Haber Detayı

İlber Hoca’dan dolu dolu Türkçe dersi
Gündem aydinlik.com.tr
22/12/2025 23:00 (3 gün önce)

İlber Hoca’dan dolu dolu Türkçe dersi

Tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı, İstanbul Beşiktaş’ta düzenlenen ‘Cumhuriyet’in Yeni Yüzyılında Türk Devrimi Sempozyumu’nda önemli mesajlar verdi.

Tarihçi Prof.

Dr.

İlber Ortaylı, konuşma dilinde Türkçeye ciddi zarar verildiğine dikkat çekerek, ‘Tiki kızlar Türkçedeki sekiz sesli harfi kullanmıyor.

Dile sadık olmalısınız.

Olmazsanız dışarıdaki kızlar gibi tiki Türkçesinin getirdiği bozuklukla devam edersiniz.” ifadelerini kullandı.

Ortaylı, önceki gün Beşiktaş Mustafa Kemal Kültür Merkezi’nde Türkiye Gençlik Birliği (TGB), İstanbul, Marmara ve Boğaziçi üniversitelerinin Atatürkçü Düşünce Kulüpleri, Bilim ve Ütopya ile Teori dergilerinin birlikte düzenlediği “Cumhuriyet’in Yeni Yüzyılında Türk Devrimi Sempozyumu”nda Dil Devrimi’nin önemiyle ilgili konuşma yaptı.

Türk dili konusunda ilk çalışmaların Sultan Abdülmecid döneminde başladığını belirten Ortaylı, Transkafkasya’dan gelen dilbilimcilerin katkısından bahsetti.

Ortaylı, Türkçe için en uygun alfabenin Latin Alfabesi olduğunu, Tanzimat döneminin başlarında konuşulduğunu söyledi.

Ortaylı şunları kaydetti: İKİ ÖNEMLİ DEVRİM “Türk Devrimi’nin iki önemli sonucu Hukuk ve Dil Devrimi’dir.

Dil konusunda ilk çalışmalar Tanzimat döneminde yapıldı.

O dönemde Çarlık Rusya’sının Transkafkasya bölgesinden gelen üst düzey isimler var.

Tiflis Tercüme Bürosu’ndan üst düzey bir heyet İstanbul’a geliyor ve akademinin kuruluşu komisyonuna katılıyor. ‘Türk dilini yazmak için Latin harflerinden başka çare yoktur.’ diyor.

Hiç kimse de ‘Sen sapık mısın?’ demiyor.

Tam tersine Mecidiye Nişanı’yla memleketine döndü.

Bu büyük bir ödüldür. “1926’da Bakü’de Türkoloji Kongresi topladı.

Buna bütün dünyadan insanlar gitti.

Türkiye’den de Fuat Köprülü katıldı.

Türkiye 1926’dan sonra Dil Devrimi’yle çalkalanmaya başladı. 1960’ların sonunda İtalyan meslektaşlarım bana ‘Türkçe bir arkeoloji dilidir.’ dediler.

Bu çok önemli. ‘Türkçe yazılanları okumak zorundayız.’ dediler.

Hakikaten de İtalyanlar şakır şakır Türkçe okuyorlardı.

Yabancılar kazı yapsa bile.

Türkçe artık bir arkeoloji dili oldu.

Eğer zamanlara ve zeminlere hakim olamazsan dünya seni yöneltir.

Nitekim 1926 Türkoloji Kongresi’nden sonra 1928 Harf Devrimi geldi. ‘ÖNDE GELEN FİLOLOGLAR GELDİ’ “Paşa dedi ki, ‘Bu üç ay içinde yapılır.’ İsmet Paşa, malum ihtiyatlı, ‘Yapamayız.’ dedi, Mustafa Kemal de ‘Yaparsın.’ dedi.

Böylece Dil Devrimi oldu.

Bu bir devirimdir.

Bu devrimin arkası nasıl geldi?

Dil Devrimi’nde son derece üstat insanlar toplandı.

O dönem büyük filologlar çalıştı.

Rusya’da, Almanya’da okumuş isimler geldi.

Sadri Maksudi, Yusuf Akçura, Zeki Velidi Togan gibi bilim insanları çalıştı.

Dil çalışması böyle yapılır.

Bugün maalesef bu yok. “Ardından Dil Cemiyeti kuruldu.

Anadolu’da köylere, kasabalara gittiler.

Taramalar yapıldı, kelimeler toplandı.

El kitapları hazırladılar.

Bunlar çok değerli çalışmalardı.

Bunların fevkalade dil bilgileri vardı.

