşüyor.
Bu duruma kadının çalışma hayatına girmesinin yol açtığı görüşü tamamen yanlıştır.
Kırgızistan’ı tanıtan bir televizyon programında genç Kırgız kadın “Bizde herkes çalışır, bütün mahallelerde devletin kreşleri vardır.” diyordu.
DEVLET EKONOMİDEN KOVULUNCA KADINLAR ÖZELİN ELİNDE HARCANDI 1980’lerde dahil olduğumuz küresel piyasa sistemi devleti ekonomiden kovunca kadınlarımız özel sektörün elinde harcanmıştır.
Türkiye’de devlet kreşi diye bir olgu neredeyse yok gibidir.
Bizde kreş dediğimiz, ciddi paralar ödenen özel kurumlardır.
Bu yüzden birçok kadın, çocuk doğurmak veya çalışmak tercihlerine sıkıştırılmıştır.
Elli yıllık bu kökleşmiş sorunu çözmek, ciddi yatırım gerektirir ki o da bizde yok.
Diğer yandan doğum izninin artırılması, erken çocukluk döneminde annenin yanı sıra babaya da çocuğuna bakma hakkının getirilmesi gibi adımlar, kadınlara olduğu kadar ailenin güçlenmesine de katkı verecek olumlu adımlardır.
Yine de son söz ekonominindir.
Üretim devrimiyle üretim ve istihdamın artırılması, doğurganlık oranımızın yükselmesi için esas köklü çözümdür.