Haber Detayı

Ortaklaşmacı demokrasi örneği: Büyük Britanya
ümit kardaş artigercek.com
24/12/2025 00:00 (2 gün önce)

Ortaklaşmacı demokrasi örneği: Büyük Britanya

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Büyük Britanya Westminster parlamentosu ve tek resmi dil olan İngilizce ile merkezi bir devletti. Farklı tarihsel ve siyasal gelişmelerden dolayı İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda’da üç değişik bölgesel özerklik biçimi oluştu.

Britanya takımadasında sadece iki büyük ada olmasına rağmen tarihsel olarak dört ulusun oluşması gerçekleşti.

Ancak İngilizlerin baskın iktidarından dolayı diğer ulusların kültürel ve dilsel farklılıkları bastırıldı.

Sadece eski Kelt bölgeleri olan Cornwall ve Man Adası kendi özlerini korudular.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Büyük Britanya Westminster parlamentosu ve tek resmi dil olan İngilizce ile merkezi bir devletti.

Farklı tarihsel ve siyasal gelişmelerden dolayı İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda’da üç değişik bölgesel özerklik biçimi oluştu.

Büyük Britanya’da bölgesel özerklik ilk kez 1998’de Londra Parlamentosu tarafından yetki devri (devolution) ile ilgili üç yasa çıkarıldığında gerçekleşti.

İskoçya Yasası (Scotland Act), Galler Yönetimi Yasası (Goverment of Wales Act), Kuzey İrlanda Yasası (Northern Ireland Act ).

Sadece İngiltere’nin özel statüsü bulunmamakta.

Yazılı bir anayasa olmaması özerklik süreçlerini hukuki güvenceden yoksun bırakırken özerkliğin genişletilmesi süreçlerini de sancılı hale getirmiş durumda.

İskoçya’da parlamento, Galler ve Kuzey İrlanda’da meclis adı verilen bölgesel oluşumlar bulunmakta.

Bölgesel yetkiler emniyet ve yargıyı da kapsamakta.

İskoçya’nın gelir vergisini sınırlı olarak değiştirme yetkisi var.

Özerkliğin en önemli hedefi üç bölgenin etnik-kültürel kimliğini korumak.

İskoçya’da 1984’de Kelt dilini kültürünü teşvik etmek için resmi bir kuruluş olan “Commun Na Gaidhlig” kuruldu.

İskoçya hükümeti 2000 yılında Keltçeyi resmi okullarda güçlendirirken azınlık dillerini de özendirmeye başladı.

Yetki devri süreci Birleşik Krallık’ın İskoçya ve Galler’e özerklik için imkan sağlıyordu.

Kuzey İrlanda ise uzun yıllar özellikle Katolik İrlandalı milliyetçiler ile Protestan milliyetçiler arasında etnik-politik çatışmalara sahne oldu.

Katolik İrlandalılar İrlanda Cumhuriyeti ile birleşmek için mücadele ederken, Protestan milliyetçiler Kuzey İrlanda’nın Britanya devlet birliğinde kalmasını istiyorlardı.

Birlikçiler kendilerini Britanyalı (Ulsternes) olarak hissederlerken, Katolik milliyetçiler kendilerini İrlandalı olarak kabul ediyorlardı.

Bu sorun 1998’deki Karfreitag (İsa’nın çarmıha gerildiği Cuma) Anlaşması ile çözülebildi.

Kuzey İrlanda; derince bölünmüş toplumların önemli örneklerinden biri.

Bu yarılmanın etnik, dinsel, ulusal, kültürel ve sosyo-ekonomik nedenleri bulunmakta.

Ancak en belirgin çatışma hattı etno-ulusal kimlikler üzerinden yaşanmakta.

Birleşik Krallık taraftarı olan birlikçilerin (Unionist) Protestan, İrlanda birliğini savunan ulusalcıların Katolik olması dinsel bir çatışma olduğu anlamına gelmemekte.

