Haber Detayı

‘Zayıflama iğnesi’ hakkında yanlış bilgiler ve gerçekler-2
Yazarlar hurriyet.com.tr
28/12/2025 06:15 (2 saat önce)

‘Zayıflama iğnesi’ hakkında yanlış bilgiler ve gerçekler-2

Bir önceki yazıda şunu anlatmaya çalışmıştım: Bu ilaçlar “zayıflama iğnesi” değildir.

Zaten bir kısmı iğne bile değildir; hap formu da vardır.

Bunlar, obezite ve diyabet tedavisinde vücuttaki eksilmiş fizyolojik mekanizmaları yerine koyan, tıpkı tiroit hormonu ya da insülin gibi replasman tedavileridir.

Sorunu makyajlamaz; kronik bir hastalığı tedavi eder.

Ve en önemlisi, kısa süreli çözümler değildir.Tam da bu nedenle, bu tedaviler hakkında konuşurken manşetlerle bilim arasındaki fark çok kolay kayboluyor. “Felç yapıyor”, “kanser yapıyor”, “kör ediyor” gibi iddialar, sosyal medyada ve bazı haber başlıklarında hızla yayılıyor.

Oysa tıpta tek bir başlıkla, tek bir sonuçla hüküm vermek neredeyse her zaman yanlıştır.

Detaylar önemlidir.

PANKREAS MUAMMASI Pankreatit (pankreas iltihabı) konusu da benzer şekilde yıllarca tartışıldı.

Ancak son yıllarda tablo netleşmeye başlamıştır.

Yakın zamanda Endocrine Society’nin ENDO 2024 kongresinde sunulan ve 15 ülkeden yaklaşık 127 milyon hastayı içeren geniş bir veri analizinde, daha önce akut pankreatit geçirmiş ve obezite ya da tip 2 diyabet nedeniyle bu tedavileri alan kişilerde ikinci pankreatit atağının riskinin azaldığı gösterilmiştir.

Buna rağmen klinikte hâlâ sık yapılan bir hata vardır: Kanda lipaz enzimi hafif yükseldiğinde pankreatit tanısı konulup ilacın kesilmesi.

Oysa biz rakamları değil, hastayı tedavi ederiz.

Lipaz artışı bu ilaçlarla beklenen bir durumdur; pankreatit ise çok gürültülü, klinik olarak kendini açıkça belli eden bir tablodur.

Hiçbir şikâyet yokken sadece bir değere bakarak panik yapmak tıbbi olarak doğru değildir.

KANSER Mİ YAPAR YOKSA KORUR MU Kanser iddialarında bu durum çok net görülür.

GLP-1 analoglarının tiroit kanseri yaptığına dair yaygın söylem, şu anki ilaçların değil 2005 yılında çıkan formların sıçanlarda görülen bazı tümör bulgularına dayanmaktadır.

Ancak bu bulguların insanlardaki klinik tabloyla bire bir örtüştüğüne dair bir kanıt yoktur.

Bugüne kadar insanlar üzerinde yapılan hiçbir çalışmada bu ilaçların kanser yaptığı ya da doğrudan kanser riskini artırdığı gösterilmemiştir.

Klinik pratikte dikkat edilmesi gereken asıl grup, RET mutasyonu taşıyan ve medüller tiroit kanseri riski yüksek olan nadir ailesel sendromlara sahip kişilerdir.

Bu özel durumun dışındaki hastalar için “tiroit kanseri yapıyor” şeklinde genelleyici bir ifade, ayrıntıları göz ardı eden ve yanlış algı yaratan bir yaklaşımdır.RİSKİ AZALTIYORÜstelik son yıllarda yayımlanan ve milyonlarca hastanın uzun süreli verilerinin incelendiği geniş ölçekli çalışmalar, obezitesi olan yetişkinlerde GLP-1 tedavilerinin bazı kanser türlerinde riski artırmak bir yana, azaltıcı bir etki gösterebileceğine işaret etmektedir.

Özellikle obeziteyle yakından ilişkili kolon kanseri başta olmak üzere, pankreas ve bazı hormon ilişkili kanserlerde daha düşük risk oranları dikkat çekmektedir.

Bu bulgular, asıl kanser riskinin çoğu zaman ilacın kendisinden değil, tedavi edilmeyen obeziteden kaynaklandığını bir kez daha ortaya koymaktadır.

KÖRLÜĞE NEDEN OLUR MU “Körlük yapıyor” iddiası ise belki de en çok korku yaratan başlıklardan biridir.

