Haber Detayı
Hava puslu
Bir ay içerisinde ardı ardına yaşanan olaylar dikkat çekici… Azerbaycan’dan kalkan C-130 kargo uçağımızın kırıma uğraması, Türk hava sahasına giren ‘kimliği tespit edilemeyen’ İHA’lar, son olarak da Libya’nın üst düzey askeri heyetini taşıyan uçağın Haymana’da düşmesi...
Son haftalarda Türkiye’nin ve Türk unsurlarının dâhil olduğu hava olaylarında dikkat çekici bir yoğunlaşma yaşanıyor.
Karadeniz’de Türk MEB’inde ticari gemilerin insansız deniz araçlarıyla hedef alınması, Türk hava sahasında tespit edilen ve bazıları düşürülen İHA’lar, Gürcistan’da düşen Türk Silahlı Kuvvetlerine ait askerî kargo uçağı ve bu zincirin son halkası olarak Ankara’dan kalkan bir uçağın Haymana’da düşmesi, endişeli yorumları beraberinde getiriyor.
Bu yoğunlaşmanın son halkası dün akşam Ankara’da yaşandı.
Libya’dan ülkemize gelen üst düzey bir askerî heyeti taşıyan uçak, Esenboğa Havalimanı’ndan kalkıştan kısa süre sonra Haymana ilçesi yakınlarında düştü.
Kazada uçakta bulunanların tamamı hayatını kaybetti.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Selçuk Bayraktaroğlu’nun davetlisi olarak Türkiye’yi ziyaret eden Libya Genelkurmay Başkanı Orgeneral Muhammed Ali Ahmed Al-Haddad ve beraberindeki heyeti taşıyan Falcon 50 tipi özel jet, dün akşam Ankara Esenboğa Havalimanı’ndan Trablus’a gitmek üzere havalandı.
Yetkili makamların verdiği bilgilere göre, kuyruk numarası 9H-DFJ olan ve Malta merkezli Harmony Jets şirketinden kiralandığı belirtilen 1988 yapımı uçak, saat 20.17’de Esenboğa’dan kalkış yaptı.
Uçak, saat 20.33’te Hava Trafik Kontrol Merkezi’yle irtibata geçerek elektrik arızası yaşadığını bildirdi ve acil iniş talebinde bulundu.
Esenboğa’ya yönlendirilen uçak, alçalmaya başladığı sırada saat 20.36 sularında radar ekranından kayboldu.
Kısa süre sonra uçağın, Ankara’nın Haymana ilçesine bağlı Kesikkavak Köyü yakınlarındaki boş bir araziye düştüğü belirlendi.
Uçağın düşmesinin ardından olayın teknik boyutunun yanı sıra sabotaj ihtimali de kamuoyunda tartışılmaya başlandı.
Kazaya konu olan Falcon 50 tipi jet, Fransız Dassault Aviation tarafından üretilen, üç motorlu bir iş jeti olarak biliniyor.
İlk uçuşunu 1976 yılında yapan Falcon 50’lerin bugün aktif olan örneklerinin büyük bölümü 30 yaşın üzerinde.
Libya Genelkurmay Başkanı’nın askerî bir uçak yerine sivil tescilli bir jetle seyahat etmesinin nedeni ise diplomatik kısıtlamalarla ilişkilendiriliyor.
Trablus merkezli Libya Ulusal Birlik Hükûmeti’ne yönelik yaptırımlar nedeniyle birçok ülke Libya’ya ait askerî uçakların hava sahasına girişine izin vermiyor.
Sivil tescilli iş jetleri ise bu tür diplomatik engelleri aşmak için tercih ediliyor.
Uçağın Libya tarafınca düzenli kullanılan bir platform olmadığı da ortaya çıktı.
Uçuş verilerine göre Malta’dan kiralanan jet, 20 Aralık’ta Yunanistan’ın Girit Adası’ndaydı.
Buradan Trablus’a geçen uçak, Libya heyetini aldıktan sonra Ankara’ya geldi.
Elektrik arızası bildirimi, ilk etapta siber saldırı ihtimalini de gündeme getirdi.
