Haber Detayı

Parti rozetleri bu acının önünde anlamını yitirdi
Yazarlar hurriyet.com.tr
19/12/2025 06:10 (1 hafta önce)

Parti rozetleri bu acının önünde anlamını yitirdi

Siyaseti bir kenara bırakalım.

Gerçekten de bu kez öyle oldu.

Kiminle konuşsam, hangi görüşten olursa olsun, aynı cümleyi kurdu.“Çok üzüldük.”Sadece CHP’liler değil.

AK Partililer, MHP’liler, İYİ Partililer, DEM’liler, siyasete mesafeli duranlar...

Herkesin boğazında aynı düğüm vardı.

Çünkü kaybedilen sadece iki belediye başkanı değildi.

Kaybedilen, bu ülkenin gelecek vaat eden iki genç insanıydı.Biz böyle bir toplumuz aslında.

Günlük hayatta, ekranda, meydanlarda birbirimizi en sert şekilde eleştiririz.

Kırarız, incitiriz, bazen haddimizi aşarız.

Ama cenazelerde yan yana durmayı biliriz.

Acıda ortaklaşırız.

Sevinçte birbirimize omuz veririz.

Keşke bunu sadece felaketlerde değil, birlikte siyaset yaparken de başarabilsek.Manisa, altı ay içinde iki genç belediye başkanını toprağa verdi.Önce Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek; elektrik akımına kapılarak hayatını kaybetti.Ardında yarım kalan projeler, söylenememiş cümleler, tutulamayan sözler bırakarak gitti.Altı ay sonra bu kez Şehzadeler Belediye Başkanı Gülşah Durbay...

Daha 37 yaşında.

Kolon kanseriyle verdiği mücadeleyi kaybetti.

Manisa’nın ilk kadın belediye başkanıydı.

Sadece bir koltuğu değil, pek çok önyargıyı da omuzlamıştı.

Mücadeleciydi, çalışkandı, inatçıydı.

Hayat ona kısa bir süre tanıdı.Bu iki ismin ardından paylaşılan taziye mesajlarına bakınca bir şey çok net görülüyor.

Parti rozetleri bu acının önünde anlamını yitirdi.

Ferdi Zeyrek de Gülşah Durbay da kendi siyasi kimliklerinin ötesinde sevildi.

Samimiyetleriyle, çalışkanlıklarıyla, “bizden biri” duygusuyla.Sosyal medyada yeniden dolaşıma giren o video var ya...

Seçim gecesi; siyah, beyaz.

Arka planda Erol Evgin’in “İşte Öyle Bir Şey” şarkısı.

O görüntüler insanın içini acıtıyor.

Çünkü orada geleceğe bakan iki genç insan var.Belki de bu yüzden kayıpları bu kadar derin hissedildi.Bu iki genç için bütün Türkiye üzüntüye boğuldu.

Çünkü onların hikâyesi sadece Manisa’nın değil, hepimizin hikâyesiydi.Bugün geriye sadece bir hüzün kaldı.

Bir de şu soru.

Aynı birlik duygusunu, aynı insanlığı, aynı saygıyı hayattayken de gösterebilecek miyiz?Belki de asıl sınavımız bu.SOSYAL MEDYA YASAĞI GELECEĞİN NORMALİ Mİ AVUSTRALYA dünyada bir ilke imza attı. 16 yaş altına sosyal medya yasağı getirdi.

Peki bu karar bir delilik mi, yoksa geleceğin normali mi?

Uygulanabilir mi, yoksa iyi niyetli bir hayal mi?Bir yandan “nihayet biri dur dedi” dedirtiyor, diğer yandan “bu çağda bu mümkün mü?” sorusunu bırakıyor.Kendi evime dönüyorum. 13 yaşındaki oğlum Atlas’a “Sosyal medya yasak” desem ne olur?

Büyük ihtimalle ilk tepki itiraz olurdu. “Herkes var baba”, “Arkadaşlarım oradan haberleşiyor”, “Okulda konuşulan her şey orada dönüyor” cümleleri peş peşe gelirdi.

Ve dürüst olayım, bu cümlelerin hiçbirini bütünüyle haksız bulmazdım.Çünkü eğitimci ve psikolog arkadaşlarımın söylediği “Telefonsuz, bilgisayarsız, internetsiz bir çocukluk artık gerçekçi değil” sözleri de yabana atılır değil.