ATATÜRK DÖNEMİNDEKİ DİL ÇALIŞMALARI “Macaristan’ın, Almanların, Rusya’nın ilgisini çekti bu.

Türkiye’ye girişmeye başladılar.

Yeni metotlar gelişti.

Atatürk dönemindeki bu dil çalışmaları bir daha olmadı.

Bu çok kötü. “Sulhün ve dostluğun olmadığı yerde ilim de olmuyor.

Buraya Ruslar geliyor, okuyor, tetkik ediyordu.

Bizimkiler de oraya gidiyordu.

Dostluk bozulunca bunun da arkası kesildi.

Bu da çok kötü.

Türkoloji uykuya girdi. “Bir ismi anmak istiyorum, rahmetli Oktay Sinanoğlu.

Zeki bir adamdı.

Adam ‘Yapıyon, ediyon.’ diye konuşuyordu.

Türkçesi Amerikanlaşmasın diye Anadolu’yu bulmuş, icat etmiş.

Adam Türkçenin bozulmasını, yeni bir şivenin gelmesini emperyalist bir program olarak sunuyor. ‘Bizim hoca çok kaçırdı galiba.’ derdim.

Aslında biz kaçırmışız.

Daha doğrusu bizi uyuyoruz.

Onun için hep özür dilerim ondan. ‘8 SESLİ HARF KULLANILMIYOR’ “Onun iddiası, bu işin bozulduğu noktasındadır, doğrudur.

İngiltere’yle Amerika arasında aksan kavgası vardır.

İngilizce konuşmak istiyorsanız İngilizleri tutacaksınız.

Çünkü dilin sahibi onlar. “Bugün bizde de halk sokakta Türkçeyi kötü telaffuz eden kızlarımıza ‘tiki kızlar’ diyor.

Bence de iyi yapıyor.

Çünkü tiki kızlar bir şeye dikkat etmiyor.

Türkçe sekiz tane sesli harften oluşur.

Bunu kullanmak zorundasınız.

Kullanmazsanız olmaz.

O sekiz sesli harf, şu veya bu şekilde telaffuz edilir.

Bazı Çağatayca telaffuzlarda kalın kullanılır ama vardır.

İTALYANLARIN LEYLA GENCER ÖVGÜSÜ “Buhara’ya giderseniz oradaki türbelerin başındaki insanların Osmanlıca konuştuğunu duyarsınız.

Onlar bizden duymuş, Osmanlıca konuşuyorlar.

Dilimizin içinde Farsça var.

Evet çünkü şairlerimizde var.

Nizami Gencevi, Farsça yazıyor, Türkçe yazmıyor.

Türk olduğunu söylüyor ama Türkçe yazmamış.

Sonra Türkçe yazılmaya başlandı.

Haydar Baba çıktı ortaya.

Fuzuli gibi bir büyük üstat hiç yok.

Türk edebiyatı bu.

Şah İsmail’in eserlerini almaya gittiğimizde Hatayi diye yazıyorlar.

Bu çok ayıp.

Böyle tarih yazılmaz. “İtalya, Leyla Gencer’i hep anıyor ve seviyor.

Niye biliyor musunuz?

Çok güzel ve temiz bir telaffuzu olduğunu söylüyorlar.

Yani ‘Türkçeyi o kadar güzel telaffuz ediyor ki İtalyancası da aynı güzellik oldu.’ diyorlar. “Bize Allah vergisi, Türkçe prodental bir dil.

Yani ön dişleri ve dudağın arkasıyla konuşuyor.

Dolayısıyla bu sekiz harfi telaffuz eden bir milletin dünyada hiçbir lisanı yanlış telaffuz etmesi mümkün değil.

Eğer buna sadık olmazsanız dışarıdaki kızlar gibi tiki Türkçesinin getirdiği bozuklukla devam edersin. ‘RTÜK YANLIŞ TÜRKÇEYE CEZA VERMELİ’ “Biraz siyaset yapacağım.

Bugün Türkçe RTÜK’ün elindedir.

Kızan, küsen olabilir.

RTÜK’ün her şeyden evvel televizyonlarda kullanılan Türkçeyi kontrol etmesi.

Türkçeyi istismar ve yanlışlık kullanana ağır cezalar vermesi gerek.

Yani Türkçe konuşmayı bilmeyen spikerlerin, sunucuların televizyonlarda bulunmaması gerekiyor.

Benim çocuklarım böyle insanlardan Türkçe öğrenemez.

RTÜK bu görevini yapmıyor.

Bunu yapmak lazım, yapsa çok da destek alır.

Böyle sessiz sakin kalamazsınız. ‘DİLİNİ UNUTURSAN TÜRKİYE GİDER’ “Aslında bu siyaset falan da değil.