Ancak Falcon 50 tipi uçakların kapalı devre çalışan aviyonik yapısı ve mekanik uçuş kumandaları, dışarıdan yapılacak bir müdahale ihtimalini teknik olarak sınırlıyor.
Elektrik arızasının tek başına düşüşü açıklayıp açıklamadığı ise kara kutu ve ses kayıtlarının incelenmesinin ardından netlik kazanacak.
Kazada, Libya Genelkurmay Başkanı Al-Haddad’ın yanı sıra Libya Kara Kuvvetleri Komutanı Feyturi el-Gribil ve üst düzey askerî isimler de hayatını kaybetti.
Yunanistan merkezli Kathimerini gazetesi ise uçakta görevli mürettebat arasında Yunan vatandaşı bir personelin de bulunduğunu iddia etti.
SORUŞTURMA BAŞLATILDI KARAKUTU BULUNDU Kazanın ardından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma başlatıldı.
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, olay yerinde yürütülen çalışmalar kapsamında saat 02.45’te uçağa ait ses kayıt cihazının, saat 03.20’de ise uçuş verilerini içeren kara kutunun bulunduğunu açıkladı.
Her iki cihazın da ilgili kurumlarca incelemeye alındığı bildirildi.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Selçuk Bayraktaroğlu’nun da beraberindeki kuvvet komutanlarıyla birlikte enkaz alanında incelemelerde bulunduğu, soruşturma ve teknik çalışmaların kurumlar arası koordinasyonla sürdürüldüğü kaydedildi.
ANKARA’YA HEYET GÖNDERİLDİ Libya Ulusal Birlik Hükûmeti Başbakanı Abdülhamid Dibeybe, kazada hayatını kaybedenler için taziye mesajı yayımladı.
Libya’da üç günlük ulusal yas ilan edilirken, askerî ve teknik yetkililerden oluşan bir Libya heyeti Ankara’ya gelerek Haymana’daki enkaz alanında incelemelerde bulundu.
Soruşturmanın Türk makamlarıyla koordinasyon içinde yürütüldüğü açıklandı.
Hafter taziye mesajı yayınladı Libya Genelkurmay Başkanı Orgeneral Muhammed Ali Ahmed Al-Haddad, beş yılı aşkın süredir bu görevde bulunuyordu. 2011 öncesinde Libya Ordusu’nda çeşitli görevler üstlenen Al-Haddad, Kaddafi sonrası dönemde Trablus merkezli Ulusal Birlik Hükûmeti bünyesinde ordu içindeki dağınıklığı sınırlamaya yönelik çalışmalarıyla öne çıktı.
Görev süresi boyunca Türkiye ile askerî ilişkilerin geliştirilmesinde etkin rol oynadı.
Al-Haddad’ın vefatının ardından Libya’nın doğusundaki silahlı güçlerin lideri Halife Hafter de taziye mesajı yayınladı.
Hafter cephesinden yapılan açıklamada, merhumun ailesine ve Libya halkına başsağlığı dilendi.
Libya sahasında Trablus yönetimi adına Hafter güçlerinin ilerleyişini sınırlayan askerî isimlerden biri olarak bilinen Haddad için Hafter tarafından taziye mesajı yayımlanması dikkat çekti.
Trablus merkezli Ulusal Birlik Hükûmeti ise kazanın ardından ülke genelinde üç günlük ulusal yas ilan etti.
Öte yandan 2020 Trablus savunması sırasında TSK ile birlikte çalışmış, Türkiye’ye yakınlığıyla bilinen eski Savunma Bakanı Selahaddin en-Nemruş, geçici Genelkurmay Başkanı ilan edildi.
Bahçeli: Zamanlama düşündürücü MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, uçak kazasının Türkiye–Libya ilişkilerinin yoğunlaştığı bir dönemde yaşanmasının düşündürücü olduğunu belirtti.
