Haber Detayı

Yapı Kredi Bankası YK Üyesi Dr. Çimenoğlu: Bizim Çin derdimiz ABD’den daha büyük
Gündem dunya.com
24/12/2025 00:00 (4 gün önce)

Yapı Kredi Bankası YK Üyesi Dr. Çimenoğlu: Bizim Çin derdimiz ABD’den daha büyük

Yapı Kredi Bankası YK Üyesi Dr. Çimenoğlu, Türkiye’nin dış açığında Çin’in payının %40 olduğuna dikkat çekerek, “Bizim Çin derdimiz ABD’den daha büyük” dedi. TÜSİAD Baş Ekonomisti Altınsaç da Türkiye sanayisi için Hindistan ve G. Kore sorununun da yaklaştığı uyarısı yaptı.

Recep ERÇİNKoç Üniversitesi-TÜSİ­AD Ekonomik Araştır­ma Forumu, “2026’ya Girerken Türkiye Ekonomi­si” seminerinde ekonomist­ler dünya ve ülke ekonomisi­ne ilişkin beklentilerini açıkla­dı.

Sunumunda, ABD’nin Çin’e karşı aldığı tedbirlere dikkat çeken Yapı Kredi Bankası Yö­netim Kurulu Üyesi Dr.

Ahmet Çimenoğlu, “Sanayi olmadan bir ülkenin uzun vadeli kalkın­ma stratejisini sürdürebilmesi mümkün değil.

Bizim Çin der­dimiz ABD’den daha büyük.Dış tiacret açığımızda Çin’in pa­yı %40’larda.

ABD’nin dış açı­ğında Çin’in payı %25’lerde.

Trump, dünyayı ayağa kaldırdı” diye konuştu.

Bu görüşü destek­leyen TÜSİAD Baş Ekonomisti Gizem Öztok Altınsaç, “Türki­ye net bir sanayi stratejisi önü­ne koyamıyor.

Reel kesimde sa­dece bir Çin değil, bir Hindistan ve Güney Kore sorunumuz ola­cak.Konunun sadece kur olma­dığını görüyoruz” dedi.

Çin’in uluslararası ödemelerde ata­cağı adımlara değinen ve ken­di ödeme sistemini devreye al­dığında oluşacak tabloya işaret eden Altınsaç, “Bu olduğu tak­dirde doların konumunda bir farklılaşma olacak.

Bu sanayici açısından ne demek?

Çin artık tekno endüstriyel bir süper güç olmuş durumda.

Bizim endek­simiz (TÜSİAD Maliyet Bazlı Rekabet Gücü Endeksi) Hin­distan’ın da oraya doğru gittiği­ni söylüyor.

Türkiye hangi sek­törlerden çıkmalı, hangi sektör­ler evrilmeli, Çin ve Hindistan ile nerelerde iş birliği yapabili­riz?” ifadelerini kullandı.Büyük işletmelerde de sıkıntıları artıyorReel sektör bilançolarındaki kötüleşmeden söz eden Çime­noğlu, yaratılan nakdin işletme faaliyetlerini karşılamaya yet­mediğini dile getirdi.

Döviz po­zisyon açığının yeniden arttığı­nı belirten Çimenoğlu, “Şirket­ler bu işi birlikte çözelim diye bankalara gittiklerinde orada da büyüme kısıtları var.

Bugün uyguladığımız program sade­ce dezenflasyona odaklı oldu­ğu için zaten kalkınma konula­rını geçtim.Bankalar, bankacı­lık yapamıyor.

Şirketler kesimi faydalanmıyor dendiğinde oto­rite tarafında, rezervler artıyor, yabancı yatırımcı geliyor, deni­yor.

Sadece KOBİ’lerde değil or­ta ve büyük işletmelerde de sı­kıntıların arttığını görüyorum.

Zaten rekabette zorlandığımız bir ortamda karşımızda Made in Europe var, sınırda karbon var.

Konuyu kur enflasyon, fa­iz ve rezerv sarmalından çıkar­mamız lazım” yorumu yaptı.Faiz düştü diye sanayici rahatlamayacakGizem Öztok Altınsaç da “Dünya değişiyor.

Burada prob­lem arz tarafında karşımıza çı­kıyor. 24 ayda ortalama %2 bü­yüyen bir sanayi var.

Önemli kısmı da savunmadan geliyor.

Reel kesimde kur ve faiz seviye­sine takılmışlık var önünü göre­miyor.

Türkiye’nin şunu konuş­ması lazım; hangi sektörlerden çıkacağım?Hayatta kalama­yanlar olacak ama ayakta kala­mayanlar rasyoları iyi olanla­rı da aşağı çekebilir.

Kalıcı bir tahribat mı var yoksa 3 yıl son­ra sanayinin yapısının bozuldu­ğunu mu konuşacağız?

Sanayi bambaşka, bankacılık bambaş­ka, yabancı yatırımcı bambaş­ka konumda.

Düşen faizin kre­di faizlerine daha çok yansıya­cağını düşünüyorum ama faiz düştü diye sanayici rahatlaya­cak mı?

Sanmıyorum.

