Haber Detayı
Yapı Kredi Bankası YK Üyesi Dr. Çimenoğlu: Bizim Çin derdimiz ABD’den daha büyük
Yapı Kredi Bankası YK Üyesi Dr. Çimenoğlu, Türkiye’nin dış açığında Çin’in payının %40 olduğuna dikkat çekerek, “Bizim Çin derdimiz ABD’den daha büyük” dedi. TÜSİAD Baş Ekonomisti Altınsaç da Türkiye sanayisi için Hindistan ve G. Kore sorununun da yaklaştığı uyarısı yaptı.
Recep ERÇİNKoç Üniversitesi-TÜSİAD Ekonomik Araştırma Forumu, “2026’ya Girerken Türkiye Ekonomisi” seminerinde ekonomistler dünya ve ülke ekonomisine ilişkin beklentilerini açıkladı.
Sunumunda, ABD’nin Çin’e karşı aldığı tedbirlere dikkat çeken Yapı Kredi Bankası Yönetim Kurulu Üyesi Dr.
Ahmet Çimenoğlu, “Sanayi olmadan bir ülkenin uzun vadeli kalkınma stratejisini sürdürebilmesi mümkün değil.
Bizim Çin derdimiz ABD’den daha büyük.Dış tiacret açığımızda Çin’in payı %40’larda.
ABD’nin dış açığında Çin’in payı %25’lerde.
Trump, dünyayı ayağa kaldırdı” diye konuştu.
Bu görüşü destekleyen TÜSİAD Baş Ekonomisti Gizem Öztok Altınsaç, “Türkiye net bir sanayi stratejisi önüne koyamıyor.
Reel kesimde sadece bir Çin değil, bir Hindistan ve Güney Kore sorunumuz olacak.Konunun sadece kur olmadığını görüyoruz” dedi.
Çin’in uluslararası ödemelerde atacağı adımlara değinen ve kendi ödeme sistemini devreye aldığında oluşacak tabloya işaret eden Altınsaç, “Bu olduğu takdirde doların konumunda bir farklılaşma olacak.
Bu sanayici açısından ne demek?
Çin artık tekno endüstriyel bir süper güç olmuş durumda.
Bizim endeksimiz (TÜSİAD Maliyet Bazlı Rekabet Gücü Endeksi) Hindistan’ın da oraya doğru gittiğini söylüyor.
Türkiye hangi sektörlerden çıkmalı, hangi sektörler evrilmeli, Çin ve Hindistan ile nerelerde iş birliği yapabiliriz?” ifadelerini kullandı.Büyük işletmelerde de sıkıntıları artıyorReel sektör bilançolarındaki kötüleşmeden söz eden Çimenoğlu, yaratılan nakdin işletme faaliyetlerini karşılamaya yetmediğini dile getirdi.
Döviz pozisyon açığının yeniden arttığını belirten Çimenoğlu, “Şirketler bu işi birlikte çözelim diye bankalara gittiklerinde orada da büyüme kısıtları var.
Bugün uyguladığımız program sadece dezenflasyona odaklı olduğu için zaten kalkınma konularını geçtim.Bankalar, bankacılık yapamıyor.
Şirketler kesimi faydalanmıyor dendiğinde otorite tarafında, rezervler artıyor, yabancı yatırımcı geliyor, deniyor.
Sadece KOBİ’lerde değil orta ve büyük işletmelerde de sıkıntıların arttığını görüyorum.
Zaten rekabette zorlandığımız bir ortamda karşımızda Made in Europe var, sınırda karbon var.
Konuyu kur enflasyon, faiz ve rezerv sarmalından çıkarmamız lazım” yorumu yaptı.Faiz düştü diye sanayici rahatlamayacakGizem Öztok Altınsaç da “Dünya değişiyor.
Burada problem arz tarafında karşımıza çıkıyor. 24 ayda ortalama %2 büyüyen bir sanayi var.
Önemli kısmı da savunmadan geliyor.
Reel kesimde kur ve faiz seviyesine takılmışlık var önünü göremiyor.
Türkiye’nin şunu konuşması lazım; hangi sektörlerden çıkacağım?Hayatta kalamayanlar olacak ama ayakta kalamayanlar rasyoları iyi olanları da aşağı çekebilir.
Kalıcı bir tahribat mı var yoksa 3 yıl sonra sanayinin yapısının bozulduğunu mu konuşacağız?
Sanayi bambaşka, bankacılık bambaşka, yabancı yatırımcı bambaşka konumda.
Düşen faizin kredi faizlerine daha çok yansıyacağını düşünüyorum ama faiz düştü diye sanayici rahatlayacak mı?
Sanmıyorum.
Gerçekten Türkiye’nin her kesimin enflasyonun gerçekten tek hanenin ne olduğunu içselleştirmesi gerektiğini düşünüyorum.
Kur avantajı iki çeyrek, üç çeyrektir sürüyor.