Bahçeli, “Türkiye ile Libya arasındaki samimi ve yakın diyalogların arttığı bir süreçte meydana gelen bu elim kaza ziyadesiyle üzücüdür.” ifadelerini kullandı. ‘Elektrik arızası tek başına uçağı düşürmez’ Kazaya ilişkin teknik incelemeler sürerken, uzmanlar olayın yalnızca teknik bir başlık olarak ele alınmaması gerektiğine dikkat çekiyor.
Uçağın düştüğü zaman dilimi, bölgesel güvenlik ortamı ve eşzamanlı gelişmelerin birlikte okunmasının önemine işaret eden uzmanlar, teknik, askerî ve hukukî boyutların ayrı ayrı değerlendirilmesi gerektiğini vurguluyor.
Emekli Tuğgeneral, İstinye Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.
Dr.
Fahri Erenel, Emekli Hava Kurmay Albay İhsan Sefa ve DEHUKAM Uzman Araştırmacısı Doç.
Dr.
Ali İbrahim Akkutay gazetemize değerlendirmelerde bulundu. ‘STRATEJİK BAĞLAM GÖZARDI EDİLMEMELİ’ Erenel, Haymana’da düşen uçağın yalnızca teknik bir kaza başlığıyla ele alınamayacağını, olayın yaşandığı zamanlama ve bölgesel gelişmelerle birlikte değerlendirilmesi gerektiğine dikkat çekti.
Erenel, Türkiye’nin son dönemde hem Libya hem Doğu Akdeniz hem de Suriye sahasında yürüttüğü politikalara işaret ederek şu değerlendirmelerde bulundu: “Öncelikle son derece üzücü bir olayla karşı karşıyayız.
Libya halkına ve Libya Silahlı Kuvvetlerine başsağlığı dilemek gerekir.
Türkiye ile Libya arasındaki ilişkiler yeni değildir.
Kaddafi dönemi dahil olmak üzere tarihsel bir derinliği vardır.
Kaddafi sonrası dönemde de bu ilişkiler devam etmiş, askeri alanda da karşılıklı eğitim ve işbirliği süreçleri sürmüştür.
Hayatını kaybeden Libya Genelkurmay Başkanı’nın imzaladığı askeri anlaşmalar da bu sürekliliğin bir parçasıdır. “Bugün Libya, Trablus ve Bingazi merkezli iki farklı yapılanma arasında bütünlüğünü yeniden kurmaya çalışıyor.
Türkiye, bu süreçte Libya’nın toprak bütünlüğüne katkı sunan nadir aktörlerden biridir.
Tam da bu süreçte, Libya’nın uluslararası alanda tanınan Trablus merkezli hükümetinin Genelkurmay Başkanı’nı taşıyan bir uçağın Ankara’dan kalkıştan kısa süre sonra düşmesi elbette dikkatle ele alınmalıdır. “Teknik inceleme sonuçlanmadan kesin hüküm vermek doğru değildir.
Her uçak kazasında olduğu gibi burada da kara kutu, teknik inceleme ve kaza-kırım raporu belirleyici olacaktır.
Ancak olayın yaşandığı zaman dilimine baktığınızda; Doğu Akdeniz’de İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Türkiye’yi açıkça hedef alan üçlü girişimleri, Suriye’de Türkiye’nin Şam yönetimiyle entegrasyon vurgusu ve Libya’da Trablus-Bingazi hattında yumuşama çabaları bir arada durmaktadır. “Türkiye, Libya’da zor olanı başarmaya çalışmaktadır.
Hem Trablus hem Bingazi ile temas kurarak Libya’nın parçalanmasını engelleyen bir çizgi izlemektedir.
Bu, bazı aktörlerin istemediği bir durumdur.
O nedenle olayın yalnızca teknik değil, stratejik bağlamının da dikkatle okunması gerekir.
Ancak tekrar vurgulamak gerekir ki; teknik inceleme tamamlanmadan sabotaj gibi kesin ifadeler kullanmak doğru olmaz.” ‘YEDEK SİSTEMLER NEDEN DEVREYE GİRMEDİ?’ İhsan Sefa da kazayı havacılık teknikleri açısından yaşanları değerlendirdi.