Gerçek­ten Türkiye’nin her kesimin enflasyonun gerçekten tek ha­nenin ne olduğunu içselleştir­mesi gerektiğini düşünüyorum.

Kur avantajı iki çeyrek, üç çey­rektir sürüyor.

Eurodaki artış emek yoğun sektörleri rahatla­tıyor ama kalıcılığı sınırlı”dedi.Makroekonomik beklentilerde 2026 için muazzam bir konsen­süs olduğuna değinen Altınsaç, şunları söyledi: “Herkes aynı kur ve faizi tahmin ediyor.

Ama gelir dağılımında ciddi bir bo­zulma var.

Orta tabakadan yu­karı kayan bir kesim var ve bu kesim harcıyor.

Enflasyon yüz­de 20’ye geldiğinde ‘Niye biz bunu bunun altına kıramıyo­ruz’u konuşmaya başlayacağız.

Para politikası gerek koşul ama yeter koşul değil.

Daha hızlı bir dezenflasyonist süreç görmü­yor olmamızın nedenleri farklı, 20’lerin altına neden düşmüyor oluşunun nedenleri farklı.”Reel faiz enflasyonun 5 puan üstünde olurDÜNYA Gazetesi Yazarı, Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.

Dr.

Selva Demiralp, politika faizi aşağı çekilse de Merkez Bankası’nın reel faizi aşağı çekeceğini düşünmediğini söyledi.

Demiralp, “Çünkü dolarizasyon tetikte bekliyor.

Enflasyon yüzde 23’lere inerse 5 puan üstünde politika faizi olacağını düşünüyoruz.

Büyüme 2025’ten kötü olmaz diye düşünüyoruz.2025 genelinde 4,3’lere işaret ediyor tahmin modelimiz.

Bir dolar 51 liraya gelebilir diye düşünüyoruz.

Yine TL’nin reelde değerlendiğini göreceğiz ama geçmiş yıllar kadar olmayacağını öngörüyoruz” dedi.

Merkez Bankası’nın faiz politikasında birincil hedefinin finansal istikrar olarak öne çıktığını dile getiren Demiralp, “Amaç yüzde 21’e ulaşmaksa faiz indirimleri için çok erken diye ifade ediyorduk.

Ama reel sektörün de 2,5 yıl sürmüş yüksek faiz politikasına feveran ettiğini görüyoruz.

Bu iş sadece para politikasına kalırsa elinizde faizden başka araç kalmıyor.Türkiye’nin büyümeden feragat konusunda da toleransı çok yüksek değil” ifadelerini kullandı. 2026’da siyasi risk gündeme gelmezse iyimser senaryoların gerçekleşme olasılığının yüksek olacağını belirten Demiralp, yaptıkları ankette vatandaşların siyasi tercihlerinin de ekonomiye ilişkin beklentilerini şekillendiği bulgusunu elde ettiklerini söyledi.

Demiralp, siyasi gerginliğin arttığı dönemlerde iktidar ve muhalefet seçmeninin enflasyon beklentileri arasındaki farkın açıldığını not etti.“Seçim takvimi belirsizliği rezerv iştahını besliyor"Cambridge Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç.

Dr.

Özge Öner, 2026’nın son çeyreğinden itibaren seçim ekonomisi uygulanabileceği beklentisinde olduğunu ifade etti.

Öner, “Seçim takvimi belirsizliğinin kendisi rezerv iştahını besleyen bir durum.

Seçim yapıyoruz denince 6 ay seçim ekonomisinin işleyeceği bir alana ihtiyaç var.2026’nın sonuna doğru işletilmeye başlayacağını düşünüyorum.

İktisadi bir açıklaması yok tamamen siyasi bir öngörü” ifadelerini kullandı.

Enflasyon konusundaki farklı beklentilerin karamsarlık değil realizm kaynaklı olduğunu anlatan Öner, “Türkiye’deki ücretli kesimin büyük kısmının geliri asgari ücretin iki katının altında.

Gıda enflasyonunun dizginlenemeyişi, hizmet ve eğitim gibi kalemlerin sürekli çekirdek enflasyonun üzerinde seyretmesinin toplum üzerindeki tesiri çok daha büyük.

Dezenflasyonist mücadeleden rezerv odaklı bir yere kayıldığını düşünüyoruz.

Dezenflasyonist mücadelenin samimiyetine inanmadığım için değil ama işte neticeye ulaşılamıyor.Bunun kurumsal sebepleri var.

Türkiye’deki müesseselerin yüzde 90’ı KOBİ.

Elde edilen gelirin fazlası işletme maliyetine gidiyor.

Bizim arayışımız katma değer ve üretim artışı ise gideceğimiz yer büyük sermaye.

Büyük ölçekli işletmelerin durumuna çok dikkat etmeliyiz.

Küçük işletmeler öz varlıklarını daha hızlı likidite edebildiklerinden bizim korkmanız gereken toplam konkordato ve iflas sayısı değil işin ölçeğidir.

Biz yüzden mikro iktisadi verilere bakmamız gerekir diye düşünüyorum” yorumu yaptı.

Öner, ayrıca son 5-10 yıl içinde kamu istihdamının hızla arttığına dikkat çekti.

İlgili Sitenin Haberleri