Haber Detayı

Ankara'da bir Boğaz Köprüsü anısı: Prof. Dr. Ahmet İnam yazdı
Kültür - sanat odatv.com
29/12/2025 17:07 (1 saat önce)

Ankara'da bir Boğaz Köprüsü anısı: Prof. Dr. Ahmet İnam yazdı

Prof. Dr. Ahmet İnam, Çankaya Belediyesi’nin aylık kültür sanat yayını Karanfil Dergi’nin Kasım - Aralık sayısında Ankara anılarını yazdı.

Prof.

Dr.

İnam, Çankaya Belediyesi’nin çıkardığı Karanfil Dergi’nin Kasım - Aralık sayısında “Bir düşüngenin Ankara’sı” başlıklı yazısında 1965 yılında Ankara’ya gittiğinde 18 yaşında olduğunu, öğrencilik yıllarına damga vuran anılarını yarı kurgusal şekilde aktarıyor.İnam’ın yazısı şöyle:Bir dur durak bilmez düşüncenin aklını dokuz yüzün altmışlı yetmişli yıllarda Cebeci’deki Milli Müdafaa Vekâleti’nin öğrenci yurdunda sabahın köründe çıkıyorum.

Ankara’ya kasım ayının aydınlık bir gününde düşünceden bakmak için.

Düşünen şiirden, düşünen türküden, düşünen gönülden Ankara’yı şöyle bir dolanmak için.

Erken açılmış bir pastanenin önünden geçiyorum.

Kızılay’a doğru yürürken Mülkiye’nin oralarda solda bir kitapçı var.

Vitrininde hukukla, siyasetle, tarihle ilgili kitapların yanında Hilmi Ziya Ülken’in Bilgi Değerini görüyorum.

Bekliyorum sabırsız, kitapçının gelip dükkânını açmasını.

Bu arada Mülkiye binasından gelen geçmişe ait görüntüleri, sesleri yaşıyorum: Cemal Süreya, Ece Ayhan, Sezai Karakoç geçiyorlar önümden, şiir sarmış çevrelerini.

Mümtaz Soysal’ı görüyorum dünyayı sorgulayan gözlükleriyle, derse gidiyor, çıkınca arkadaşlarıyla voleybol oynayacak.

İlber Ortaylı da görüyorum, yanındaki genç öğrenciye Foucault’yu anlatıyor.

Sonra kitapçı gelip dükkânını açıyor.

Kitabı alıyorum.

Artık bana uyku haram.

Felsefe zıpkınının iyice ıhlamış düşünce yaralarını onarmaya çalışıyorum.Mülkiye’nin oralarda Eğitim Fakültesi kurulmuş.

Dibinde Basın Yayın Yüksek Okulu var.

Kimi mi görüyorum?

Ünal Oskay, yıllar sonra meşin ceketiy­le motosikletinin arkasında, Muzaffer İlhan Erdost’un kitaplarını koltuğunun altına sıkıştırmış halde… Eğitim Fakültesi’nin önünde ince bedeniyle Hilmi Ziya Ülken’i görüyorum.

Yanında Füsun Akatlı gülümsüyor.Yürüyorum yukarıya, Kızılay’a doğru.

Ankara Koleji’nin önünden geçiyorum.

İngilizce bozkır toprağına yağıyor.

Sıhhiye’ye doğru döndüğümde köşede büyükçe bir kitapçı var.

Çiftli, kalın, büyük yabancı dillerden kitaplar getiriyor.

İlgimi çekiyor.

Bilim felsefesiyle ilgili bir kitap alıp Piknik’e içmeye gidiyorum (o zamanlar bir öğrencinin cebinde otuz kırk dolarlık bir kitap alabilecek parası olurdu!).

Mete Tunçay ve Ergin Çeçen’e selamlaşıyoruz.

Mete Tunçay hazırladığı bir kitap için Humedan’dan bir metni çevirip çeviremeyeceğimi soruyor.

Ergin Ağabeyle gülüşüyoruz. “Ayı Mete işi çeviriye vurdu” diyor.Piknik’ten çıkınca Cemal Yıldırım’a rastlıyorum. “Yahu Ahmet, bu adamların bilim konusunda balonlarını patlatmak zorunda mıyız?” diyor. “Bilimin ne olduğunu bir türlü anlamıyorlar!” Biraz ileride Teo Grünberg’in sesini duyuyorum; Raşel Hanım’la tartışarak yürüyorlar.