Sefa, sivil uçaklarda elektrik arızalarının yaşanabileceğini, ancak bu tür arızalara karşı çok katmanlı yedek sistemlerin bulunduğunu hatırlattı.
Uçağın kalkıştan kısa süre sonra düşmesinin teknik açıdan soru işaretleri barındırdığını vurgulayan Sefa, şu değerlendirmeyi yaptı: “Sivil havacılıkta uçakların yerde kalması büyük zarardır.
Bu nedenle özel jetler çoğu zaman kiralama yoluyla kullanılır.
Libya da bu yöntemi sıkça tercih eder.
Çünkü resmi devlet uçağıyla uçmak, bazı hava sahalarında kısıtlamalara ve sıkıntılara yol açabilmektedir.
Bu nedenle sivil tescilli, kiralık uçaklar tercih edilir. “Elektrik arızası uçaklarda olabilir.
Bu olağan dışı bir durum değildir.
Ancak önemli olan şudur: Elektrik arızası yaşandığında her uçakta mutlaka yedek sistemler devreye girer.
Yedek jeneratörler vardır.
Kokpit aydınlatması manuel olarak da devreye alınabilir.
Normal şartlarda bir uçak yalnızca elektrik arızası nedeniyle düşmez. “Bu olayda dikkat çeken nokta, yedek sistemlerin neden devreye girmediğidir.
Eğer ana sistemler devre dışı kaldıysa, yedeklerin neden çalışmadığı teknik incelemede mutlaka ortaya konulmalıdır.
Bütün sistemlerin aynı anda devre dışı kalması olağan bir durum değildir.
Sabotaj ihtimali teknik olarak her zaman en zayıf ihtimaldir.
Bu uçaklar dijital anlamda dışarıdan kolayca müdahale edilebilecek platformlar değildir.
Uydu bağlantıları sınırlıdır, sistemleri büyük ölçüde mekaniktir.
Ancak bu, ihtimalin sıfır olduğu anlamına gelmez.
Uçak yerdeyken yapılabilecek manuel müdahaleler teorik olarak mümkündür. “Kalkıştan kısa süre sonra yaşanan bir arıza, teknik açıdan mümkündür.
Ancak bu durum tek başına bir anlam ifade etmez.
Asıl belirleyici olan kara kutu verileri, pilotlar arasındaki ses kayıtları ve sistem loglarıdır.
Bunlar incelenmeden net bir kanaate varılamaz.” ‘SORUŞTURMA YETKİSİ TÜRKİYE’DE’ Ali İbrahim Akkutay ise olayın devlet sorumluluğu ve soruşturma yetkisi boyutuna dikkat çekti.
Akkutay, uçağın sivil tescilli olmasına rağmen devlet görevi yürüten bir heyeti taşımasının, hukuki açıdan bazı tartışmaları beraberinde getirdiğini belirterek şu değerlendirmeyi yaptı: “Haymana’da düşen uçak sivil tescilli bir uçaktır.
Ancak açık biçimde devlet görevi yürüten bir askerî heyeti taşımaktadır.
Uluslararası hukukta bu tür durumlar zaman zaman tartışma konusu olur.
Ancak burada temel ilke nettir: Uçağın düştüğü hava sahası Türkiye Cumhuriyeti’ne aittir ve kaza-kırım soruşturmasını yürütme yetkisi Türkiye’dedir. “Sabotaj ihtimali teknik olarak kesinleşmeden devlet sorumluluğundan söz edilemez.
Uluslararası hukukta ‘makul şüphe’ eşiği vardır.
Bu eşik aşılmadan herhangi bir devlete atıf yapmak mümkün değildir.
Şu aşamada yapılması gereken, teknik incelemenin şeffaf ve hızlı şekilde yürütülmesidir. “Son dönemde yaşanan farklı hava olayları elbette kamuoyunda soru işaretleri doğurmaktadır.
Ancak bu olayları birbirine bağlayabilmek için somut teknik bulgulara ihtiyaç vardır.
Kara kutu incelemesi tamamlandıktan sonra daha net bir hukuki değerlendirme yapmak mümkün olacaktır.”