Mezhepsel kavramlar etnik kimliklerin işareti olarak görülmekte. (Salim Orhan- Çatışmadan Uzlaşıya: Bölünmüş Toplumlarda Anayasal Birliktelik Ve Demokrasi” sh.233-235) Katolik Ulusalcıların 20. yüzyılın ortalarında IRA ile başlatmış olduğu çatışma 1970’lerin başlarından itibaren 30 yıl sürecek yoğun bir şiddet dönemine evrilmişti. 30 Ocak 1972’de Derry/ Londonderry’de gözaltı ve tutuklamaları protesto etmek için düzenlenen barışçıl bir yürüyüş sırasında Britanya ordusu görevlilerinin kalabalığa ateş açması sonucu 14 sivil ölmüş, birçok kişi de yaralanmıştı.

Kanlı Pazar (Bloody Sunday) olarak anılan olaydan sonra IRA şiddeti yaygınlaştırmış, Britanya hükümeti de baskı kanunlarıyla sorunu bastırmaya çalışmıştı.

Bunun sonucu Kuzey İrlanda bölgesi Batı Avrupa bölgesi içerisinde siyasal şiddetin en yüksek olduğu bölge olarak öne çıkmış oldu.

Söz konusu şiddet Britanya ölçeğinde 126.000 insanın ölümüne, 1,8 milyon insanın da yaralanmasına neden olmuş durumda. (Orhan-a.g.e sh.235-236 ) 1998 Belfast Antlaşması’nın kabulünden önceki süreçte çatışmanın kalıcı bir çözüme kavuşması için ortaklaşmacı güç paylaşımı konusunda bir mutabakat oluşmuştu.

Bu antlaşma şiddeti sonlandırarak negatif barışı sağlamış, pozitif barışın inşasına zemin hazırlamış, devam eden uzlaşı-işbirliği sürecinin devamına imkan yaratmış durumda.

Antlaşma ile Kuzey İrlanda’da bölgedeki tüm tarafların çıkar ve haklarını koruyacak, demokratik yöntemlerle seçilecek ve karar alacak bir meclis ile hükümet inşası ön görüldü.

Topluluklar arası uzlaşmayla alınacak kararlar ya paralel rıza ya da nitelikli çoğunluk oyu ile kabul edilmekte.

Böylece belli alanlarda fırsat eşitliğini destekleme ve iki ana topluluk arasında “eşit saygı”yı (parity of esteem) sağlama imkanı yaratılmış durumda. (Orhan- a.g.e sh. 289-290) Antlaşmadan sonraki süreçte Britanya ve Sin Fein’in siyasi mücadelede ısrarı sonucu IRA 2005’te silahsızlanmanın nihai eylemini gerçekleştirmeye hazır olduğunu ve uluslararası bağımsız komisyonun gözlem yapmasını kabul etti, Komisyon da iki ay sonunda IRA’nın vaadini yerine getirdiğini açıkladı.

Belfast Antlaşması’ndan bir süre sonra uygulamada güçlüklerle karşılaşılmış, sorunlar müzakereler sonucu St.

Andrews Antlaşması ile güç paylaşım sistemi restore edilerek, güvenlik ve yargı konularında uzlaşılarak bir ölçüde aşılmaya çalışılmış durumda.

Negatif barış süreci geçmişle yüzleşmeyi sağlamamakla birlikte yarattığı dinamikler topluluklar arası uzlaşı-işbirliği ekseninde ciddi ilerlemeler yaratmış gözüküyor.

Bu durum Kuzey İrlanda’daki etnik-kültürel topluluklar arasındaki ilişkilerin toplumsal düzeyden daha çok siyasal düzeyde düzeldiğini göstermekte.

Ayrıca tarihsel olarak Britanya Krallığı ve Britanya devleti ile çok özel bir hukuki ilişki geliştiren Guernsey, Jersey ve Man adaları üç ayrı özerk bölge olarak yüksek düzeyde kendi kendini yönetme imkanına sahip bir siyasal özerkliğin keyfini yaşamaktalar.

İlgili Sitenin Haberleri