Haber Detayı
Berlin’de Ukrayna Zirvesi! NATO yerine NATO’nun gölgesi
Ukrayna savaşının geleceğine dair son ayların en kritik temaslardan biri 'barışa giden yol' olarak sunulsa da, Berlin’de yapılan zirvenin sonucu savaşın sona erdirilmesi değil, kalıcılaştırılması oldu
Zirve, Ukrayna, ABD ve Avrupa arasında askeri ve siyasi sorumlulukların yeniden tanımlandığı bir eşik olarak okunuyor.
Ancak bu eşik, savaşın bitişine değil, savaşın uzun vadeli yönetimine işaret ediyor.
ABD, Almanya ve Avrupa Birliği’nin öncülüğünde yürütülen görüşmeler, diplomatik çözüm arayışından çok, Ukrayna savaşının yeni ve daha “yönetilebilir” bir silahlanma çerçeveye oturtulduğunu gösterdi.
Zirvede konuşulan başlıklar, güvenlik garantileri, barış gücü, caydırıcılık, kavramları olsa da özü itibarıyla sürekli silahlanma ve askeri varlık üzerine kurulu.
BARIŞ DEĞİL, SAVAŞ KURUMSALLAŞIYOR Berlin’de açık biçimde ortaya çıkan gerçek şu: Ukrayna’nın NATO üyeliği fiilen rafa kaldırılmış durumda.
Ancak bu, militarizmin geri çekilmesi anlamına gelmiyor.
Aksine NATO’nun 5. maddesini taklit eden, ama demokratik denetimi daha da zayıf olan “NATO benzeri” güvenlik garantileri devreye sokulmak isteniyor.
Bu model, ne Ukrayna halkına ne de Avrupa toplumlarına sorulmuş durumda.
Güvenlik başlığı, parlamentoların ve kamuoyunun dışlandığı, teknokratik ve askerî elitlerin kontrolünde şekilleniyor.
Sol çevreler açısından bu durum, demokrasinin değil, olağanüstü hâl mantığının kurumsallaşması anlamına geliyor.
AVRUPA’NIN MİLİTARİZASYONU HIZLANIYOR Zirvenin Almanya’da yapılması yalnızca ekonomik değil, askeri liderliği de talep eden bir Almanya koalisyonununliderliğinde yapılması “barış gücü” değil pratikte Avrupa’nın doğrudan çatışma coğrafyasına asker göndermesi anlamına geliyor.
Bu, Avrupa’da sosyal harcamaların kısıldığı, savunma bütçelerinin rekor düzeylere çıktığı bir dönemde gerçekleşiyor.
Berlin zirvesi, ekmek yerine silah, refah yerine caydırıcılık tercihini bir kez daha teyit etti.
NATO DEFTERİ KAPANIYOR MU?
Berlin’deki görüşmelerin en dikkat çekici yönü, Ukrayna’nın NATO üyeliğinin fiilen gündemden düşmesi oldu.
Bunun yerine masaya konan model, NATO’nun 5. maddesini çağrıştıran ancak resmî üyelik içermeyen “NATO güvenlik garantileri”.
Bu durum, iki gerçeği açık biçimde ortaya koyuyor: Birincisi, Batı Ukrayna’yı tamamen yalnız bırakmak istemiyor.
İkincisi, Batı Rusya ile doğrudan savaş riskini de göze almak istemiyor.
Bu nedenle ABD ve Avrupa, Ukrayna’yı askeri olarak ayakta tutacak, ancak Moskova’yı “resmen” köşeye sıkıştırmayacak bir ara formül arayışında.
Hatta Rusya’nın Avrupa’daki varlıklarına Ukaryna’yı destekleme adına el konulması pazarlığı yürütüldü.
Berlin zirvesi bu arayışın en somut örneklerinden biri oldu.
ÇOK ULUSLU BARIŞ GÜCÜ Zirvede öne çıkan bir diğer başlık, Avrupa liderliğinde çok uluslu bir barış gücü fikriydi.
Almanya’nın bu konuda daha istekli bir rol üstlenmesi dikkat çekici.
Başbakan Merz’in “güvenlik garantileri ihlal edilirse karşılık verilir” mesajı, Berlin’in artık sadece diplomatik değil, askeri caydırıcılık üzerinden de konuşmak istediğini gösteriyor.
Bu yaklaşım, ABD’nin Avrupa’ya açık mesajı olarak da okunabilir: “Ukrayna’nın güvenliği sadece Washington’un sorumluluğu olmayacak.” Ancak bu noktada kritik soru şu: Avrupa devletleri, fiilen cephe hattına yakın bir askeri varlığı ne kadar süre destekler?