Oysa ABD merkezli, tip 2 diyabetli hastaları kapsayan ve 1.2 milyon kişilik verinin incelendiği büyük bir analiz, GLP-1 tedavilerinin görmeyi tehdit eden göz komplikasyonlarını artırmadığını, aksine genel olarak azalttığını göstermektedir.

Burada kafa karıştıran nokta şudur: Uzun yıllar kontrolsüz seyreden diyabette, göz arkasındaki dokular yeterince oksijen alamaz.

Vücut buna yanıt olarak göz arkasında anormal, kırılgan yeni damarlar oluşturur ve görme siniri bu kötü damarlardan beslenmeye başlar.

Kan şekeri çok hızlı düzeldiğinde, bu anormal damarlar bir anda ortadan kalkabilir ve nadir durumlarda ani görme kaybı ortaya çıkabilir.

Bu nedenle özellikle uzun süreli ve kontrolsüz diyabeti olan, diyabetik retinopatisi bulunan hastalarda dikkatli kullanım önerilir.

Yani burada sorun ilacın “kör etmesi” değil, zemini bozulmuş bir göz dokusunda ani metabolik değişimin yaratabileceği risklerdir.YANLIŞ BİLGİ TEDAVİDEN UZAKLAŞTIRIR Tıpta olasılıkların nasıl çarpıtılabildiğini anlatmak için basit bir örnek yeterlidir:Sodyumu düşük olan bir kişi kısa sürede çok miktarda su içerse, sodyumu daha da seyrelip hayatını kaybedebilir.

Bu bilgi doğrudur.

Ama buradan “su öldürür” manşeti çıkarmak ne kadar anlamsızsa, bu ilaçlar için atılan genelleyici başlıklar da o kadar yanıltıcıdır.

Asıl mesele şudur: Yanlış bilgiler yanlış korkular üretir.

Yanlış korkular ise gerçekten bu tedavilere ihtiyacı olan insanların tedaviden uzak durmasına yol açar.

Oysa obezite tedavisi bir estetik tercih değil, tıbbi bir zorunluluktur.

YAN ETKİLERİ VAR MI Elbette vardır; her tıbbi tedavide olduğu gibi burada da dikkatli bir izlem gerekir.

En sık görülen yan etkiler bulantı, kusma, iştahsızlık, kabızlık, ishal ve bazı hastaların tarif ettiği tatsızlık hissidir.

Özellikle tedavinin başlangıcında ya da doz artışlarında vücut bu yeni duruma uyum sağlamaya çalışırken bu şikâyetler görülebilir.

Çoğu geçicidir ve doz ayarlamasıyla kontrol altına alınabilir.Son dönemde en çok konuşulan başlıklardan biri kas kütlesi kaybıdır.

Bu durum hızlı kilo kaybı olan her yöntemde görülebilir.

Kas kaybı ilacın kaçınılmaz sonucu değil, yanlış uygulamanın sonucudur.

Yeterli protein alınmıyorsa, direnç egzersizi yapılmıyorsa ve kişi yalnızca tartıdaki rakama odaklanıyorsa risk artar.

Doğru beslenme, egzersiz ve izlemle bu risk büyük ölçüde önlenebilir.Bazı hastalarda iştah azalmasına bağlı olarak anhedoni, yani yemek yemekten ve sosyal sofralardan daha az keyif alma durumu görülebilir.

Bu herkes için geçerli değildir ama adres edilmesi gereken bir yan etkidir.

Bu durum bize şunu hatırlatır: Obezite tedavisinde tek hedef iştahı kısmak olmamalıdır.

OBEZİTE ÖMÜRDEN 10 YIL YİYOR Dünyada tartışma, bu ilaçların kardiyovasküler ölümleri azaltan etkilerinin toplumun tüm kesimlerine nasıl ulaştırılacağı üzerindeyken, konunun yalnızca manşetlere sıkışması üzücü olur.

Çünkü bu tedaviler, hâlâ gelişmekte olan büyük bir biyolojik devrimin ilk adımlarıdır.

Daha iyi tolere edilen, kas kütlesini koruyan ve yaşam kalitesini artıran yeni tedaviler hızla geliştirilmektedir.

Obezite ve diyabet tedavi edilmediğinde hayatımızdan ortalama on yıl çalar.

Bilimsel tedavilerle bu yükü azaltmak mümkündür.

Ve unutmamak gerekir: “Boğazını tutamamak” obeziteye yol açmaz; obezite hastalığı, boğazınızı tutamamanıza yol açar.

İlgili Sitenin Haberleri