Haber Detayı
Suriyede kritik günler: SDG masaya mı oturacak, operasyon mu geliyor?
Uzmanlara göre SDG ile Şam yönetimi arasındaki entegrasyon sürecinde kritik günlere girildi. SDGnin petrol ve su kaynaklarının bulunduğu bölgeleri bırakmak istemediği, ancak bu taleplerin kabul görmesinin zor olduğu belirtiliyor. Sürece ABD, Rusya, Fransa ve İsrail gibi aktörlerin Doğu Akdeniz ve enerji dengeleri üzerinden müdahil olduğu vurgulanırken, anlaşmaya uyulmaması halinde Türkiyenin askeri seçeneği masada tuttuğu ifade ediliyor.
Uzmanlar, SDG ile Şam yönetimi arasında yürütülen entegrasyon sürecinde kritik bir aşamaya girildiğine dikkat çekerek, yıl sonuna sayılı günler kala sahadaki ve masadaki gelişmelerin hızlandığını vurguluyor.
İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr.
Canan Tercan, verilen sürenin dolmasına az kaldığını belirterek, hem SDG hem de Şam tarafında ciddi bir telaş yaşandığını söyledi.Tercan, SDGnin kontrol ettiği bölgeleri bırakmak istemediğini, bazı haberlerde örgütün üç tümen halinde orduya entegre edilmesi, bir tümenin kadınlardan oluşması ve belirli bölgelerin SDG korumasında kalması gibi taleplerin gündeme getirildiğini aktardı.
Ancak bu taleplerin kabul edilebilir olmadığını vurgulayan Tercan, söz konusu bölgelerin petrol ve su kaynakları açısından Suriyenin en kritik alanları olduğunu ve bu nedenle Şam yönetiminin bu taleplere sıcak bakmasının mümkün olmadığını ifade etti.Suriyedeki sürecin yalnızca iç dinamiklerle sınırlı olmadığını belirten Tercan, ABDnin konuyu kapatmak istediğini, buna karşın Rusya, İran ve Fransa gibi eski aktörlerin yeniden sahaya dönme arayışında olduğunu söyledi.
Tartus Limanının Birleşik Arap Emirliklerine devredilmesinin Rusya açısından istenmeyen bir gelişme olduğunu dile getiren Tercan, Suriyenin Doğu Akdenizdeki stratejik konumunun enerji ve deniz yetki alanları açısından büyük önem taşıdığını vurguladı.
Limanların ve olası münhasır ekonomik bölge anlaşmalarının bölgedeki güç mücadelesinin merkezinde yer aldığını kaydetti.Tercana göre, SDGnin kontrol ettiği bölgeler; enerji kaynakları, lojistik koridorlar ve olası sevkiyatlar açısından kritik önemde.
Bu nedenle ABD, İsrail ve Fransa gibi aktörlerin SDGyi bir araç olarak sahada tutmak istediğini ifade eden Tercan, örgütün direncinin arka planında bu ülkelerin etkisinin bulunduğunu söyledi.
Ancak artan baskılarla birlikte sürecin farklı bir yöne evrilebileceğini belirten Tercan, Türkiye ve ABDnin baskıları sonucunda SDGnin masaya oturmasının muhtemel olduğunu dile getirdi.Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç.
Dr.
Nuri Salık ise 10 Mart Mutabakatının yıl sonuna kadar uygulanması gerektiğini, ancak müzakerelerde bir miktar süre uzatımı olabileceğini ifade etti.
Salık, son haftalarda özellikle SDG ve YPG kanadından kamuoyunu yanıltmaya yönelik dezenformasyon faaliyetlerinin arttığını, Şam yönetiminin taleplere boyun eğmiş gibi gösterilmeye çalışıldığını söyledi.
Şamdan gelen açıklamaların bu iddiaları doğrulamadığını vurguladı.Salık, Şam yönetiminin SDG-YPGye 13 maddelik bir uzlaşma taslağı sunduğunu, ancak örgütün entegrasyon konusunu yanlış yorumladığını belirtti.
Şamın, SDG bölgelerinin merkezi yönetime entegre edilmesi gerektiğini savunduğunu, buna karşılık SDGnin adeta Şamın kendi bölgelerine entegre olması gibi bir yaklaşım sergilediğini ifade etti.Anlaşmaya uyulmaması durumunda askeri seçeneğin masada olduğunu vurgulayan Salık, Türkiyenin SDG-YPGyi ulusal güvenliğine yönelik varoluşsal bir tehdit olarak gördüğünü söyledi.
Türkiyenin Birleşmiş Milletler Anlaşmasının 51. maddesi kapsamında meşru müdafaa hakkına sahip olduğunu belirten Salık, geçmişte yapılan sınır ötesi operasyonlara benzer bir adımın atılabileceğini ifade etti.
Ayrıca 1998 tarihli Adana Mutabakatının halen yürürlükte olduğuna dikkat çeken Salık, bu çerçevede Türkiye ile Suriyenin PKKya karşı ortak bir operasyon yapmasının da kuvvetle muhtemel olduğunu dile getirdi.
İLGİLİ HABER DÜNYA Suriye yeni para birimini piyasaya sürüyor