Teo Bey eşi Raşel Hanım’dan Quine’a göndereceği makalesini bir an önce daktiloya geçirmesini istiyor.

Selamlaşıyoruz.Sıhhiye’ye doğru yürüyorum.

Postanenin önünden geçerken takım elbisesinin şıklığıyla Arda Denkeli’yi görüyorum. “Oxford’la yazışıyoruz.

Doktoraya gideceğim” diyor.

Kutluyorum.

Telaşla uzaklaşıyor.Büyük Sinema’nın önünden geçerken Erdal Öz sesleniyor: “Yeni öykü kitapları çıktı bir ara gel de bir bak.” Dil Tarihi’nin oralardan Niyazi Berkes’i, Behice Boran’ı, Pertev Naili Boratav’ın konuşmalarını duyar gibi oluyorum, bin dokuz yüz kırklardan. “Bu ülkeye sessizliği duyuracağız, dünyaya duyuracağız.” Fakülteye yaklaşınca önünden geniş gövdesiyle Nusret Hızır geçiyor.

Yanında yürüyen Aydın Sayılı’ya Beethoven’in bir senfonisinin Bach müziğinin mantıksal yapısından nasıl farklı olduğunu anlatmaya çalışıyor.Öğleye doğru Dil Tarih’in kapısından içeri giriyorum.

Felsefe katına çıkıp yürürken sınıflardan birinden Ioanna Kuçuradi Hoca’nın güzel Türkçesini duyuyorum.

İçerde Albert Camus anlatıyor.

Merdivenlerden inerken çevremdeki öğrenciler amfinin önünde Necati Akder’in dersine girip girmemeyi tartışıyorlar. “Çocuklar siz girmeyecekseniz bari ben gireyim” deyip usulca kapıyı aralıyorum.

Hoca, Hegel’de “bedbaht şuur” problemini anlatıyor.

İçimden “Hegel dediğin hoca, asıl benim bedbaht şuur problemim var” deyip geldiğim gibi usulca amfiden çıkıyorum.

Ulus’a doğru yürürken önümden sert adımlarla Necati Öner geçiyor.

Yanındaki arkadaşına Fransa’daki çalışmalarını bir yıl daha uzatacağını söylüyor.Bit pazarının oralardan Hamamönü’ne çıkıyorum.

Mehmet Âkif’in İstiklal Marşı’nı yazdığı Taceddin Dergâhı’nın önünde biraz soluklanıyorum.Anadolu, düşünce kaynıyor.

Arayan, araştıran düşünce… Bu düşünceleri iştah birkaç insanla rastladım yürüyüşümde.

Bugün seksen yaşına yaklaşan bir düşünce adamı olarak hakikati aşkla arayan insanlara Ankara’nın bir yuva olması gerektiğini düşünüyorum.

Yıllar önce Nusret Hızır’la Ankara’daki genç akademisyenlerin “Viyana Çevresi”, “Frankfurt Okulu” gibi bir “Ankara Çevresi” düşünce okulu oluşturmaya çalıştıklarını anımsıyorum.

Bu topraklar, köklerindeki yaşam enerjisiyle doğacak genç düşünürlerini bekliyor.AHMET İNAM KİMDİR1947 yılında Sandıklı’da dünyaya gelen Ahmet İnam, 1971’de ODTÜ Elektrik Mühendisliği Bölümünden mezun oldu.1980’de Edmund Husserl’de Mantığın Yeri başlıklı teziyle yan dalı Eski Yunan Dili ve Edebiyatı olmak üzere İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde felsefe doktorasını tamamladı.1980’den bu yana ODTÜ’de felsefe ve mantık dersleri veriyor.1989’da felsefe profesörlüğüne atandı.

Sekiz yüzden fazla makalesi ve otuzu aşan kitabıyla, bilim teknoloji, sanat konularında araştırmalar yapıyor.2014’te emekli olduktan sonra kendi üniversitesinde ve çeşitli üniversitelerde ders vermeyi sürdürüyor.Edebiyat kuramı, eleştirisi ile ilgili çalışmaları 1967’den beri devam ediyor.

Şiirimsi denemelerinin yanında yayımlanmış bir romanı da bulunuyor.Odatv.com

İlgili Sitenin Haberleri