Dijital dünyanın tamamen dışında kalan bir çocuk, sadece eğlenceden değil; bilgiden, iletişimden, hatta bazen özgüvenden de geri kalabiliyor.

Bugün yaşıt ilişkileri büyük ölçüde dijital platformlarda kuruluyor.

O dünyanın tamamen dışında kalan çocuk, sınıfta da yalnızlaşabiliyor.TÜİK verileri bu dönüşümü net biçimde ortaya koyuyor.

On yıl önce çocukların yarısı internete girerken, bugün 6-15 yaş grubunda bu oran yüzde 91.

Akıllı telefon kullanımı artık istisna değil, norm.

Cep telefonu, bir iletişim aracından çok bir “hayat ekranı”na dönüşmüş durumda.

Video izleniyor, ödev yapılıyor, sosyal medyada dolaşılıyor.

Sosyal medya kullanımının yüzde 74’e çıkması tesadüf değil.

Çocuklar orada çünkü hayat orada akıyor.Tam da bu yüzden Avustralya’nın kararı bende bir çelişki yaratıyor.

Yasak koruyucu görünüyor.

Ama gerçek hayat bu kadar siyah, beyaz değil.Benim durduğum yer biraz başka.

Ben “hiç olmasın” demiyorum.

Ama “sınırsız olsun” da diyemiyorum.Çocuğun eline akıllı telefon verip “Ben görevimi yaptım” demek ne kadar kolaysa, her şeyi yasaklayıp “Ben onu korudum” demek de o kadar kolay.

Zor olan, ayarını tutturmak.

Saatini, içeriğini, amacını konuşmak.

Bazen tartışmak.

Bazen geri adım atmak.

Bazen de net bir sınır koymak.

BİR EBEVEYN OLARAK BENİM GÖRÜŞÜM ŞÖYLE...

ATLAS’ın sosyal medyada ne izlediğini bilmek istiyorum.

Kimleri takip ettiğini, hangi videolara güldüğünü, hangi cümlelerin onu etkilediğini merak ediyorum.

Yasakçı bir ebeveyn değil, eşlik eden bir ebeveyn olmayı daha doğru buluyorum.

Çünkü bu dünya onun dünyası.

Ben sadece kapıyı kilitleyerek onu koruyamam.Avustralya’nın attığı adım belki bir alarmdır. “Bir şeyler yanlış gidiyor” demenin sert bir yoludur.

Ama geleceğin normali bence bu değil.

Geleceğin normali, çocuklara dijital dünyayı öğretmek.

Orada nasıl var olunacağını, nerede durulacağını, ne zaman çıkılacağını göstermek.Ne tamamen yasak, ne tamamen serbest.Benim savunduğum şey bu.

Ayarında bir dijital dünya.

Kurallı, konuşulan, sınırları olan.

Çocuğu merkeze alan ama hayatın gerçekliğinden de kopmayan bir denge.Zor mu?

Çok zor.Ama galiba ebeveynlik dediğimiz şey de zaten tam olarak bu.

BİR TÜRLÜ YILDIZLARI BARIŞMADI ERGİN Ataman ile Fenerbahçe taraftarı arasındaki ilişki bir türlü yoluna girmedi.

İlk günden beri elektrik tutmadı, zaman da bu mesafeyi kapatmadı.Küfür konusunda netim.

Aileye, anneye, babaya yönelen küfür savunulamaz.

Tribünde de olsa, rekabet de olsa bu işin bahanesi yok.

Ataman’ın buna tepki göstermesi son derece insani.Ama eleştiriyle toptancı suçlama arasındaki çizgi de ince.

Yaşananlara tepki gösterirken salondaki 10 bin Fenerbahçe taraftarını “eğitimsiz” diye nitelemek doğru değil.

Yanlışa, başka bir yanlış eklemek meseleyi çözmüyor.Üstelik hafıza taze.

Galatasaray’ın Fenerbahçe’yi 3-1 yendiği maçtan sonra tribünlere yapılan o meşhur el hareketi hâlâ akıllarda.

O gün atılan jestler, bugün yaşananların zeminini de biraz hazırlıyor.İletişim karşılıklıdır.

Söylenen söz, yapılan hareket bir yerde kayda geçer.

Saygı da özen de tek taraflı olmaz.

İlgili Sitenin Haberleri