Eurodaki artış emek yoğun sektörleri rahatlatıyor ama kalıcılığı sınırlı”dedi.Makroekonomik beklentilerde 2026 için muazzam bir konsensüs olduğuna değinen Altınsaç, şunları söyledi: “Herkes aynı kur ve faizi tahmin ediyor.
Ama gelir dağılımında ciddi bir bozulma var.
Orta tabakadan yukarı kayan bir kesim var ve bu kesim harcıyor.
Enflasyon yüzde 20’ye geldiğinde ‘Niye biz bunu bunun altına kıramıyoruz’u konuşmaya başlayacağız.
Para politikası gerek koşul ama yeter koşul değil.
Daha hızlı bir dezenflasyonist süreç görmüyor olmamızın nedenleri farklı, 20’lerin altına neden düşmüyor oluşunun nedenleri farklı.”Reel faiz enflasyonun 5 puan üstünde olurDÜNYA Gazetesi Yazarı, Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.
Dr.
Selva Demiralp, politika faizi aşağı çekilse de Merkez Bankası’nın reel faizi aşağı çekeceğini düşünmediğini söyledi.
Demiralp, “Çünkü dolarizasyon tetikte bekliyor.
Enflasyon yüzde 23’lere inerse 5 puan üstünde politika faizi olacağını düşünüyoruz.
Büyüme 2025’ten kötü olmaz diye düşünüyoruz.2025 genelinde 4,3’lere işaret ediyor tahmin modelimiz.
Bir dolar 51 liraya gelebilir diye düşünüyoruz.
Yine TL’nin reelde değerlendiğini göreceğiz ama geçmiş yıllar kadar olmayacağını öngörüyoruz” dedi.
Merkez Bankası’nın faiz politikasında birincil hedefinin finansal istikrar olarak öne çıktığını dile getiren Demiralp, “Amaç yüzde 21’e ulaşmaksa faiz indirimleri için çok erken diye ifade ediyorduk.
Ama reel sektörün de 2,5 yıl sürmüş yüksek faiz politikasına feveran ettiğini görüyoruz.
Bu iş sadece para politikasına kalırsa elinizde faizden başka araç kalmıyor.Türkiye’nin büyümeden feragat konusunda da toleransı çok yüksek değil” ifadelerini kullandı. 2026’da siyasi risk gündeme gelmezse iyimser senaryoların gerçekleşme olasılığının yüksek olacağını belirten Demiralp, yaptıkları ankette vatandaşların siyasi tercihlerinin de ekonomiye ilişkin beklentilerini şekillendiği bulgusunu elde ettiklerini söyledi.
Demiralp, siyasi gerginliğin arttığı dönemlerde iktidar ve muhalefet seçmeninin enflasyon beklentileri arasındaki farkın açıldığını not etti.“Seçim takvimi belirsizliği rezerv iştahını besliyor"Cambridge Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç.
Dr.
Özge Öner, 2026’nın son çeyreğinden itibaren seçim ekonomisi uygulanabileceği beklentisinde olduğunu ifade etti.
Öner, “Seçim takvimi belirsizliğinin kendisi rezerv iştahını besleyen bir durum.
Seçim yapıyoruz denince 6 ay seçim ekonomisinin işleyeceği bir alana ihtiyaç var.2026’nın sonuna doğru işletilmeye başlayacağını düşünüyorum.
İktisadi bir açıklaması yok tamamen siyasi bir öngörü” ifadelerini kullandı.
Enflasyon konusundaki farklı beklentilerin karamsarlık değil realizm kaynaklı olduğunu anlatan Öner, “Türkiye’deki ücretli kesimin büyük kısmının geliri asgari ücretin iki katının altında.
Gıda enflasyonunun dizginlenemeyişi, hizmet ve eğitim gibi kalemlerin sürekli çekirdek enflasyonun üzerinde seyretmesinin toplum üzerindeki tesiri çok daha büyük.
Dezenflasyonist mücadeleden rezerv odaklı bir yere kayıldığını düşünüyoruz.
Dezenflasyonist mücadelenin samimiyetine inanmadığım için değil ama işte neticeye ulaşılamıyor.Bunun kurumsal sebepleri var.
Türkiye’deki müesseselerin yüzde 90’ı KOBİ.
Elde edilen gelirin fazlası işletme maliyetine gidiyor.
Bizim arayışımız katma değer ve üretim artışı ise gideceğimiz yer büyük sermaye.
Büyük ölçekli işletmelerin durumuna çok dikkat etmeliyiz.
Küçük işletmeler öz varlıklarını daha hızlı likidite edebildiklerinden bizim korkmanız gereken toplam konkordato ve iflas sayısı değil işin ölçeğidir.
Biz yüzden mikro iktisadi verilere bakmamız gerekir diye düşünüyorum” yorumu yaptı.
Öner, ayrıca son 5-10 yıl içinde kamu istihdamının hızla arttığına dikkat çekti.