Bunun sağı, solu yok.

Türkçe hepimiz, onu korumalıyız.

Böyle bir zengin kültürel birikimin içinde insanın Türkçeyi başka bir noktaya getirmesi lazım. “Dolayısıyla ben mevcut metinlerin yeniden elden gözden geçirilmesini, okutulmasını ve Türk tarih ve edebiyatına yönlendirecek akademimizin de bu doğrultuda çalışıp insanların elinden birtakım şeyleri böyle alıp yola koyması gerektiğini düşünüyorum.

Yoksa Türkçemizi kaybederiz.

Oktay Sinanoğlu bu dehşeti anlamış.

Türkçeyi kaybettikten sonra da beş para etmeyiz.

Dilini unutursan iş değişir.

O zaman Türkiye de gider.

AMERİKAN TÜRKOLOJİSİ TÜRKÇEYİ BÖLDÜ “Bizim kuşak, ‘Sovyetler Türk dilini parçalıyor, Ruslar ayrı ayrı diller gibi sunuyor.’ dedi.

Böyle bir iddia açık görünmüyor.

Bu daha çok yerli aydın ve grupların ısrarıyla ortaya çıktı.

Halbuki bu tip bir parçalama asıl bugün Amerikan Türkolojisinde yapılıyor.

Onların bölümlemeleri çok daha saçma, çok daha reklama yönelik.” Milli iktisat İttihatçılarla başladı Ege Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç.

Dr.

Hilal Ortaç, sempozyumun son oturumunda “Türk Devrimi’nin Kökleri: Yeni Osmanlılar ve İttihat Terakki” başlıklı bir sunum yaptı.

Ortaç, Türk Devrimi’ndeki halkçı ve devletçi anlayışları şöyle anlattı: “Tanzimat döneminde yapılan reformlar, Osmanlı’yı Batılılaştırma adı altında aslında Batı’nın Osmanlı yönetimini etkisi altına alma politikasıydı.

Jöntürk hareketi bu dönemde ortaya çıktı.

Bu hareketin sonucu olarak Yeni Osmanlılar ve İttihat ve Terakki teşkilatlarını kurduklarını görüyoruz.

Osmanlı’nın son döneminde ortaya çıkan bu vatansever hareket, Osmanlıcılık, İslamcılık ve son olarak Türkçülük akımlarından etkilenmişti. “Bu hareket aynı zamanda halk gücüne de dayanıyordu.

Halkın içinden çıkan gençler bu fikirleri yayıyorlardı.

Yeni Osmanlılar Cemiyeti ve İttihat ve Terakki Cemiyetleri böyle destekle kuruldu.

Bu yönüyle, aşağıdan yukarıya bir hareketti. “Jöntürklerin mücadelesiyle ilan edilen 1908 Hürriyet Devrimi’nin ardından açılan Meclisi Mebusan’ın yapısına baktığımızda halk temsilinin yüksek olduğunu görüyoruz.

Anadolu’da Tanzimat’tan itibaren yerel meclisler kuruluyor.

Halk, bu meclislerde temsil ediliyor.

Buralarda kendilerini ifade ediyorlar, müzakere etmeye başlıyorlar, düşüncelerini anlatıyorlardı.

Osmanlı Meclisi Mebusanı da halk temsiliyetini iyi yansıtıyordu. ‘DÜŞMANIN TÜCCARINA İMTİYAZ OLMAZ’ “Osmanlı döneminde ekonomi, büyük oranda gayrimüslimlerin elindeydi.

Özellikle sermayenin millileştirilmesi hareketi, kooperatifleşme gibi adımlarla ekonominin yönü değiştirildi.

Yalnız Osmanlı’daki gayrimüslim sermayesi değil Avrupa’dan gelen komprador burjuvazi sermayesi etkindi.

İttihat ve Terakki’nin milli iktisat politikalarıyla ekonomi onların elinden alındı.

İzmir İktisat Kongresi’nde alınan kararlara baktığımızda İttihat ve Terakki dönemindeki adımların devamı olduğunu görürüz.

Kapitülasyonların İttihatçılar tarafından kaldırılması da attığı en önemli adımdı.

Çünkü Birinci Dünya Savaşı’nda savaştığın devletlerin tüccarlarına imtiyaz tanımak mümkün değildi.

Dolayısıyla kapitülasyonlar tek taraflı kaldırıldı.

Bu Cumhuriyet döneminde de devam etti.

Çünkü bütün üretim yabancıların elindeydi.

Devletçilik anlayışı içerisinde onlara el konulmasıydı.”

İlgili Sitenin Haberleri